Milliyet yazarı Gürsel, gazeteciliğin geldiği son noktayı yazdı

Kadri Gürsel Türkiye'de gazetecilik mesleğinin geldiği son noktayı gözler önüne serdi.

Milliyet yazarı Gürsel, gazeteciliğin geldiği son noktayı yazdı

Milliyet gazetesi yazarı Kadri Gürsel Türkiye’de son dönemde gazetecilik mesleğinin kirletildiğine işaret ederek, “Yaşı 50’yi geçmiş ve kıdemi 30 yıla dayanmış bir gazeteci olarak bu ülkede mesleğim gazeteciliğin öldürülüşünü hicap duyarak izliyorum. Zamana yayılarak, usulca ama sistemli biçimde işlenen bir demokrasi cinayeti bu. Çünkü basın özgürlüğünü yok etmek demokrasiyi yok etmektir.” dedi.

Bugünkü köşesinde ”gazetecilerin miting meydanlarında hedef gösterilmesi, gazetecilerin kovdurulması, hapse atılması, yıldırıcı hakaret davaları ve muhalif gazetecilerin sosyal medyadaki troller, tetikçi internet siteleri ve görevli köşeciler tarafından korkutma ve sindirme amacıyla hedef alınmaları…”  gibi konuları kaleme alan Gürsel, gazetecilik mesleğinin geldiği son noktayı gözler önüne serdi.

İşte Gürsel’in o yazısı:

2007’den beri burada yazıyorum.

Bu köşeye paraşütle indirilmedim; muktedir eliyle sokuşturulmadım. Yazmaya başladığımda, yerli ve yabancı basında muhabir, editör ve yönetici olarak geçirdiğim önceki     21 yılın bana kazandırdığı bir tecrübeye, bilgi birikimine ve bakış açısına sahiptim.

Kendimi her zaman bir meslek insanı olarak gördüm ve gazeteciliği sadece gazetecilik için yaptım.

Sadece basın özgürlüğü için mücadele ettim.

Şimdi, yaşı 50’yi geçmiş ve kıdemi 30 yıla dayanmış bir gazeteci olarak bu ülkede mesleğim gazeteciliğin öldürülüşünü hicap duyarak izliyorum.

Zamana yayılarak, usulca ama sistemli biçimde işlenen bir demokrasi cinayeti bu. Çünkü basın özgürlüğünü yok etmek demokrasiyi yok etmektir.

Totaliter bir dünya görüşüne sahip mevcut muktedir zümrenin inşa ettiği otoriter rejim ve model toplumda, basın özgürlüğüne ve dolayısıyla gerçek gazeteciliğe yer yok.

İktidar ana akım medyada bağımsız, namuslu ve profesyonel gazetecilerin ya da gazetecilik kaygısı taşıyan bir yayıncılık anlayışının varlığına tahammül edemiyor.

Muktedirin medyası zaten tek merkezden yönetiliyor. Bu medyadaki görevlilerin rekabetçi oldukları tek alan, iktidarın kendilerine her gün dikte ettiği politik söylem ile verdiği enformasyonu kimin daha vurucu biçimde kağıda ve yayına aktarabildiğidir.

Muhabirler arasında bir habercilik rekabeti mevzubahis değildir bu medyada. İster operasyonel olsun ister siyasi, her sürecin atanmış bir veya birkaç “resmi” muhabiri ya da köşe yazarı vardır. Başkalarının adını duyamazsınız. Bunlar, merkezin kendilerine verdiği enformasyon ve dosyaları istenildiği şekilde yazarlar. Dolayısıyla iktidar medyasından gerçek gazeteci yetişmez.

Bunların yaptığı iş sekreterliktir.

Muhalefet dönemindeki İslamcı basında hasbelkader yetişmiş tek tük gazeteci de zaman içinde diğerleri gibi medya aparatçikleri ve avatarlarına dönüşmüşlerdir.

Muktedir, kendi medyasında gazeteciliği bu şekilde imkansızlaştırarak henüz doğmadan öldürürken, elinin altında olmayan ana akımdaki gazeteciliği de 2008’den beri türlü yöntemlerle yok ediyor:

Astronomik vergi ve para cezaları, boykot çağrıları, reklam ambargoları, el koyup yandaşlara peşkeş çekmeler, yayın yasakları, gazetecilerin miting meydanlarında hedef gösterilmesi, gazetecilerin kovdurulması, hapse atılması, yıldırıcı hakaret davaları ve muhalif gazetecilerin sosyal medyadaki troller, tetikçi internet siteleri ve görevli köşeciler tarafından korkutma ve sindirme amacıyla hedef alınmaları...

Özellikle medyadaki tetikçiler Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünden geriye kalan üzerinde artan bir tehdit oluşturuyor.

Hiçbir gazetecilik geçmişi ya da referansı bulunmayan bazı müphem şahıslara iktidar medyasında köşeler açılıyor ve bunların o köşelerdeki yegane işi, eleştirel ya da muhalif görüş ifade eden gazetecileri akla hayale gelmedik itham ve iftiralarla hedef göstermek oluyor.

Hükümet politikalarına itirazı olan her gazeteciyi istihbaratçılıkla, casuslukla suçlamak, hastalıklı bir ruh hali ve kafayı işaret ediyor. Demokrasi ve özgürlüklerimizin geleceği açısından fevkalade endişe verici olan ise yakın geçmişe kadar siyasetin kenarlarında yer alan bazı küçük gruplara özgü bu komplocu ve paranoid zihniyet sahiplerinin şimdi hiçbir sınır ve engelle karşılaşmadan, muktedirin hoşlanmadığı gazetecileri köşelerinden hedef göstererek tehdit edebilmeleri ve bunu yaparken hiçbir engelle karşılaşmamaları...

Burada bitirirken, sonunda atmak zorunda kaldığım bir adımı da okurlarımla paylaşmak istiyorum.

Yeni Şafak gazetesindeki Cem Küçük adlı şahsın bir yılı aşkın bir süredir hakkımda yazdığı eleştiri sınırlarını aşan, tahkir edici, hakaret içeren, sövgü dolu ve kamuoyu nezdinde düşmanlık yaratmaya dönük, hedef gösteren yazılar nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikâyette bulundum.

Cem Küçük adlı şahıs hakkında TCK’nın 125’nci maddesine göre yayın yoluyla hakaret fiillinden dolayı soruşturma açılmasını talep ettim.

Cem Küçük’ün kişilik haklarımı zedeleyen, onur ve saygınlığıma kasten ve bilerek saldıran yazılarında hakkımda ileri sürdüklerinin tamamının yalan ve iftiradan ibaret olduğu bilinmelidir.

Yazının tamamı için tıklayınız
<< Önceki Haber Milliyet yazarı Gürsel, gazeteciliğin geldiği son noktayı... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER