Şimdi hepiniz ağlıyorsunuz: Cumhurbaşkanı, YÖK’ün başına “türbana ılık
bakan” bir
profesör atamış...
Ne bekliyordunuz,
CHP eğilimli birisini mi atayacaktı?
Kendinize göre “dizayn” ettiğiniz bir
baskı düzeni başkasının eline geçince ağlamaya hakkınız var mı?
Niçin YÖK adında bir ucube oluşturdunuz? Üniversiteleri zart zurtla baskı altında tutmak, yalnız öğrencilerin değil hocaların bile saçına sakalına dahi karışmak için değil mi? (Sakalını kesmeyi reddedip istifayı basan bir tek Emre Kongar olmuştu...)
Şimdi bu YÖK “ötekilerin” eline geçince mi aklınız başınıza geldi?
Niçin bağımsız üniversiteleri budadınız da eğitim düzeyi düşük “yüksek liseler” çıkardınız ortaya? Beyinleri siz değil de bir başkası yıkamaya kalkınca mı o
çamaşır makinesinin sakıncaları gündeme gelebiliyor?
Niçin cumhurbaşkanlığı makamını “sembolik” olarak bırakmadınız da, fiilen hükümetin başı olarak yetkilerini güçlendirdiniz?
Kenan
Evren memleketi daha iyi
kontrol edebilsin diye... Öyle değil mi? Arkasından Turgut
Özal gelince de hır çıktı.
Niçin
cumhurbaşkanı orduların baş
komutanıdır da günün birinde ortaya bir “
sivil komutan” ya da “bürokrasiden gelmeyen” bir komutan çıkabileceği hiç düşünülmemiştir?
Şimdi de cumhurbaşkanıyla başbakan arasında çıkacak “muhtemel ve muhayyel” bir çatışmadan medet umuyorsunuz. Ya çıkmazsa?
Bu kadar güçlü bir
koltuk şimdi “ötekilerin” eline geçince yakınmaya hakkınız var mı?
Hem serbest
seçim yapıp hem de seçimi “başkası” kazanınca yakınmaya hakkınız olmadığı gibi...
Niçin rektörleri atamayı da cumhurbaşkanının keyfine bıraktınız ve şimdi maraza çıkarıyorsunuz?
Niçin hakimlerin ve savcıların bağımsız bir “hukuk konseyi” tarafından atanmasını sağlamadınız da, yalnız
Adalet Bakanı’nın değil onun müsteşarının bile söz sahibi olduğu bir dikta düzeni kurdunuz?
Şimdi de o müsteşara kırmızı
halı döşüyorlar, bozuluyorsunuz... Kaderi iki bürokrat dudağı arasında kalan adam baş mı kaldıracaktı?
Niçin,
siyaset bilimi literatüründe görülmüş en berbat
siyasi partiler kanununu, en yanlış seçim kanununu çıkardınız da, şimdi eline kuvvet geçen onu kendine yontunca mızıklanıyorsunuz?
Hem başbakana kızıyorsunuz hem ana muhalefet liderine, “parti içi diktatörlük” kurdukları için... Onlara bu olanağı kim sağladı?
Yüzde 46 oy oranıyla meclisin yüzde 60’ını ele geçirmeyi sağlayan
sakat sistem kimin eseridir?
Parti başkanının, kendisini seçecek kurultay delegelerini kendisi
tayin etmesi gibi, misli görülmemiş bir saçmalığı kim yumurtlamıştır?
Ve de
Kürt meselesinde “hatayı” kim yapmıştır?
Şimdi de “hata ettik” demek niçin yasaklanmıştır?
Hem
Avrupa’nın kurallarına uymamak için bin dereden bin su getiren, hem de Avrupa bizi istemiyor diye küsenler kimlerdir?
Çağdaş olmaya asla yanaşmayıp sonra da “muasır
medeniyet seviyesi”nden dem vuranlar mı acaba?
Doksan dokuz liraya 1935 modası kazak giymeyi Atatürkçülük sanan kafa mı yoksa?
Avcı ceketle golf pantalonu da uydurun, belki memleket kurtulur.
ENGİN ARDIÇ/AKŞAM