Yaşar Okuyan'ın katıldığı bir programda yaptığı medya eleştirisini köşesine taşıyan Kıvanç'ın yazısının tamamı...
Uzaktan kumandayla dolaşırken yalnızca uydudan alınabilen bir kanalda karşıma çıkan görüntüsü ilgimi çekti. Ülkücü geçmişli, eski ANAP'lı, eski parti genel başkanı, yeni CHP'li
Yaşar Okuyan 'bir kısım medya'ya verip veriştiriyordu; “Türk Silâhlı Kuvvetleri'ni
küçük düşürmek için bu konuyu da nasıl istismar ettiklerini görüyorsunuz” sözleriyle…
Takılmamın sebebi 'bir kısım medya' arasında Yeni
Şafak ismini de anmasıydı politikacının… “Neyi istismar etmişiz?” diye düşündüğümde aklıma pek çok konu geldi. Hiçbiri değilmiş... Bizim
gazetenin de aralarında bulunduğu 'dinci medya' Türk Silâhlı Kuvvetleri'ni (TSK) halkın gözünde küçük düşürmek için OyakBank konusunu istismar ediyormuş…
Başkalarını bilmem de bizim gazetede bu konudaki rutinden haberdarım. Ne zaman TSK'yi hafif de olsa sorgular mahiyette bir gelişme yaşansa, neredeyse hepimiz karalar bağlayacağız. O kadar rahatsız, bir o kadar da sıkıntılıyız bu konuda. Kendi hesabıma ben, hedefte herhangi bir başka kişi veya kurum olsa dümdüz gidebileceğim bir konuda, bir asker veya
Genelkurmay Başkanlığı ise konunun merkezindeki, elime en kalın eldivenimi takmadan
masa başına oturmuyorum.
Korktuğumdan, yasalardan çekindiğimden mi?
Hayır… Tam tersine, yargının, TSK ve Genelkurmay konusunda da sıradan insanlar veya herhangi bir devlet kurumu arasında fark gözetmeyeceğine güvenim tam.
Askeri Mahkemede bile bileti hukukçular kesiyor nasıl olsa…
Huzursuzluğumun sebebi, hepimizin kısa/uzun bir dönem saflarında bulunduğumuz ve halkın gözündeki kıymetli yerini muhafaza etmesi gerektiğine inandığım TSK'yı yıpratma kaygısı… Pek çok kez böyle bir duruma düşeceğime topu taca atmayı, ya da hiç tutmamayı
tercih ediyorum. OyakBank konusuna dokunmadığımı fark etmişsinizdir elbette; aynı hassasiyetten… Ben şahsen uzak durabilirim, ama herkesin lâf ürettiği bir ortamda
Yeni Şafak gazete olarak nasıl suskun kalabilir?
Hürriyet yazacak,
Milliyet kınayacak, Akşam lâf sokuşturacak, Yeni Şafak olanı sessizlikle karşılayacak, bu olur mu?
Futbol deyimiyle konuya yaklaşmamın ilham kaynağı Mehmet Barlas'ın Posta'daki yazısının başlığı. “Her topa ve lâfa çıkmak hata ihtimalini artırır” demiş Posta yazarı… Doğrudur. Babalar anlayacaktır: Yetişkinleri göz hizanda tutup kendi haline bırakacaksın… Küçüklerle ilgili her sorunu bilir ve hepsiyle ilgili hüküm vermeye kalkarsan bir süre sonra ailedeki otoritenin ortadan kalktığını görürsün… İyi bir
baba her topa çıkmaz, her lâfa karışmaz. Sadece makro sorunlarla ilgilenir, mikroları ailenin diğer fertlerine bırakır. Küçük sorunlara da müdahale ederse, büyük sorunlar konusunda söz hakkını kaybeder.
Sümerbank'ı OYAK Holding'e 35 bin dolara satmışlar, OyakBank o. Öyle çok eskide gerçekleşmemiş bu satış, sadece birkaç yıl önce (2001 yılında)… Şimdi milyar dolarlar (2 milyar 673 milyon dolar) ediyor ve holding bankayı en fazla kârla elden çıkarmayı düşünüyor. OYAK yönetim kurulu başkanı sıfatını taşıyan bir emekli korgeneralin bankanın bir Yunan finans kuruluşuna satılacağı haberleri üzerine sarf ettiği, “İyi bir teklif gelse bile bankayı Yunanlılara satmayız; çünkü milliyetçilik kaybedilmemesi gereken bir duygudur” dediğini hatırlatıyor kimileri… Yunanlılar başka iki banka aldılar zaten, OyakBank Hollandalılara gidiyor…
Ben ise, işte görüyorsunuz, bu noktada durmayı tercih ediyorum.
Televizyonda izlediğim Yaşar Okuyan hassasiyetimizi ne bilsin, kendince başka sebepler arıyor konunun bu biçimde gündeme gelmesine bakarak… OYAK'ın başındaki profesyonel
yönetici Coşkun Ulusoy'a dikkatini çevirdiği hemen anlaşılıyor yeni CHP'li politikacının; “Neden şimdi açıklandı bu satış?” diye sordu suçlayıcı bir ifadeyle ve ekledi: “Bir ay daha beklenemez miydi? Seçim olsun bitsin, ardından açıklasalardı OyakBank'ın satışını…”
Politikacılar hep öyle yaparlar ya…
Bereket
Coşkun Ulusoy Ak Parti ile herhangi bir ilintisi olamayacak kadar 'sağlam' biri. Gerçi onun da “Özal'ın prensi” olmak gibi eskice bir sâbıkası var, ama o derenin altından çok sular aktı ve Coşkun Bey o dönemin üzerinde bırakmış olabileceği bütün olumsuzluklardan zaman içerisinde arındı. Bu sebeple, eski bir komutanın, “Sık sık kapımı çalar MİT müsteşarı yapmamı isterdi; emekli oldum, beni görünce yol değiştiriyor” dediğini okuyunca şaşırdım.
Coşkun Bey MİT'le aileden irtibatlıdır çünkü. Daha önceki bir tartışmada, Başkan düzeyine çıkmış ve bir ara bayağı tartışılmış MİT'in önemli isimlerinden
Kaşif Kozinoğlu ile Coşkun Ulusoy'un 'üvey kardeş' oldukları ortaya çıkmıştı.
Sahi neden satışı duyurmak için
seçimin bitmesini beklemediler?
Taha Kıvanç/Y.Şafak