Hoca, yurduna dönebilmeli
Fethullah Gülen'in anılarından oluşan bir kitap yayınlanıyormuş. İşte Şu Ünlümüz gitmiş hayır duasını almaya. Bir Diğeri, vakti zamanında yemek yemiş.
Bir sürü ünlümüz: saygılarını, hürmetlerini sunmakta kusur etmemişler.
Çocuğu
erken doğunca, çok erken ve çok
küçük, Hoca'nın dualı altınını getirip Amerika'dan, bebeğine takan Bir Doktorumuz olmuştu hani- en son.
Böyle bir 'hürmetlerimiz sonsuz, aman dualarınızı esirgemeyin' kuyruğu. Yıllardır.
İyileşmişti bebek. Sağ ve sağlıklı şimdi.
Bunca inananı/müridi/hayranı/meftunu olan Fethullah Hoca, Amerika'da
sürgünde kaç yıldır.
Mahkemesi sürdü de sürdü. O kadar yıl sürdü/süründürüldü ki mahkemesi, bu anılardan öğreneceğimiz kadarıyla, gönülsüz gittiği Amerika'dan,
tedavi amaçlı gittiği o kıtadan, dönemedi
Fethullah Gülen.
Ecevit, rica etmiş gitmesini.
Benim hiçbir alakam yok kendisiyle.
Müritleriyle de yok: hiçbirini, tanımam etmem. Ayrı Dünyalar mevzuu.
Ama bir İfade Özgürlüğü Vakası olarak DA görmemek, elimde değil Fethullah Gülen'i.
Beraatle sonuçlanmadı mı onca yıl sürdürülen davaları? Nedir? Neden yurduna dönemiyor ki?
Öyle devamlı gözleri yaş içinde bir beyefendi.
Camdan dışarıya bakıp habire memleketini özlüyordur.
Bu görüntü ruhumu daraltıyor. Neden dönemesin ki yurduna?
Sürgün ne acı bir kelime, ne ağır bir ruh hali.
Gözlerinin hep yaş içindeki hali: neden tam da bugün düştü ruhuma? Anı kitabının çıkacak olması da, haberlerden bir haber işte.
Ama Hoca Efendi'nin ağladı ağlayacak
bakan gözlerinde insanı suçluluk duymaya, 'Yetmedi mi çilesi?' demeye sevk eden bir yan var.
Sadri Alışık'ın gözleri gibi.
Türk Tipi Bir: Ağladı Ağlayacak Duran Gözlerin Erkekleri.
Sadri Alışık'ı bir aktör olarak, beyazperdemizi taçlandırmış bir müthiş
oyuncu: hakikaten çok severim. Beğenirim.
Çocukluğumdan beri. Kesintisiz.
Vazgeçmeden.
Öyle gözleri bakabilenlerde, Aşırı Bir Kırılganlık Hali, her an ağlayabilirim/dünya çok zalim bir yer ve ben dayanamayıp ağlayabilirim dünyanın acımasızlığına her biriniz için.
Her biriniz adına. Tek başıma.
İşte böyle hep ağlamaya temayüllü gözleri olanlar, içimde müthiş bir korumacılık duygusu ve 'Ne olur ağlatmasınlar artık' hissiyatlanması yaratıyorlar.
Hoca Efendi'nin tahmin edeceğiniz üzre hiçbir vaazını dinlemedim. Dinlesem bana hitap etmeyeceği malum.
Ama kısa kısa konuşurken ve ağlarken görüntülerini izleyip, afalladım.
Özellikle hoşlanarak da değil.
Yoğun olarak 'Niye ağlıyor ki bu adam?' diye şaşırarak.
Yani hiçbir müritliğim söz konusu değil-
Müminliğim de.
Ama böyle sağlık sorunlarıyla boğuşan habire, yaşını başını almış bir beyefendinin; beyhude bir sürgünle bir nevi eziyete uğratılması-
"Yeter artık! Dönsün, dönebilsin memleketine"- oldum.
Türkiye'nin kusurlarından bir kusur,
Vicdani Bir Kusur benim indimde işte.
Kenan Evren'in yargılanmasının mevzubahis olmadığı, asla olmayacağı/olamayacağı ülkemizde, Fethullah Gülen sürgüne gönderildiği Amerika'da vatan hasreti çekiyor. Muhakkak.
Ne acı ve acıklı.
Bunun acıklılığı, bugün içime nüfuz etti.
Fethullah Gülen'i yasaklayamazsınız.
Yasaklayamadınız zaten. Peki, niye bedeni -yorğun ve
hasta- Amerika'da?
Bir mantığı var mı artık uzaması/uzatılmasıyla her nevi vicdani sınırı ihlal etmiş bu sürgün halinin?
Hapiste hissediyordur kendini oralarda.
Şiddetle Türkiye'yi özlüyordur- eminim.
Gözleri her an yaşarmaya meyilli, camdan dışarı bakarak habire-
Yurdunu özleyen hali, bugün çok açıklamasız bir şekilde içime oturdu.
Neden bir ay önce, üç yıl önce, sekiz ay önce değil de, bugün?
Hakikaten, bilemiyorum.
Anılarının yayınlanacağını söyleyen haber, tetikledi.
Demek gizli saklı Hoca Efendi'ye yapılan haksızlık (geç gelen
adalet, adalet değildir) topaklanıyormuş içimde.
PERİHAN MAĞDEN - RADİKAL