USAK Genel Koordinatörü Doç. Dr.
Sedat Laçiner,
referandum çalışmaları sırasında eline tutuşturulan broşürlerin MHP'ye mi yoksa İşçi Partisi'ne mi ait olduğunu ayırt etmekte oldukça zorlandığını söyledi. Laçiner, "MHP, BDP gibi dar bir alana sıkıştırılmış, marjinal bir Türkçü parti olmak istemiyorsa bir yandan dilini yumuşatmak, diğer taraftan da çözümlerini yapıcı bir şekilde geliştirmek zorundadır." dedi.
Referandum sonuçlarını değerlendiren Laçiner, milletin
mesajını anlamamakta hala direnen ve sonuçları sadece basit bir parti mücadelesi veya lider başarısı olarak görmek isteyenlerin olduğunu belirterek yaşananların uzun bir sürecin parçası ve 2010 referandumunu tek başına değerlendirmenin imkânı bulunmadığını kaydetti. MHP ve
CHP'nin 2000'li yıllarda uygulamaya çalıştığı yaklaşımın eski moda, olduğuna dikkat çeken Laçiner, muhalefetin bugüne kadar aynı mantıkla hareket etmeyi sürdürdüğünü ve her seçimden hüsranla ayrıldığını vurguladı.
İlginç olanın ise her hüsranın sonunda sadece
iktidar partisinin değil, seçmenin de suçlanması olduğunu dile getiren Laçiner, "Kendilerinde bir tek kusur bulamayanlar
halkı suçlamaya devam ettiler. Muhalefetin ideologları seçmene 'göbeğini kaşıyan adam' da dedi, 'bidon kafa' da. Onlara göre Türk halkı aptaldı, kafası basmazdı. Kim kendisine büyük vaatlerde bulunursa Türk insanı onun peşinden giderdi. Köşeleri tutmuş bu yazarlara göre Türk halkını başıboş bırakırsanız ya davulcuya varırdı, ya zurnacıya. Bu yazılarda askeri
darbeleri kutsayan, bunu çok
doğal karşılayan ifadeler de vardı. En popüler gazetelerin 3. sayfasından 'Cumhuriyeti korumak için tabii ki darbe olacak' diyen, hatta ve hatta ıslak
imza olarak bilinen belgeyi dahi savunabilen bu kişiler ne yazık ki muhalefeti önemli oranda yanıltmakla kalmadılar, aynı zamanda darbeyi savunan bir kitlenin oluşmasında da önemli bir paya sahip oldular." diye konuştu.
Türkiye'de bazı kesimlerin değişimi okuyamadığını ve ona göre kendisini dönüştüremediğini anlatan Laçiner, bu durumun özellikle CHP'de olduğunu söyledi.
CHP'nin statükocu bir parti olduğunu ifade eden Laçiner, bu açıdan tabanını daha fazla genişletebilmesinin kolay olmadığını kaydetti. Bu partiye oy veren kişilerin en başta rejim olmak üzere, sahip oldukları değerlerin,
yaşam tarzının ve zenginliğin ellerinden alınmak istediği korkusuyla hareket ettiğine dikkat çeken Laçiner, olayların gerçek çerçevesinin çok ötesinde değerlendirildiğini belirtti.
CHP Genel Başkanı'nın referandumda oy verememesinin sembolik de olsa durumu çok anlamlı bir şekilde özetlediğini dile getiren Laçiner, kendi genel başkanına dahi oy verdiremeyen bir siyasi partinin
ülke yönetimine talip olmasının seçmene yeterince inandırıcı gelmediğini kaydetti.
"EN GÜÇLÜ MESAJ MHP'YE: DİKKAT ZEMİN KAYIYOR"
MHP'nin 1990'lar ve 2000'ler boyunca CHP ile aynı tabana yönlendirildiği ve kimliğindeki muhafazakâr özelliklerin ciddi erozyona uğratıldığının gözlendiğini anlatan Laçiner, MHP üzerinde bazı iç ve dış çevrelerin büyük oyunları, büyük stratejileri de bulunduğunu savundu.
"Dinden arındırılmış ve
Osmanlı milliyetçilik anlayışından (millet) ziyade saf ırk temelli bir Türkçülük üzerine oturması arzu edilen MHP'nin zaman zaman söz konusu oyunlara
yanıt vermekte zorlandığı ve istenen çizgiye sürüklendiği gözlenmektedir." diyen Laçiner, şöyle devam etti: "Partinin 2000'lerin başında kendisini daha fazla hissettiren değişim ihtiyacına yeterli karşılığı verememesi de işini zorlaştırıyor. MHP bir ideoloji partisi olmaktan çıkıp bir merkez partisi haline gelme misyonunu zamanında doğru bir şekilde ortaya koymuş olmasına rağmen geçen zaman içindeki tecrübe kanıtlamaktadır ki MHP 'merkez partisi' kavramını iyi tanımlamakta zorlanmaktadır. Referandum sonuçları tartışmasız bir şekilde gösteriyor ki MHP'nin tabanı muhafazakâr
Anadolu insanından kıyı kesimlerine ve daha seküler-milliyetçi kesimlere kayıyor. Böylece bazılarının hayalini kurduğu Türkçü-laik bir MHP hayaline doğru da yaklaşılıyor gibi duruyor. Referandum sürecinde elime tutuşturulan broşürlerin MHP'ye mi, yoksa İşçi Partisi'ne mi ait olduğunu ayırt etmekte oldukça zorlanmıştım. MHP'nin evlerden sarkan bez pankartlarında veya MHP'nin
sokak tabelalarındaki hayır çağrılarında da 'bunlar MHP'nin görüşleri mi, yoksa pankartları
Doğu Perinçek mi hazırlatmış' düşüncesine kapılmıştım. Başka bir deyişle MHP hayır derken öylesine sertleşti ki CHP'yi dahi aşıp solun en marjinal uç noktasına kadar gidip geldi. Bunun pek çok kanıtı var, ama bunların en önemlilerinden biri '
türban tartışmalarında'
tercih edilen kavramlar ve dil oldu. Bir diğer husus da MHP'yi bekleyen BDP'leşme, yani sadece dar bir etnik grubun partisi olma sürecidir. Eğer MHP, BDP gibi dar bir alana sıkıştırılmış marjinal bir Türkçü parti olmak istemiyorsa bir yandan dilini yumuşatmak, diğer taraftan da çözümlerini yapıcı bir şekilde geliştirmek zorundadır. Aksi takdirde parti sekülerleşmeye ek olarak milliyetçiliği daha dar bir ortak paydada, yani ırk temelli olarak tanımlar konuma doğru sürüklenebilecektir. Eğer MHP ya da başka bir parti, içinde yaşamak zorunda olduğu gerçeklikleri doğru
analiz edemez ise bunun bedeli başta o parti olmak üzere herkes için çok can yakıcı olabilir. İlk açıklamaları çok fazla
ümit vermese de MHP yönetiminin suçu başkalarında arayıp günah keçileri oluşturmak yerine daha yapısal konulara ve zihniyet sorunlarına odaklanmasında çok büyük fayda bulunmaktadır."
"BOYKOT BAZI YERLERDE ETKİLİ OLDU"
BDP'nin boykot çağrısının bazı yerlerde oldukça etkili olduğunu ve daha önceki seçimlerde BDP çizgisine oy veren kişilerin büyük bir kısmının boykot kararına uyduğuna dikkat çeken Laçiner, ancak bunu bir başarı olarak görmek ya da "
Kürtler BDP'yi dinledi" şeklinde başlıklar atmanın son derece yanıltıcı olduğunu söyledi.
"Eğer Kürtler sadece
Diyarbakır,
Hakkâri ve Şırnak'tan ibaret ise Kürtler BDP'yi dinleyerek sandığa gitmemişlerdir." diyen Laçiner, ama eğer
Şanlıurfa,
Gaziantep,
Bingöl,
Bitlis gibi illerde de Kürtlerin yaşadı kabul ediliyorsa o zaman BDP'nin boykot çağrısının karşılıksız kaldığını belirtti.
BDP'nin boykot kararıyla aslında ne kadar dar bir coğrafyanın partisi olduğunu da kanıtladığını vurgulayan Laçiner, "Şurası açık, BDP dar bir coğrafyaya sıkışıp kalmış marjinal bir partidir ve boykot gibi bu tür kararları ile etkisini arttırmak bir yana işbirliğinden kaçarak ulusal siyasette etkisizleşmektedir." diye konuştu.
Türkiye'nin devasa bir dönüşüm içinde olduğunu ve 12
Eylül referandumunun da
demokratikleşme ve normalleşme sürecinde atılmış en önemli adımlardan biri olduğunu dile getiren Laçiner, halkın açık bir şekilde geçmiş darbeleri ve darbe girişimlerini kınadığını, darbelere geçit vermeyen daha demokratik bir yasal çerçeve için TBMM'yi ve Hükümet'i cesaretlendirdiğini, ihtiyaç duyacakları siyasi zemini hazırladığını ifade etti.
Seçmenin korkutmalara
prim vermediğine dikkat çeken Laçiner, "Halk daha fazla istikrar, daha fazla
kalkınma, daha fazla
adalet, daha fazla
demokrasi ve daha fazla
özgürlük istiyor. Sandığa giden insanlara göre bu talepler birbiriyle çelişmiyor ve aynı anda gerçekleştirilmesi mümkün. Bu nedenle muhalefetin de bu talepleri birbirine karşı kullanması hiç doğru değil." şeklinde konuştu.