Mehmet Şimşek'le ilgili "Meclis’te rüşvet alanlara ağzını açan, gözünü yuman, az da olsa gönüllerimizi ferahlatan milletvekilimiz.” diye bahsettiğini belirten Zaman Gazetesi Brüksel Temsilcisi Selçuk Gültaşlı, Şimşek'in BBC'yla yaptığı mülakatın kendisinde ve Avrupa'da oluşturduğu hayal kırıklığını yazdı.
Hele o ‘önüne yatarım’ sözünden sonra nereli olduğum sorularına verdiğim cevaplarda bir ‘takdim-tehir’ ayarı yaptım. Daha önce “Valla Mardin’de en fazla bir iki gün kalmışımdır. Ankara’da doğdum, büyüdüm ama kim sorsa Mardinliyim.” diyordum. Şimdi ise latifeyle karışık “Mardinliyim ama valla Ankara’da doğdum büyüdüm.” diyorum.
Bu arada Mardin’i diline dolayan mümtaz arkadaşlarıma da “Yahu Mehmet Şimşek de Mardinli. Hani şu Meclis’te rüşvet alanlara ağzını açan, gözünü yuman, az da olsa gönüllerimizi ferahlatan milletvekilimiz.” yollu cevaplar veriyordum. Gerçi Şimşek’in doğduğu köy daha sonra Batman’a bağlanmıştı ama kendisine Brüksel’de söylediğim gibi biz kendisini hâlâ Mardinli kabul ediyoruz.
Basın bürosunun 17 Aralık’tan bu yana Hizmet’e yüklenmesine rağmen Şimşek’ten şimdiye kadar paralel yapı tezlerini ciddiye aldığına dair herhangi bir laf işitmedik. Abdullah Gül’lerin, Ali Babacan’ların bile sapır sapır döküldüğü 17 Aralık sürecinde Mehmet Şimşek Brüksel’de ve bilhassa Avrupa’da saygınlığını muhafaza etmeyi büyük oranda başardı. Ta ki BBC’de Twitter yasağını savununcaya kadar.
BBC, 10 yıllarını Londra’da geçirmiş Şimşek ile yaptığı mülakatın başlığını “Türkiye’nin maliye bakanı Twitter yasağını savunuyor” koymuş. Başlığı yeteri kadar kötü olan mülakatın muhtevası da ‘Keşke bunu yapmasaydın Mehmet Şimşek’ diye bağırıyor.
Bakan bey, hiçbir şirketin kendisini kanunun üzerinde göremeyeceğini ve Twitter’ın Türk mahkemelerini hiçe saydığını söylemiş. BBC de dönüp, “Kim kendini kanun üzerinde görüyor, 17 Aralık’tan sonra internet ve HSYK Kanunu’nu bir çırpıda değiştiren, binlerce polisi, yüzlerce savcıyı “Hizan ve Fizan’a” süren iktidar mı yoksa Twitter mı?” diye üstelememiş.
Mülakatı okuyunca Şimşek’i tanıyan ve çok da takdir eden İngiliz dostlara “Röportajı gördünüz mü?” diye sordum. Meğerse en son okuyan benmişim. Mülakatı ‘utanç verici’ bulan birkaç tanesi, Şimşek’in böyle sözler etme ihtimali olmadığını savundu. “Silikon maskeli Şimşek’tir o” diyecektim ama Türkiye gündemine daha o kadar muttali olmadıklarını fark ettim.
Şimşek’e üzülürken Ali Babacan’ın “Erdoğan’ı yedirtmemeliyiz” sözleri geldi aklıma. Bu sözler hükümette belki herkese uyar ama Babacan’a yakışmazdı. ‘Ülke yensin ama Başbakan yenmesin’ formülünü seslendirmek Babacan’a mı kalmıştı?
Bir dönem AB Dışişleri Bakanı Catherine Ashton’un Avrupalı dışişleri bakanlarından daha fazla görüşüyor diye imrenilen muhterem hocam Ahmet Davutoğlu bile 17 Aralık’tan bu yana içinde ‘hain ve ihanet’ kelimeleri geçmeyen cümle kuramaz oldu. Herkes hain, bir tek iktidar ve iktidarı ölümüne savunanlar vatanperver!
Şimşek ve Babacan gibi Brüksel’in tanıdığı ve itibar ettiği taze bakan Lütfü Elvan’a gelelim. ‘Beyefendi’ olarak tanıdığımız Elvan’ın Twitter yasağını savunacağım derken Samanyolu Haber’in Ankara Temsilcisi Abdullah Abdülkadiroğlu’na layık gördüğü soruya dinleyip, tahaccup etmeyen kaldı mı? Edep ya Hu!
Bakalım 17 Aralık girdabı daha ne kametleri yutup, itibarlarını iki paralık edecek?
Bu arada, ilk paragrafta Mardinliliğimle ilgili söylediklerim latife tabii. Bütün hayatım boyunca sadece birkaç gün kalmış olsam da iliklerime kadar Mardinliyim.