İşte Dündar'ın yazısı
Mustafa Kemal de andıçlanırdı
Hiç abartmadan diyebiliriz ki:
Hayatta olsa, bu
raporla Mustafa Kemal de andıçlanırdı.
Genelkurmay Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğü'nün "uyarı notu", benimle birlikte bir grup köşe yazarını "
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) karşıtı" olarak sınıflandırırken neyle suçluyor:
"
Askerin
siyasete müdahalesine karşı olan yazarlar..."
Bir asır önce, daha 1908'de,
Binbaşı Mustafa Kemal, siyasete batmış İttihatçıların kongresinde ne diyordu:
"Ufukta
tehlike bulutları görüyorum. Ordunun siyasete karışması işi artık bitmelidir. Asker kışlasına, siyasetçi siyaset sahnesine dönmezse her şey mahvolur."
Demek
Atatürk, bunları bugünlerde gazetelerde yazsa, kurucusu olduğu TSK tesislerine alınmayacaktı.
* * *
Rapor, bunun bir "güvenilirlik denetimi" olduğunu söylüyor.
"Güvenilir olmayan gazeteciler", askeri tesislere sokulmamış; çünkü, "bölücü-yıkıcı akımlara
casus, suikastçı ve hatta
intihar bombacısı" olabilirlermiş.
Mustafa Kemal'in ufukta gördüğü "tehlike
bulutu" tam da budur:
Türk basınını "kırmızı/
mavi kuvvetler" diye sınıflandıran ve yazarlarının yarıdan fazlasını "düşman" gören anlayış...
Rapora göre "güvenilir olmayan medya kuruluşlarına
akreditasyon verilmeyerek bunların kamuoyunda itibar görmemeleri sağlanmış"mış.
10 yıl önceki
andıcı hatırlayın.
İtibar kaybeden kim oldu?
O gün "vatan haini" ilan edilen yazarlar bugün çok daha "itibarlı" pozisyonda...
İftiracıların ise adı bile yok ortada...
O zaman gerekli tepkiyi vermeyip sınıfta kaldığımızdan, bugün yeniden
karne alıyoruz.
* * *
Aynı tahammülsüzlük dünkü Cumhuriyet'te yayınlanan "
Başbakanlık fişlemesi"nde de var.
Malum Başbakanlık da dış gezilerde yazar kontenjanını "liyakat" esasına göre belirliyor.
Eleştiri, uygar dünyada güvenilmezlik alameti değil, demokratik bir haktır.
Hiçbir kişi ya da kurum
eleştiriden muaf değildir.
Koşulsuz
destek, verilen kuruma da yarar sağlamaz.
Dünyanın itibarlı kuruluşları, karşıt görüş sahiplerini "düşman" yaftasıyla kapı dışarı etme güçleriyle değil, onları ikna edebilme yetenekleriyle ayakta kalmışlardır.
Medya asıl, kaynağından haber alamazsa sorun yaratır; çünkü o zaman
ikinci el kaynaklara, dedikodu ve tevatüre yönelir. Bu da medya kadar, onu bilgilendirmeyen kuruma zarar verir.
Sevmediği gazetelere kapısını kapatan TSK'nin ikide bir yalanlama yayınlamak zorunda kalması da bundan değil mi?
Askeri faaliyetlere, asıl eleştiri sahiplerinin davet edilmesi gerekmez mi?
* * *
Fişleme ve dışlama, ister TSK'nden gelsin, ister Başbakanlık'tan, yanlıştır; fişlenene değil, fişleyene zarar verir.
Ortada suç varsa, yargılama mercii idare değil, hukuktur.
TSK'ni korumak istiyorsak bu ayrımcı anlayışa karşı çıkmalıyız.
Askeri tesislerde "
Vatanını en çok seven, işini en iyi yapandır" sloganı yazılıdır.
Ben, listedeki bir çok meslektaşımın işini iyi yaptığına inanıyorum.
Basındaki en fanatik asker destekçilerini bile "düşman" kampta gören, hatalarla dolu bu raporu yazanlar için aynı şeyi söyleyebilir miyiz?
Dilerim Genelkurmay, sadece bu "iç değerlendirme"nin nasıl sızdığını değil, nasıl amacı aşan bir işgüzarlığa dönüştüğünü de soruşturup sonunda bu verilerin dikkate alınmadığını ve "milletin ordusu"nun kapılarının herkese açık olduğunu açıklar.
Bütün basın yasaklı duruma düşmeden...
Ufukta tehlike bulutları gözükmeden...
CAN DÜNDAR- MİLLİYET