Hiç ağlama
Baykal’ı ‘reddi
miras’ etmekle suçlayan
Necla Arat hanımefendiyle ilgili de bir çift söz söylemek istiyordum ama gerek kalmadı.
Hanımefendi kendi kendini
imha etti.
Bence ‘açılımcılara’
ders vermekten vazgeçip, bir an önce ‘bilimsel
hırsızlık’ iddialarına uygun cevaplar aramaya başlasın.
Hanımefendi, çünkü, profesörlük tezini üç yazarın, üç farklı kitabından araklayarak yazmış. ‘İntihal’ suçlamasını değerlendiren komisyonun raporundan sonra da 6 ay süreyle üniversiteden uzaklaştırılmış.
Raporda şunlar yazıyormuş: ‘Görüldüğü üzere, Necla Arat’ın 218 sayfalık tezinin sadece 20 sayfa kadar tutan kısmının orijinal mi olduğu tespit edilememekle beraber, geri kalan 200 sayfalık kısmı tamamen intihalden ibarettir.’
Yani hanımefendi tezinin 200 sayfasını başkalarından çalmış, 18 sayfanın orijinal olup olmadığı ise saptanamamış.
Konuyu gündeme getiren
Akşam gazetesi yazarı Mehmet Kenan Kaya diyor ki, ‘
Fıkra tadında olacak ama tezin adı da ‘Ahlak Felsefesi’ymiş! İyi mi?’
Çok iyi...
Benim kafamı da şu ‘reddi miras’ meselesi kurcalıyor.
Farklı sesleri, farklı renkleri ‘sıradan
seçmen’ olarak dahi partisinde görmeye tahammül edemeyen Necla Arat hanımefendi son tahlilde bize ne söylemeye çalışıyor?
Bir parti, sadece ‘yasakçılık’ başlığı altında toplayabileceğimiz otoriter ve totaliter uygulamaları, sırf geleneğe ait olduğu için ‘miras’ olarak benimsemeli, sonsuza kadar yaşatmalı mı?
Necla Arat çağdaş bir insan.
Benim bildiğim, çağdaş insanlar, adı üstünde, ‘çağcıl değerlerle’ imtizaç ederler, farklılıklardan korkmazlar, pekala ‘öteki’nin de söz sahibi olabileceğini, olması gerektiğini savunurlar ve geçmişteki bazı kötü alışkanlıkları ‘miras’ olarak sahiplenmezler.
CHP, reddi miras ediyorsa, çok iyi yapıyor.
Necla Arat hanımefendi de reddi miras etmeli; zahmet olmazsa ‘geçmiş’ ve ‘gelecek’ meselesi üzerinde düşünmeli.
Baykal’a gelince...
Bugün, yalancıktan da olsa yaptığı ‘çarşaf
açılımı’yla bizleri şaşırtan ve sert ablaların hışmına uğrayan Baykal, çok değil, bundan birkaç ay önce, CHP kurultayında yaptığı konuşmada, hiç ‘
iktidar umudunu’ ağzına almadan, neredeyse
demokrasi dışı arayışların meşru sayılabileceğine ilişkin açıklamalar yapmış, ‘öteki’ kategorisine sokabileceğimiz insanlara verip veriştirmişti.
O zaman yazmıştım...
CHP’li filan değilim, bu partiye sempati duyduğum da söylenemez ama, Baykal’ı yaptığı konuşmadan ve Parti Meclisi’ne ‘seçtirdiği’ isimlerden dolayı uyarmıştım.
Mesela, bir tür ‘libero’ görevi üstlenmiş ve PM’ye girmesine kesin gözüyle bakılan
İlhan Kesici’yi kimseler hatırlamadı, ama,
Genelkurmay Başkanı
Yaşar Büyükanıt’a
mektup yazarak ‘ülkenin kaderine el koymasını’ isteyen Canan
Arıtman listeye alındı. Yani, karar mekanizmalarında söz sahibi kılındı...
Başka?
Necla Arat ve Nur
Serter gibi sert ablalar da Parti Meclisi’ne seçildiler. Hatta, nefer siyasetine uygun bir görüntü veren
Yılmaz Ateş ve Bülent Baratalı arkadaşlarımız da seçildiler.
Tam savaş kadrosu.
Demek ki ‘mevcut hal’ Baykal’ı kesmiyordu ve etrafında ‘sert savaşçılar’ görmek istiyordu.
Bugün başı o ‘savaşçılar’dan bazılarıyla dertte.
Bu sonucu biraz da kendisi hazırladı. Hiç ağlamasın...
AHMET KEKEÇ - STAR