Brüksel'den Ergenekon'a Tuncer Kılınç Paşa!
Ergenekon soruşturmasında MGK eski Genel Sekreteri Tuncer Kılınç da gözaltına alınınca, Paşa'nın 5 yıl önce Brüksel'de yaptığı konuşmayı hatırladım.
Zira, 15
Nisan 2003'te Paşa'nın Türk büyükelçiliğinde farklı ideolojik görüşlerden
dernek temsilcilerine yaptığı konuşma, Ergenekon'la ilişkilendirilen isimlerin kafa yapısına dair önemli ipuçları veriyordu.
Paşa'nın değinmediği konu yoktu. Dilden dine, AB'den mezhep tartışmalarına pek çok konuda görüşlerini açıkladı. "
İslam'da hacı hoca yoktur" diyen Kılınç, Aleviliğin de yanlış olduğunu söylüyordu. Hızını alamayan Paşa, konuşmasında gurbetçilere de çattı: "Dünyanın hiçbir yerinde rastlamadığım bağnazlığı, Brüksel'de Schaerbeek semtinde gördüm. Dünyada bayanların, pantolon üzerine etek giydiği tek yer burası. Bu tür
giyim şekli
Anadolu'da bile yoktur."
Ortam bir anda gerildi. Söz alan bir dernek temsilcisi, "Beyefendi, 32 senedir Schaerbeek'te yaşıyorum. Tek Türk kadınının böyle giyindiğini görmedim." diyerek tepkisini gösterdi. Bu, demokrat birey ile jakoben zihniyetin karşı karşıya geldiği noktaydı. Ve belli ki Paşa,
Avrupa'nın göbeğinde konuştuğunu unutmuştu. Karşısındaki insanlar, yıllardır inançlarını özgürce yaşıyordu. Temsil ettiği makamın da verdiği güçle, hiç beklemediği bu tepki karşısında Kılınç, yumruğunu sert bir şekilde masaya vurarak, "Susun yobazlar, bağnazlar. Aymazlar, susun." diye bağırmaya başladı. Aslında bu tavır, ülkemizde yıllardır
demokrasi talep eden, düşünce ve inançlarına saygı isteyen insanlara, belli odakların
darbeler, entrikalar ve faili meçhullerle verdiği cevabın bir modeliydi. Onların bir ideolojisi vardı ve buna karşı çıkanlar,
hain, yobaz ve bağnazdı. Etkisiz hale getirilmeleri için her yol mubahtı. Bu oyun, 27
Mayıs darbesiyle başlamış; 28
Şubat Süreci ile,
Ayışığı,
Sarıkız, Yakamoz darbe girişimleriyle ve
27 Nisan gece yarısı bildirisiyle sürüyordu.
Genelde her darbeden sonra topluma
ölüm sessizliği çökerdi. Ama Paşa'nın ağır hakaretleri karşısında bu olmadı. Salonun orta sıralarında oturan bir öğretmenin ayağa kalkarak söylediği sözler, sadece şartların değiştiğinin değil, bunca yıldır çevrilen entrikaların hesabının sorulacağının da habercisi gibiydi: "Beyefendi, burayı kışla, bizi de erat mı sandınız? Ne demek sus, ne demek yobazlar! Ne demek bağnazlar! Ben liseyi
Türkiye'de bitiren, üniversiteyi Belçika'da okuyan İslam komisyonunda görevli, 18 Mayıs seçimlerinde
milletvekili adayı bir şahıs olarak sizin bu konuşmalarınızı şiddetle kınıyor, size yakıştıramıyorum."
Salonu terk etmek isteyen Kılınç, zorla yatıştırıldı ve bu zihniyetin topluma ve değerlerine bakışını gösteren görüşlerini açıklamayı sürdürdü. Şöyle diyordu Kılınç: "AB'ye gireceğimize dair ümidim yok. İstanbul'un fethinden beri Avrupa bize düşman olarak bakmıştır.
PKK, AB'nin gerçekleştirdiği bir örgüttür. AB Türkiye'deki
terör örgütlerini gizli ve açık olarak desteklemiştir. AB, Türkiye'nin yeniden palazlanıp
Osmanlı gibi olma korkusunu yaşamakta."
"Yurtdışındaki insanımız bizden imam ve öğretmen istiyor. Bu iki esas evde öğrenilir. İslam'da hacı-hoca yoktur. Bunlar yanlış şeylerdir."
"Tarikat yol demektir. Ayrı yollara gitmek demektir. Dini sömürmektir. Tarikat sapma demektir. İslam'ı bölmek demektir."
"Anadolu kadını, rüzgârdan, yağmurdan korunmak için başını örtmüştür.
Başörtüsünün dinle alakası yoktur. Havalar soğuyunca da Anadolu kadını başına şal almıştır. Olmuştur şallı başörtü."
Türkiye'deki dindarlardan pek hazzetmediği halde, ne hikmetse
İran elçiliğinde sık sık görülen Paşa, görevden ayrıldıktan sonra da susmadı.
Sahte dolar basmaktan İran ve
Rusya ile
ittifak kurmaya ilginç önerileriyle hep gündemde oldu. Bugünlerde adı demokrasiye
komplo kurmakla suçlanan Ergenekon ile anılan Paşa'nın, son açıklamalarından birinde, demokrasinin Türkiye için lüks olduğunu söylemesi manidar değil mi?
Şimdilik susma hakkını kullanan Kılınç'ın, Ergenekon'da rolü olup olmadığını yargı belirleyecek. Ama son gözaltıları şaşkınlıkla karşılayanların, bu isimlerin geçmişte rol aldığı hadiselere ve yaptığı konuşmalara tekrar bakmasında yarar var.
ABDULHAMİT BİLİCİ-ZAMAN