O manşetlerde, hem
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın
basın toplantısı ve
Nokta dergisine yapılan
baskın gibi gerçek bir demokraside olması imkansız gelişmeler, hem de Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in
Harp Akademileri Komutanlığı'ndaki
veda konuşması ve
Ankara'daki "
Cumhuriyet Mitingi" gibi şeklen demokratik, hakim mesajında ise otoriter zihniyeti yansıtan olaylar vardı.
Bu olaylar, bir yandan da,
Türkiye'nin ABD ve AB ile ilişkilerini örselemeye
aday yönler taşıyor.
Mesela, Büyükanıt'ın ve Sezer'in sözlerinin, ABD'ye, görünüşte ayrı nedenlerle, ama benzer şiddette bir '
öfke' barındırdığı pekala söylenebilir.
Sezer'in
Harp Akademileri Komutanlığı'ndaki veda konuşmasını bize değerlendiren üst düzey bir ABD'li yetkilinin yorumu, bu öfkenin
Washington'ın dikkatinden kaçmadığının kanıtı:
"Türk Cumhurbaşkanı'nın 'Ilımlı
İslam irticaidir' lafını Başkan
Bush söylese, milyonlarca
Müslüman bunu
hakaret sayıp
protesto ederdi; Müslüman din adamları haklı olarak sert tepki verirdi. Evet, radikalizme karşı ılımlı Müslümanların sesinin daha fazla çıkmasından yanayız. Türk
cumhurbaşkanının, bu nedenle bize kızgın olmasını ziyadesiyle ironik buluyoruz. Çünkü bizce ılımlı sesler, sekülerizmin de güvencesi."
Washington, Büyükanıt'ın açıklamalarını, Sezer'inkilerden çok daha fazla önemsedi ve bunlardan ciddi rahatsızlık duydu. Rahatsızlığını, hiç zaman geçirmeden hem kamuoyuyla paylaştı, hem de diplomatik kanallardan Ankara'ya iletti.
Önce ABD
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sean McCormack, ardından
Savunma Bakanı Robert Gates, Büyükanıt'ın, K.
Irak'a askeri
operasyon düzenlenmesinden yana sözlerine
yanıt verdiler; Türkiye'nin "tek taraflı eylemlerden kaçınması" uyarısında bulundular.
Bu uyarıyı, "Katiyen operasyon yapmayın" yerine, "Washington'ın, Bağdat'ın ve (zımnen de olsa) Irak
Kürt Bölgesel Yönetimi'nin rızasını almayan bir operasyon yapmayın" şeklinde okumak kanımca daha doğru.
Böylesi bir rıza ise, ancak Ankara, Iraklı Kürt liderlerle üst düzey diyaloğa girerse mümkün.
ABD, Büyükanıt'ın daha önceki çıkışlarıyla bu diyaloğu, dolayısıyla da
PKK'ya karşı ciddi
işbirliği başlamasını güçleştirdiği kanısında.
Nitekim, K. Irak'taki Kürt yönetiminin Başbakanı Neçirvan
Barzani de,
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile İstanbul'da yapmayı planladıkları görüşmenin iptal edilmesinin, PKK sorununun çözülmesini önlediğini söyledi.
Büyükanıt'ın sözlerinde ABD'yi rahatsız eden tek yön, K. Irak'a operasyon tavsiyesi değildi.
Genelkurmay Başkanı,
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'nin
El Arabiya televizyonuna söyledikleri bağlamında, Kürt lidere bunları "söyletenin" ABD olduğunu ima etti.
Bush yönetimi, bu imayı "haksız" ve "kabul edilemez" buluyor ve bunu Ankara'ya iletti; ancak kamuoyuyla paylaşmadı. Türk diplomatları, ABD'nin bu konuda ayrı bir açıklama yapmamasından memnunlar.
Nokta bürosunun askeri
savcılık talebi ve askeri
mahkeme kararıyla basılmasına ABD tepkisi, AB'yi ön plana çıkartıyor: "Bu tip şeyler, Türkiye'nin AB'ye
katılım arzusuyla bağdaşmıyor; Türkiye'nin tam üye olamayacağını ve olmaması gerektiğini savunanların elini güçlendiriyor."
Tandoğan Meydanı'ndaki kalabalığı nasıl yorumladıklarını ise henüz herhangi bir ABD'li yetkiliyle konuşmadım. Ancak Washington, kalabalık mitingi, Hasan Cemal'in dünkü satırları paralelinde okursa şaşırmam:
"Mitingin havasında öylesine bir Türkiye görüntüsü çiziliyor ki, Amerika'yla dostluk ve
ittifak ilişkilerini savunan, AB üyeliğinden yana olan,
pazar ekonomisiyle, özelleştirmesiyle,
yabancı sermayesiyle dışa açılmayı benimsemiş herkes sanki işbirlikçi ve vatan haini... Ne yazık! Sivri, savaşkan, aşırı milliyetçi, yer yer faşizan bir dil, bir hava ağır basıyor 14
Nisan gösterisinde."
Yasemin Çongar -
Milliyet