Nereden çıktı şimdi bu nezaket?

Kaybettiğimiz çok değer var. Zincirleme kazaya benziyor başımıza gelenler. Dağılan tesbih taneleri gibiyiz. İp bir kez kopmayagörsün... cümleleriyle başlayan yazısında Dumanlı, toplumsal yozlaşmayı ve vurdumduymazlığımızı gözler önüne serdi.

Nereden çıktı şimdi bu nezaket?

İşte Ekrem Dumanlı'nın 'Biraz saygı lütfen' başlıklı yazısı... Nezaket, belki de en büyük kaybımız. Çünkü başkasına saygı duymayan kendine de saygı duymuyor. Nezaket için nezahet şart. Nezih bir ortam olacak ki nazik bireyler olabilsin. O yüzden şair, "Kenarın dilberi nazik olsa da nazenin olamaz" demiş. Boşuna değil şairin telaşı. Nazenin olabilmek için vasat gerekiyor... "Nereden çıktı şimdi bu nezaket, nezahet, saygı, sevgi?" diyorsunuz belki de. Haklısınız. Yabanî tavırlara, hırpani yaklaşımlara o kadar alışmışız, o davranış biçimlerini o kadar kanıksamışız ki tüylerimizi diken diken etmesi gereken manzara(lar) karşısında çayımızı yudumlamaya devam edebiliyoruz. Oysa ortada şahsa, topluma, mekâna, hatıraya karşı yapılan saygısızlık var. Hatta saygısızlığı belli maskelerle destekleyen modern bir jargon bile oluşturmuşuz... Nedir şu Bodrum'dan ekranlara yansıtılan muttasıl rezalet tabloları? Üç kuruş kazanmak için gece gündüz namusuyla çalışan bu memleketin insanlarını yapay bir mutluluğa bu kadar özendirmenin ve bir o kadar da hırpalamanın ne anlamı olabilir? "Düzeyli birliktelik" tamlamasının gevişlene gevişlene tekrarıyla hangi beyin yıkama ameliyesi gerçekleştiriliyor acaba? Olacak şey değil! "İki çift sözüm var" deyip söze girseniz ve toplum değerlerinden üç beş kelamla söz edecek olsanız; akıl veren, kınayan, lafazan bir yığınla karşı karşıya kalıverirsiniz. "İyi de kardeşim, hiç mi eleştirilmez bu pespaye magazin seviyeniz?" deseniz, maazallah medyatik taşlarla recmedilirsiniz. "Tamam, herkes kendi yoluna" deyip sıyrılmak da var işin içinden; lakin "Hayat böyle yaşanır/yaşanmalıdır" dayatması bir heyula gibi takip ediyor sizi... Siyasetteki durum daha kötü! Ağza alınmayacak laflar koca koca insanlardan sudur ediyor maalesef. Son günlerdeki manzaraya bakar mısınız; seçimden yeni çıkmış bir ülkede politikacı kalkıp seçmenin zekâsını aşağılıyor. Milli iradeyi "mantık dışı" ilan eden zihniyete göre "AK Parti'ye oy verenler utanıyor ve ben oyumu bu partiye verdim" diyemiyor. Amuda kalktığın yerden her manzara öyle görünse bile, bu kadar nahoş bir üslupla konuşulmaz ki! Seçim sonucundan rahatsız olan biri böğürüyor (affınıza sığınarak kullanıyorum bu kelimeyi) ve diyor ki; "Aziz Nesin haklıdır". Demek istiyor ki "Türk milletinin yüzde 60'ı aptaldır". Şimdi ne desin bu millet? Sözü aynen iade etse bir türlü, sükût etse bir türlü. Ölçü kaçmış bir kere. Ekranlarda başlayan "Çapraz Ateş"ler, "Yüksek Tansiyon"lar, "Siyaset Meydanı"ndan çıkmış, sokaklara taşmış. Hal böyle olunca saç saça, baş başa kavga etmek bazıları için maharete, bazıları için de mazerete dönüşmüş... Oldu olacak; en popüler konu olan futboldan vereyim misalleri: Yüzüncü yılında şampiyon olan Fenerbahçe "Rio karnavalına benzer bir etkinlik" düzenlemiş. Samba yapan kızlar, şampanyaların patlatıldığı podyumlar... Bağdat Caddesi'ne o gece vur patlasın çal oynasın havası hâkim. Ancak hiçbir Fener yöneticisinin aklına gelmemiş ki o gece Regaip Kandili'dir. Geçen ay, Tunceli'den gelen üzücü şehit haberleri üzerine, üst düzey askerî yetkililer ve devlet erkânının da davetli olduğu Ankara'daki 100. Yıl Senfonisi'ni ertelemişti Fenerbahçe. Doğruydu bu davranış. Aynı duyarlılık kandil gecesi için de geçerli değil mi? Beşiktaş'a yönetici olmuş bir insan var; sürekli birilerini çimdikleyip duruyor. Galatasaray'ın teknik direktörünün yaşıyla dalga geçmek için, "Annem de 73 yaşında" diyor. Olacak şey değil. Hiçbir Beşiktaşlı kabul etmez böyle bir saygısızlığı. Aynı yönetim kurulunda görev yaptığı bayan arkadaşına "ulan" diye bağıran beyefendi, kendine "Deli Celal" diyebilir; ancak "Beşiktaşlı duruşu" da herkese saygıyı gerektirir... Saygı kavramına dair bir mersiye yazacak değilim; ancak görünen o ki büyük bir çözülme yaşıyor toplum. Hâlbuki insanî değerler, sadece birey olmayı güçlendirmiyor, toplum olmayı millî bir şuur haline dönüştürüyor... EKREM DUMANLI/ZAMAN
<< Önceki Haber Nereden çıktı şimdi bu nezaket? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER