Mahkumlara dini anlatmak...

Cezaevine giren, dış dünyadan ve ona ilişkin her şeyden tamamıyla soyutlanan insan, manevi olarak dayanağa, bir yol göstericiye ihtiyaç duyar mı? En karşı koyulmaz acılarla nasıl başa çıkar, nasıl din

Mahkumlara dini anlatmak...

Bir mahkuma, doktor ve psikolog desteği ve hukuki yardım alması kadar din görevlisi desteği de sunuluyor cezaevlerinde. Bu uygulama çerçevesinde Kocaeli C Tipi Kapalı Cezaevi’nde ders veren Hayri Bostan, mahkumların sahip olduğu dinî bilgi ve yerine getirdiği ibadetler karşısında neredeyse donup kalmış. Ders vermeye gittiğinde, 70 kişilik koğuşu mescitte cemaatle namaz kılar bulmuş bir defasında. Cinayetten hüküm giyen bir mahkum, sarık ve cübbesiyle imam olmuş onlara. Bostan, mahkumlar arasında vakit namazlarının yanı sıra, teheccüd namazı kılan, pazartesi ve perşembe günleri nafile oruç tutanları da görmüş. Cezaevine ders vermek üzere gittiği iki günde, dinî konularda uzun uzun konuşmadığını, sadece sohbet ettiğini söyleyen Bostan, onların en çok merak ettiği konunun ‘kader’ olduğuna dikkat çekiyor. Cezaevlerinde din eğitimi, yıllardır devam eden bir uygulama; ancak Avrupa Birliği sürecindeki ‘şeffaflaşma’ ile daha çok gündemimize girdi. Ceza ve Tevkifevleri Tüzüğü’ne dayanarak cezaevlerinde din görevlisi istihdam edilir oldu. Burada ders verecek kişiler, Diyanet İşleri Başkanlığı veya Milli Eğitim Bakanlığı tarafından görevlendiriliyor. Kocaeli İmam Hatip Lisesi öğretmeni Hayri Bostan, görevi kabul etme noktasında önce tereddüt göstermiş. “24 yıldır homojen bir ortamda öğretmenlik yaptım. Cezaevi beni geliştirir diye düşündüm, hem de korktum. Ancak şimdi aldığım karardan son derece memnunum.” diyen Bostan, iki aydır cezaevinde ders veriyor. Cezaevindeki derslerine Adalet Bakanlığı’nın belirlediği müfredat çerçevesinde bir program hazırlayarak başlamış Bostan, ancak daha sonra okuldaki gibi belli bir program çerçevesinde ders veremeyeceğini düşünerek vazgeçmiş. Kadın, çocuk, emniyet, müşahede ve genel koğuşlar olmak üzere toplam 14 koğuşa haftada 16 saat ders veren Bostan, en önemli maddenin ‘dinlemek’ olduğunu söylüyor. ‘Buraya neden düştün?’ sorusunu sormamak da gizli bir kural onun için. Bostan’ın ilk günlerdeki önyargıları tamamen geçmiş: “Buradaki insanların bir gurbetçi şantiyesi veya mahalle kahvesinde toplananlardan bir farkı yok benim için.” diyor. Mahkûmların dine ilgisi, dinî bilgileri ve bunu gösterme istekleri şaşırtmış Hayri Hoca’yı. Her koğuşta seccadeler, tesbihler, Kur’an-ı Kerim’ler görmüş. Belli bir alanı mescit olarak ayırmışlar. Günün her vakti etrafta namaz kılan birilerini görmek mümkünmüş. 70 kişilik koğuşun cemaatle namaz kılışını gören Bostan, “Peki buraya neden düşmüşler?” sorusunu sormaktan da kurtaramıyor kendini. Tüm koğuşa cemaatle namaz kıldıran kişi, bir yakınını öldürmüş. Namazlarını teravih gibi uzun uzun kılan mahkum, aynı zamanda sıkı bir İbn-i Arabi okuyucusu imiş. Cezaevinde ders vermekle okulda ders vermek birbirinden çok farklı şeyler tabii. “Cezaevindeki mahkumlar sizi dinlemek zorunda değiller, canı sıkılan ya da merak edenler dinliyor. Çok fazla dine, diyanete girdiğinizde de çekip gidiyorlar.” sözleriyle bunu anlatan Hayri Bostan, cezaevine ilk gittiğinde Diyanet’in Temel Dini Bilgiler kitabını dağıtmış. “Bu işi kimse benim gibi yapmazdı. Bu görevi benden almadıkça bırakmam.” diyen Bostan, ilk önce mahkumların güvenini kazanmamın şart olduğunu düşünüyor. “Konuşurken vaaz ve nasihat eder konumuna asla düşmemek lazım. Biz akıllı, selamette insanlarız. Bunlar da zavallı suçlular gibi bir tablo da çok yanlış. Ben durduğum yeri çok iyi belirliyorum. Yakın duruyorum onlara. Sizin başınıza gelenler benim başıma da gelebilirdi ve burada olabilirdim diyorum.” sözleriyle yöntemini anlatan Bostan, işin meslek hayatını olumsuz etkilemediğini, aksine kendisine ufuk açtığını söylüyor. Bostan’dan dışarıdan getirmesi için, Türkçe Kur’an, Elif Ba, dinî hikayeler, rüya tabirleri ve roman isteniyormuş. Din eğitiminin yanında mahkumların diğer sorunlarıyla da ilgilenen Hayri Bostan, Deniz Feneri Derneği’nden yardım almak üzere 147 kişilik bir liste çıkarmış. Dağıtım için Adalet Bakanlığı’nın izni bekleniyormuş. Hayri Hoca’nın cezaevindeki mazisi pek uzun olmayan görevinde ilginç tanıklıkları olmuş. İntihara niyetlenen, ancak kurtulan bir mahkumu teselli etmesi istenmiş kendisinden. ‘Araba çaldığı’ iddiasıyla cezaevine giren Sadık Keleş, olaydan 2-3 gün sonra Roma’daki Ford kazasında iki oğlunu ve gelinini kaybetmiş. Mahkemesi olmadığı için cenazeye katılmasına da izin vermemişler. Bunun arkasından da eşini kaybetmiş. Tüm bunlar 10 gün içinde olup bitmiş. Derse gittiğinde Sadık Keleş’in sabah saatlerinde intihara kalkıştığı, ancak kurtarıldığı söylenmiş Hayri Bostan’a. Ertesi günkü derste de, ‘Sen din görevlisisin, teselli et’ demişler. Yaşadıklarından dolayı yıkılmış ve sürekli ağlayan yaşlı mahkum Sadık Keleş’i bilinen sözlerle teselli etmeye çalışmış. ‘Neden ben?’ diye soruyorlar Hep marjinal konuları merak ediyorlar, açıklaması zor olan, tarih boyunca çözülememiş konular üzerine kafa yoruyorlar. Kader konusunu merak ediyorlar en çok. ‘Kaderinde, insanın hayatı boyunca yaşayacakları yazılmıştır, kaza ise bunun ortaya çıkmasıdır’ diyoruz. Cezaevindeki insanı da kader mahkumu diye adlandırıyoruz. “Her şey belirlendiyse bizim sorumluluğumuz nerede?” diye soruyorlar. Kaderle ilgili kitaplar götürüyorum onlara, ama bu kitaplar konuya tamamen inanan insanların anlayabileceği kitaplar. Sınırlarda dolaşan insanlar için bir şey yazılmıyor. Onlara bunu açıklamak çok kolay değil. Çocuklar kâbuslarına cevap arıyor Ağır suçlar işleyen çocuklar, işledikleri suçları kaldıramadıkları için, kötü rüyalar, kâbuslar görüyor. Bunun için rüyalarının karşılığını merak ediyor, rüya tabirleri soruyorlar en çok. Bir çocuk iki kişiyi bıçaklayıp öldürmüş, bir tanesini de yaralamış. ‘Adam bıçaklamak suç mu?’ diyor. ‘Bana sormayın, size yapıldığını düşünün, o zaman cevabını bulursunuz.’ diyorum. En isabetli cevabın bu şekilde verileceğini düşünüyorum. Çünkü doğruyu söylediğim zaman yargılamış gibi olacağım. Günahı kocalarımız mı çekecek? Cezaevinde gerçekten suçluya rastlamadım, kimse ‘ben yaptım’ demiyor. En mert olanlar çingene kadınlar. ‘Biz hırsızız’ diyorlar. ‘Kocalarımız içki ve uyuşturucu almak için bize hırsızlık yaptırıyor. Günahımızı kocalarımız mı çekecek, yoksa biz mi çekeceğiz?’ diye soruyorlar. Ben de, ‘Hırsızlık yaptığı için abad olan var mıdır? Hırsızlık yapanlar da ser sefil yaşıyor. Bunun iyi olmadığını siz de biliyorsunuz.’ diyorum. Kadınlar önceleri susuyorlar, dilleri çözülünce de devam edip gidiyorlar. ZAMAN
<< Önceki Haber Mahkumlara dini anlatmak... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER