Soylu'ya göre
Köşk seçimleri sürecinde ortaya atılan '367 tezi'yle
Meclis'in kilitlenmesinin altında da
Ergenekon var. O dönemde DP ve Anavatan yönetimine Meclis'e girmemeleri için
baskı yapıldığını açıklayan Soylu, "Bunların hepsinin kayıtları vardır. Son günlerde ismi çok geçenlerden bir tanesinin direkt müdahil olduğu söyleniyor. Bire bir siyasi parti yöneticilerini aradığı ve baskı yaptığı söyleniyor. Bu süreç tamamen belirlenecekse, iki partinin Meclis'e girmemesinin sebepleri net bir şekilde ortaya konulmalı." diyor.
Bu iddiayı, süreçle ilgili bilgiler teyit ediyor. Abdullah Gül'ün
aday olduğu 27
Nisan'daki Köşk seçiminde iki parti CHP'yle birlikte hareket ederek Meclis'i boykot etmişti. Anavatan
Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi
Hüseyin Kocabıyık, dönemin Genel Başkanı
Erkan Mumcu'nun 367'ye 'saçmalık' diyerek Meclis'e girilmesini istediğini ancak bir
telefon görüşmesiyle fikir değiştirdiğini söylemişti. CHP'nin 367 şartını öne sürerek çıkardığı krize verilen
destek iki partiyi de bitirdi. Anavatan, çözümü seçime DP ile birleşerek girmekte buldu. Ancak bu proje gerçekleşmedi. Anatavan, tarihinde ilk kez
yarış dışı kaldı. DP ise 22 Temmuz'da hayal kırıklığı yaşadı. Partinin oy oranını yüzde 5'e düşüren
Mehmet Ağar, aynı gün
istifa etti. Ağar, "TBMM'ye girmeyerek büyük bir hata yaptık. Vatandaş bu tavrı benimsemedi." dedi.
DP lideri Soylu, Ergenekon kapsamında
27 Nisan defterinin de açılması gerektiği görüşünde. Son dakikaya kadar Meclis'e gireceği bilinen ancak aniden karar değiştiren Anavatan ve DP'ye hangi dış baskıların yapıldığının açığa çıkmasını istiyor. Soylu, şöyle devam ediyor: "Bunların hepsinin kayıtları vardır. Son günlerde ismi çok geçenlerden bir tanesinin direkt müdahil olduğu söyleniyor. Bire bir siyasi parti yöneticilerini aradığı ve baskı yaptığı söyleniyor. Belki liderlere baskı olmamıştır ama yanındaki insanlara olmuştur. Parti yöneticilerine net bir baskı. Durup dururken karar değiştirmek mümkün değil. Ergenekon,
siyaset üzerindeki baskıları da aydınlatmalı." Soylu, Ergenekon
terör örgütü
soruşturmasının tarihî önemi olduğu görüşünde. Bu sebeple yargının rahat bırakılmasını ve soruşturmanın siyasileştirilmeden sonuna kadar götürülmesini istiyor.
Türkiye'nin bir döneminin aydınlanacağına işaret ediyor. Soruşturmanın geldiği noktanın hukuk dışı,
demokrasi dışı ve
milli irade karşıtı girişimleri çok net olarak ortaya koyduğunun altını çiziyor. Bu girişimlerin çapının hayret verici boyutlara ulaştığını belirtiyor. Geçmiş yıllarda, Türkiye'de birtakım kişi ve çevrelerin çok fazla öne çıktığını, zenginleştiklerini, haksız kazançla büyük
sermaye birikimlerine ulaştıklarını ve hakim unsur haline geldiklerini hatırlatıyor. DP lideri, "Bu kişiler, devletin ve milletin bekasını tehlikede görüp işe soyunmuyorlar. Kendi bekalarına bakıyorlar. Siyasal gücün yanı sıra
ekonomik ve çevresel bir güç oluşturmuşlar. Bence işin en tehlikeli yanı bu." diyor. Elde ettiği haksız konumla Türkiye'yi baskı altına almaya çalışan yapılanmanın Ergenekon'a nüfuz ettiğini aktarıyor.
Soylu,
Ergenekon soruşturmasında
darbe dönemlerinin de dikkate alınması gerektiğini vurguluyor: "28
Şubat da, 12
Eylül de, 12
Mart da,
1960 darbesi de Ergenekon
tipi örgütlenmelerin yaptığı iştir. Ergenekon mağduru da her zaman demokrat düşüncedir. 1960,
12 Eylül ve 28 Şubat tipik bir Ergenekon'dur. 28 Şubat sürecinde kurulan havuzlar, bu havuzlara kimlerin para aktardığı, kimin bu paralar vasıtasıyla siyasi sistemin gücünü elde etmeye çalıştığı Ergenekon kapsamında aydınlatılmalı." Davada sonuna kadar gidilmesini istiyen Soylu, "Eğer süreç bir numaraya ulaşmazsa, bu davanın başlangıcıyla sonu arasında fark olmaz." görüşünü savunuyor.
DP lideri Soylu, yargıya yönelik baskıya da tepkili. Hukukun herkese lazım olduğunu aktarırken yargıya saygı gösterilmesi gerektiğini dile getiriyor. Soylu, "Bu davayı Türkiye'nin hukuk ile imtihanı olarak görüyorum. Bu iş sulandırılmamalı, siyasallaştırılmamalı." değerlendirmesinde bulunuyor.
Mumcu'ya göre
Karadayı, 'Meclis'e girmeyin' mesajını havaalanında verdi
Soylu'nun iddiası, gündemdeki sıcaklığını sürekli korudu. Dönemin Anavatan lideri
Erkan Mumcu ile DP Genel Başkanı Mehmet Ağar'a telefon eden kişinin
emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı olduğu ileri sürüldü. 28 Şubat sürecinde
Genelkurmay başkanı olan Karadayı, Ergenekon soruşturması kapsamında gündeme gelen Encümen-i Daniş'in üyeleri arasında bulunuyor. Erkan Mumcu ise telefon iddialarını yalanlamış ancak Karadayı'nın 'Meclis'e girmeyin' mesajını verdiğini şu sözlerle
itiraf etmişti: "Telefon aldım, o yüzden girmedim demem çok isteniyor. Fakat ne yazık ki almadım.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde DYP ile birlikte hareket etme ve DP çatısı altında
birleşme kararı almıştık. O günlerde
İstanbul havalimanında eski
Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ile karşılaştık. Bana, 'Tebrik ederim sayın genel başkan. Muhalefette CHP'yi yalnız bırakmamak lazım. Sizin de merkez sağ olarak birleşmeniz iyi oldu. Cumhurbaşkanlığı oylamasında da aynı tavrı göstermenizi bekliyoruz.' dedi. Ben de 'Efendim bizim tavrımız belli. Oylamaya katılıp katılmamaktan ziyade anayasa değişikliği üzerinde duruyoruz. Bırakalım
halk seçsin.' karşılığını verdim. O, 'Ama onun da mahzurları var. Halk seçerse sürekli bunların istediği kişiler seçilir.' cevabını verdi. Ben de, 'Demokrasi böyle bir şey.' dedim. O efsaneler buradan üretildi."
Gürüz'ün 'Amerikancıyım' sözü Türk milletine hakarettir
DP lideri Soylu, Ergenekon kapsamında gözaltına alınan ve 'Ben Amerikancıyım' diyen eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz'e de tepkili. Soylu, "Türkiye, bu adama bir dönem YÖK'ü teslim etti. Bir bilim adamına, bir Türk evladına yakışmayacak bir söz. Bu, Türk milletine hakarettir. Bir düşünce ancak bu kadar zelil, düşük olabilir. Zavallı, korkan bir adam." ifadelerini kullanıyor.
Başsavcıdan niye Ergenekoncu olmasın?
Soruşturma derinleştikçe devletin üst kademelerinde görev yapmış kişiler gözaltına alınıyor. Bazı kesimler bu duruma karşı çıkıyor. Soylu, bu yöndeki eleştirileri 'yersiz' buluyor: "Ayakkabı boyacısından Ergenekoncu çıkıyor da başsavcıdan Ergenekoncu çıkmaz mı? Bu kadar elitist bir yaklaşım olabilir mi? Ayakkabıboyacısı olacak,
astsubay olacak. Bundan yükseği olmayacak. Böyle şey olur mu?"