Hürriyet'in Yayın Yönetmeni
Ertuğrul Özkök, olayı 'Rejimin 11 Eylül'ü' olarak tanımladı. Aynı
gazetenin yazarı
Emin Çölaşan, köşesinde 'Gözleri aydın, ektiklerini biçiyorlar' ifadesine yer verdi.
Halbuki medya Ahmet
Taner Kışlalı ve
Necip Hablemitoğlu suikastında bu tür tuzaklara düşmeyeceğini deklare etmişti. Kışlalı suikastı sonrası benzer haberler yapılırken, köşe yazarları ülkenin havasının değiştiğine dikkat çekmiş, "Katil
hedefini göbeğinden vurdu." diyerek günah çıkarmıştı. Bu tecrübenin ardından Hablemitoğlu suikastını Akşam, 'Huzura kurşun' Hürriyet, 'Derin suikast' başlıklarıyla verdi. Hürriyet
katilin amacının ülkenin istikrar ve laik-antilaik çatışması çıkarmak isteyenler olduğuna dikkat çekti.
Sabah, "Tanıdık suikast" d
erken, "Biz bu filmi daha önce görmüştük." ifadesini kullandı. Sabah'a göre Uğur
Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı gibi suikastların gerçek amacı toplumun
sivil siyasete olan güvenini sarsmaktı. Bu yayınların ardından
Ertuğrul Özkök, Türk medyasının ilk defa birlikte hareket etmesini överek, "Katil ve katiller hedefi ne kadar iyi seçmiş olsalar da, amaçlarına ulaşamamışlardır." diye yazdı.
Atatürkçü kimliğiyle bilinen Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı 21
Ekim 1999'da
Türkiye'nin AB'ye üyeliği konusunda aralık ayında yapılacak zirveye odaklandığı bir süreçte öldürüldü. Zirve öncesinde Türkiye'ye oldukça sıcak mesajlar veriliyordu.
Marmara Depremi ile başlayan dostluk nedeniyle Yunanistan'ın yumuşaması da umutları artırmıştı.
Bakü-
Ceyhan petrol
boru hattı konusunda BP-Amoco olumsuz çabalarına son vermiş ve Türkiye'nin tezine
destek verdiğini açıklamıştı.
Suikasttan sonra hemen herkes zamanlamaya dikkat çekti. Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel, 'seçilen gün ve hedefin enteresan' olduğunu belirtirken kendisine gelen bilgilere göre suikastın 'özel amaçları' olduğuna işaret etti.
Yargıtay Başkanı Sami
Selçuk, bu katliamın Türkiye'ye AB kapılarının açılmasını istemeyenlerin işi olabileceğini kaydetti.
TBMM Başkanı
Yıldırım Akbulut olayı "
hain merkezin karanlık emelleri" olarak tanımlarken
ANAP lideri Yılmaz, Türkiye'nin istikrarını çekemeyen odaklara dikkat çekti: "Amaç,
demokratikleşme yolundaki gayretlerin önünü kesmektir."
Daha sonra tüm yazarlar Türkiye'nin ufkunun değiştiğini kaydetti. Mehmet Y. Yılmaz,
Taha Akyol,
İsmet Berkan, Rauf Tamer gibi birçok yazar 'Türkiye ne zaman yüzünü batıya dönse, demokratik atılımlar yapsa, düzlüğe çıkacak olsa bu tür olaylar yaşanıyor' görüşünü dile getirdi. Ancak suikasttan sonra yine sert önlemler gündeme geldi.
Medyada da irtica haberleri yoğun bir şekilde işlenmeye başladı. Hasan
Cemal, "Katil kime, kendi hedefini tam göbeğinden vurdu." diye yazmak zorunda kaldı.
18
Aralık 2002'de yine laik kimliğiyle tanınan
Necip Hablemitoğlu öldürüldü. Genel olarak medyanın aldığı tavır olumluydu. Genelkurmay'ın
Menemen Olayları ile ilgili basın açıklamasını iki gün öne çekerek, 'cumhuriyetin korunacağına vurgu yapması' ve YÖK'ün hükümet hakkında 'Vahhabi bataklığı, entarili mollalar, yobaz' gibi ağır ifadelerin kullanıldığı bir
bildiri yayımlanmasının haricinde olumsuz bir tablo yaşanmadı.
Gazeteler, suikastı "derin
cinayet" olarak değerlendirdi.
Milliyet ve
Cumhuriyet gibi azınlıkta kalan birkaç gazete ise suikastı belli adreslere yönlendirmeye çalıştı. Hürriyet gazetesi haberi "Derin suikast" başlıklı
manşetiyle duyururken, cinayetin kimler tarafından düzenlenmiş olabileceği üzerinde durdu. 'Katilin arkasındaki kim?' sorusuna karşılık, dört ayrı ihtimali değerlendirdi: "İstikrarı sabote etmek isteyenler, laik-antilaik çatışması çıkarmak isteyenler, Türkiye ile AB'nin arasını açmak isteyenler ve son olarak da ılımlı islam muhalifleri." Hürriyet'in Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök "Ruger o hedefi ıskaladı" başlıklı yazısında aklı başında bütün gazete ve televizyonların sağduyulu davrandığına dikkat çekerek, katillerin asıl amaçlarına ulaşamadıklarını belirtti. Özkök, "O menfur kafa, şimdilik amacına ulaşamamış. Neredeyse aklı başında bütün gazete ve televizyonlar, olayın siyasi rengi konusunda önyargılı davranmamışlar. Aklı başında diyorum; çünkü Türkiye'de
cinnet getiren bir medya türü de var. Ne yapacağı belli olmayan bu saatli
bombalardan her şey beklenir. Benim sözünü ettiğim, aklı başında ve gerçekten gazete, televizyon olanlar. Hain planını iyi yapmış, ama aklı başında medyayı tuzağına düşürememiş. Türkiye'de ilk defa, medya bir cinayetin değerlendirilmesinde benzer bir tavır alıyor. Bunun anlamı şudur: Bu katil veya katiller, hedefi ne kadar iyi seçmiş olsalar da, amaçlarına ulaşamamışlardır." dedi.
Milliyet de sürmanşetinde "Derin cinayet" başlığını kullandı. Cumhuriyet ise "Başkentte kanlı pusu" manşetiyle çıktı. Cumhuriyet, 20 Aralık'ta Cumhurbaşkanı Sezer'in "Kötü günler başlamasın" şeklindeki sözlerini manşete taşıdı. Sabah gazetesi cinayetin ilk gününde "Tanıdık suikast" ikinci gününde "Sivil siyasete tehdit kurşunu" başlıklarını kullandı. Manşet haberin içeriğinde suikastın daha önce işlenen
Uğur Mumcu ve A. Taner Kışlalı cinayetlerine benzediğine dikkat çekilerek şu ifadelere yer verildi: "Biz bu filmi daha önce de görmüştük. Dokuz yıl önceki Uğur Mumcu, üç yıl önceki Ahmet Taner Kışlalı suikastları neyi amaçlıyorsa, Necip Hablemitoğlu'nun öldürülmesinin de amacı o: Toplumun umudunu, sivil siyasete olan güvenini kırmak." Akşam da marşetinde "Huzura kurşun" başlığını
tercih etti.
Aynı duyarlılık
Danıştay'a saldırıda gösterilemedi
Milliyet gazetesi, 'Laikliğe kurşun' diyerek vurulan
yargıçların resimlerini yayınladı. '
Hükümete düşen görev' şeklinde bir kutu hazırlayan gazete, saldırganın da 28 yaşında
ülkücü ve
dindar olduğunu yazdı. 'İşte katilin cebindeki sayfa' başlıklı yazıda saldırganın cebinden Vakit gazetesinin 'işte o üyeler' şeklindeki manşetinin kupürü çıktığı belirtildi. Köşe yazarlarından Taha Akyol, sağduyu çağrısı yaptı. 'Karışık ve bul
aşık' başlığıyla saldırıyı ele alan
Güneri Civaoğlu ise Turgut
Özal suikastını hatırlatarak, "Hafiyesi Mahmut" özentisi "istihbaratçı" satırlar, sahiplerini mahcup edebilir. Bu işler karışıktır. Bulaşıktır. Erken ve yüzeysel yargılarla "çözdükçe karışan düğümler", suları daha da bulandırır." yorumunu yaptı.
Melih Aşık, katilin bireysel ya da örgütsel olduğunun önemsiz olduğunu ifade ederek "Siz ülkede hastalıklı bir iklim yaratırsanız, o iklimde elbet habis mikroplar üreyecektir. Tüm ülkenin baş
bakanı değil de belli bir kesimin lideri gibi davranırsanız, anayasal düzeni sağlayacak yerde anayasal kurumlarla savaşa girişirseniz vahim sonuçlar oluşacaktır." yorumunda bulundu.
Hasan Cemal ise gelişmeyi şöyle değerlendirdi: "Türkiye'nin huzuruna, barışına, istikrarına yapılan bir saldırı bu. Türkiye'de demokrasiye, laikliğe, insan haklarına, hukuk devletine yapılan bir saldırı bu. Türkiye'yi karanlığa çekmek için yapılan bir saldırı bu.
Saldırıyı kınıyorum. Silaha, şiddete, teröre, kaba kuvvete yer yoktur uygar toplumlarda. Danıştay'a çok geçmiş olsun; derin acısını paylaşıyorum. Ve bir noktaya dikkat:
Oyuna gelmeyelim! Oyun, Türkiye'yi cepheleştirmek, kutuplaştırmak ve birbirine düşürerek demokrasinin rafa kaldırılmasını öngörüyor. Bu çok kaba bir tuzak. Türkiye'yi bundan sa
kınalım."
Sabah gazetesi manşetine 'Hedef manşetten, kurşun
avukattan' başlığını taşıdı. Haber, "Militan avukat, Vakit'in 'Türbanı yasakladılar' diyerek fotoğraflarını yayımladığı beş Danıştay üyesini dün odalarında taradı. Birini öldürdü." şeklinde verildi.
Fatih Altaylı '
kameralar bozukmuş' başlıklı yazısında saldırganın
silahlı olarak Danıştay'a nasıl girdiğini anlattı.
Umur Talu ise güvenlik zaafları nedeniyle mayınların patlamaya devam ettiğini dile getirdi. Talu,
laiklik düşmanlarının hukuk devletine, laik, demokratik Cumhuriyet'e saldırmaya başladığını öne sürerek düşüncelerini şöyle açıkladı: "Din zaten siyasete alet edilmekte, Cumhuriyet düşmanları zaten cüret bulmaktadır."
Hürriyet gazetesi, saldırıyı 'Bir yargıç öldü, 4 yargıç yaralı'nın ardından büyük puntolarla 'Kaşıya kaşıya' şeklinde verdi. "Türban, her fırsatta toplumun gündemine sokuldu. Danıştay,
türbanla ilgili aldığı bir karardan sonra hedef gösterildi. Ve Türkiye'yi sarsan alçakça saldırıya davetiye çıkarıldı." denildi. Ertuğrul Özkök, saldırıya 'Cumhuriyet'in 11 Eylül'ü' yorumunu yaptı. Laik rejimin ve inancın herkes için olduğunu söyleyen Özkök, çıkarılacak tek dersin "Dinî semboller üzerinden
ucuz siyaset yapmaktan vazgeçmek..." olduğunu yazdı.
Emin Çölaşan ise Danıştay üyelerinin hedef gösterildiğine işaret ederek "Gözleri aydın, ektiklerini biçiyorlar. Şimdi kına yaksınlar." dedi.
Radikal gazetesi, olayı 'Türban kararını veren Danıştay'a silahlı
baskın Yargıya Türk-
İslam sentezci saldırı' şeklinde verdi. İsmet Berkan, üst düzey bürokratların tavırlarını 'Saldırıya tepki vermek' başlığıyla eleştirdi. "Danıştay 2. Daire kararını eleştirenler arasında ben de vardım." diyen Berkan, tartışmanın ve silahlı zorbaların saldırılarına tepki vermenin bir adabı olması gerektiğini söyledi. AKP'nin saldırılara ortam hazırladığını kaydeden
Altan Öymen hükümetin basiretsiz davrandığını söyledi. Hükümetin laiklik ve türban konusundaki söylemlere dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Öymen, ülkede gerginlik ortamının oluşmasına fırsat verilmemesi gerektiğine işaret etti. Hakkı
Devrim, 'Sıra kurumları vurmaya geldi' başlıklı yazısında Türkiye'nin yargı kurumu konusunda daha dikkatli ve saygılı olmaya ihtiyacı olduğunu belirtti.
Vatan gazetesi , saldırıyı 'Yalnız değildi' başlığıyla şöyle verdi: "Danıştay'ı kana bulayan avukat Aslan'ın tek başına olmadığı, 3 kişinin otomobilde beklediği belirlendi." Sürmanşete de
Güngör Mengi'nin '
Kurşunlar hepimize' başlıklı yazısı, 'Tekbir getirip tetiğe bastı, Suç ortakları belirlendi, Sekreterin başına silah' başlıkları haberin altında fotoğraflara yer verilerek anlatıldı. Mengi, saldırganın silahının Trabzon'daki
rahip cinayetinde kullanılan "
Glock"
marka tabancanın bir benzeri olduğunu belirtti. Saldırının planlı olduğunu belirten Mengi, olayı şöyle yorumladı: "Olay, din istismarcılarının ağına düşmüş çocukların, üniversite eğitimi alsalar bile kurtulma şanslarının garanti olmadığını gösteren bir ibrettir." "
Turgut Özal'a kurşun sıkan
Kartal Demirağ'ın ipini tutan güçleri ortaya çıkarmakta düşülen acizlik tekrarlanmamalıdır." diyen Mengi, devlet zaaf gösterdiği zaman rejim düşmanlarının cüretinin arttığını söyledi.
Cumhuriyet gazetesi 'Bu kez de aynı el' başlığıyla duyurduğu saldırıyı şöyle verdi; "Cumhuriyet'e saldırıdan sonra Danıştay yargıçlarına kurşun yağdırıldı. 1 ölü, 4 yaralı" Vakit gazetesinin 'İşte o üyeler' manşetini de yayınlayan gazete, haberi '
tekbirli saldırı, türban itirafı ve aynı saldırganlar mı?' başlıklarıyla anlattı.
Yeni
Şafak gazetesinin saldırıyı sürmanşetten büyük puntolarla 'Alçakça' şeklinde verdi. Manşette ise Bakan Şahin'in 'Süprize hazır olun' uyarısı vardı. Haber, 'Bir gün önce de denedi, başaramadı, Özbilgin öldü, Başkan ve 3 üye yaralı, Hayalet silahla girdi, bozuk kamera görmedi' başlıklarıyla verildi.
Vakit gazetesi ise olayı 'İğrenç saldırı' diyerek sürmanşetten duyurdu ve CNN TÜRK ile NTV'nin logolarına yer vererek 'Danıştay'daki karanlık eylemi bahane edip Vakit'e saldırdılar' dedi. Şemdinli'deki patlamaların, Diyarbakır'daki kanlı gösterilerin, Cumhuriyet'e konulan bomba ile başlayan sürecin devam ettiği belirtilerek 'Yine aynı film' denildi.
Zaman