İslamın hoşgörü ve barış dini olduğunu verdiği örneklerle destekleyen Samanyoluhaber.com yazarı Eyüp Ensar Uğur, Osmanlı döneminde Müslümanlarla Hristiyanlar savaştığında, Müslümanlar kazanınca Yahudilerin sevindiğini çünkü onlar için Müslümanların kazanmasının kendilerini huzurlu ve rahat bir hayatın beklediğinin habercisi olduğunu belirtiyor.
Birgün ABD'den gelen misafirlerimle birlikte tekneyle Boğaziçi'ni geziyor bir yandan da onlara semt semt İstanbul'u anlatıyordum.
Ortaköy, Kuruçeşme derken Boğaziçi sahillerinde önemli bir yerleşim yeri olan Arnavutköy'e vardık. Bu semtin nüfusu öncesinde Rum ağırlıklıydı tâ ki 60 yıl önceki meşum 6-7 eylül olayları yaşanıncaya kadar. O günlerden sonra çok az Rum bugün burada yaşıyor. Bir zamanlar Rumlara ait konaklar ise halen Boğaziçi'ne nâzır bir halde arz-ı endam etmekte.
Semtin kuzeyinde, sahil kenarında bulunan Tevfikiye Camii'ni gördüğümüzde, misafirlerime;
"Bu cami Osmanlı'nın semte hakimiyetinden 400 yıl kadar sonra yaptığı ilk camidir, Halbuki bu süre zarfında burada yüzlerce yıl faaliyet gösteren on kadar kilise vardı" dedim.
Bu sözüm üzerine Amerika'da bulunan üç bin kadar kilisenin başındaki Kore kökenli rahip:
"Burada her inanç sahibinin beraber yaşadığı dönemlerde, Avrupa'da iki Hristiyan mezhep mensubu birbirini barındırmaz hatta boğazlardı." dedi.
Bu sözle Avrupa'da yaşanan 16. ve 17. yy'daki Protestan ve Katolik kilisesi'ne bağlı Hristiyanların uzun süren çatışmalarını kastediyordu.
İnsanımız tarafından pek bilinmeyen bu hakikati, çok uzaktaki bir Hristiyan din adamından duymak beni çok şaşırtmıştı.
Günümüzde Kur'an ayetlerine metin üzerinden anlamlar veren, biri Müslüman diğeri İslam karşıtı iki kesim var.
Bunlardan Müslüman olanı "Yahudi ve Hristiyanı dost edinmeyin.." ifadesi geçen ayeti gayrimüslimlerle diyalogdan uzak olmak gerektiği şeklinde anlayıp, onlarla sosyal ilişkiler içerisinde olan Müslümanları, Kur'an'a muhalif davranmayla itham ediyor.
İslam'a tavırlı olan diğer kesim ise Kur'an'ın "farklılığa ve diyaloğa tahammül etmeyen, şiddet içerikli bir kitap olduğu" iddialarını önceki grubun aynı yorumları üzerinden yürütüyor.
Kur'an'ın ifade ettiği geniş hakikatleri anlayabilmek için Siyer, Tefsir, Kelam, fıkıh ve Hadis gibi ilim dalları gelişmiş, birçok insan da bu ilimler uğruna Tıp, Mühendislik, Sosyal bilimler alanındaki ilim adamları gibi ömürlerini harcamışlar.
Birçok ayetin nüzul vesilesini bildikleri halde Sahabeler, ayetlerin ifade ettiği manaları Peygamber Efendimiz'e (sav) sorarlardı.
Asrı Saadet başta olmak üzere, İslam dünyasının 1400 yıllık geçmişinde, Müslümanların ayetleri nasıl anladığını ve uyguladığını bilmeden düz mantıkla manalar çıkaran kişinin Kur'an ehli karşısındaki durumu, doktorların yanında kocakarı ilaçlarından bahseden cahilin hali gibidir.
Kur'an ilminin teknik kısımlarını ehline bıraktıktan sonra asıl anlatmak istediğim konuya geleyim; Yani Müslümanların tarih boyunca ehli kitapla olan ilişkilerine. Yukarıda bahsedilen kimilerinin ayet yorumlarının aksine Müslümanlar; Ortadoğu'dan Endülüs'e, Orta Asya'dan Balkanlara, Kafkasya'dan Anadolu'ya kadar hakim olduğu bir çok coğrafyada Yahudi ve Hristiyanlarla asırlarca barış içerisinde yaşamıştı.
Gayri Müslim'ler İslam'ın hakim olduğu ülkelerde iktisadi ve imani hürriyetine sahip, can, mal ve namus güvencesi altındaydılar. Yahudi tarihi uzmanı Andrew Sharf'ın tespitiyle, Müslümanların Hristiyanları savaşta yendiği haberi geldiğinde Yahudiler çok sevinirler, zaferi kendileri kazanmış gibi kutlarlardı. Çünkü onlar için Müslümanların kazanması demek kendilerini huzurlu ve rahat bir hayatın beklediğinin habercisiydi.