Ne biçim devrimci sendikacı bu?
Tanıdığım üç
Süleyman Çelebi var. Birincisi, ‘Mevlid yazarı’ Süleyman Çelebi... İkincisi, Şehzade Süleyman Çelebi; ki, Fetret Dönemi’nde taht mücadelesi yürütmüş, kardeşi Mehmet Çelebi’ye yenilmiştir.
Üçüncüsü, kendisini ‘devrimci’ olarak pazarlayan DİSK’in Genel Başkanı Süleyman Çelebi.
Bakmayın ‘tanıdığım’ dediğime...
Üçüncü Süleyman Çelebi’yi fazla tanımıyorum.
Hatta, hiç tanımıyorum.
Selefini tanıyorum.
Bir vakitler ‘selef’e, yani dönemin DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak’a röportaja gitmiştim. Rıdvan Bey, sağ olsun, konukseverlik göstermiş (güleryüzle birlikte, çay ve
meyve ikram etmişti), sorularıma büyük bir içtenlikle
cevap vermişti.
Konuşurken ne düzen kalmıştı, ne
darbeciler, ne Kemalistler...
Dümdüz gitmişti...
Sıra, ‘sol’ olduğunu iddia eden bir partinin kongresiyle ilgili soruya gelince (‘Siz bağımsız bir sendika değil misiniz? Falanca partinin kongresiyle işiniz ne?’ gibilerden bir soruydu yanlış hatırlamıyorsam), konukseverliği bir kenara itmiş, ‘Bana bak
arkadaş!’ diye şarlamıştı, ‘Biz elbette bağımsız bir sendikayız. Ne d
emek istiyorsun? Bu maksatlı soruların devam ederse, burayı terk etmeni isteyebilirim’ gibilerden.
Sonra ne mi oldu?
Ne olacak...
Rıdvan Budak, ‘bağımsız bir sendika lideri’ olarak o sol partiden milletvekili seçildi, memlekete pek çok hayırlı hizmetlerde bulundu.
Hazır yeri gelmişken, ‘emek’ten yana olan/olması gereken bu sendikanın 28
Şubat sürecinde ‘
sivil siyaset’e karşı ortak
platform oluşturan ‘Beşli Sivil İnisiyatif’in sol ayağını oluşturduğunu da hatırlatalım.
Refik Baydur’un ifadesiyle ‘Beşli
Çete’nin en
militan savunucularından Rıdvan Budak, sonradan nedamet getirmiş, ‘Keşke 28 Şubat hiç olmasaydı, sivil siyasi sürecin önü kesilmeseydi. Bizi
Demirel çağırıp
yardım istedi; ‘kardeşim her seferinde süngüyü dayatmaya gerek yok, bana yardımcı olun’ dedi. Şimdi görüyorum ki yanlış yapmışız. Çünkü 28 Şubat’tan sonra her şey daha kötü oldu’ diyerek bir anlamda günah çıkarma yoluna gitmişti ama, olan olmuş, siyaset kurumu ‘Beşli Çete’nin de yaratıcı katkılarıyla onarılamayacak bir yara almıştı.
Süleyman Çelebi daha komplekssiz bir lider...
Daha açık sözlü...
Rıdvan Bey gibi yalpa yapmıyor, delikanlıca çıkıp ‘Biz partiler üstü bir siyaset izlemedik, bundan sonra da izlemeyeceğiz. Emeği savunan her sol partiyle birlikte hareket etmeye hazırız...’ diyor.
Fakat, bu açık sözlü, delişmen, ‘delikanlı ses’,
demokrasi sözkonusu olunca pek ortalarda görünmüyor.
Merak ediyorum; ‘emek’ten, ‘emekçi kitleler’den, emekçi kitlelerin
özgürlüklerinden yana olması gereken DİSK, ‘özgürlük kaybı’ olarak emekçi kitlelere dönecek çete ve darbe faaliyetleri hakkında ne düşünüyor?
Siyaset kurumuna karşı neredeyse ‘kıyıcı’ eleştiriler yönelten Süleyman Çelebi, sözgelimi
Ümraniye çöplüğünde bulunan bombalar ve o bombaları tasarruf eden (canı sıkıldıkça da
Cumhuriyet gazetesinin bahçesinde patlatan) irade hakkında neden bir tek cümle sarfetmiyor?
Hadi Aydın Bey’in
tetikçi kalemlerini anladık...
İstikbaldeki darbeden, ‘imar izni’ dahil, pek çok şey bekliyorlar.
DİSK neden suskun?
Süleyman Çelebi neden hiç oralı değil?
Niçin
Özden Örnek’in, ‘vakti saati geldiğinde bazı sivil
toplum örgütleri harekete geçirilecek’ sözünden alınganlık çıkarmıyor?
Ne biçim devrimci sendikacı bu?
AHMET KEKEÇ/STAR