Bir dönem
İhlas Holding'in sahibi Enver Ören'in yanında çalışarak hükümetlerle aracılık görevini yürüten ve
AK Parti iktidarında gerekli ilgiyi görmeyince Ülkücü camianın ‘Ulusalcı-Ergenekoncu' kanadına geçen
Sabahattin Önkibar, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel'i ziyaret etti.
İŞTE O YAZI:
Önceki gün 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e gittim.Demirel sohbetimizin bitiminde; “Vaktin varsa bekle, birazdan
ülkenin her tarafından gelenleri dinler, nabız tutarsın” dedi.
Keyifle kabul ettik ve içeriye davet edilen 14 kişilik ilk kafileyi tek tek dinlemeye başladık.
MHP'li Başkanın Demirel sevgisi
Harran'ın eski Belediye Başkanı Mahmut Bey başlıyor anlatmaya:
-“Begim, saygılı Cumhurbaşkanım
Urfa'yı bitirdiler. Urfa'da tarım bitti. Urfa'da
üretim bitti. Urfa
halkı yoksullaşıyor, devletine olan inancı kırılıyor.”
Mahmut Bey ara vermiyor:
-“GAP projesi sizin bıraktığınız gibi. 8 yıldır tek bir çivi ç
akılmadı.”
9. Cumhurbaşkanı hemen yanında oturana dönüyor.
-Mansur Bey siz nasılsınız.
Ankara taşrası nasıl?
Demirel'in Mansur Bey diye hitap ettiği kişi MHP'nin yeni Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı
Mansur Yavaş. Mansur Bey halen
Beypazarı Belediye Başkanı.
Mansur Yavaş: “Sayın Cumhurbaşkanım Ankara'daki tablo da Urfa'dan iyi değil. Ekonomik
kriz buhrana dönüştü. Efendim emin olun tablo 2001 kriz günlerinin çok ötesinde.”
Demirel bu bölümde Mansur Yavaş'ı Beypazarı'nda yaptıkları bağlamında uzun uzadıya övüyor.
Sıra üçüncü isme geliyor ve Demirel “
Halit, bana
Karadeniz Ereğli'sini anlat” diyor:
-“Cumhurbaşkanım aha size
yemin büyük saç tüccarları bile birbirinden 100-200 milyon borç alır hale geldi. Ereğli gibi küçücük yerde esnaf
kepenk indiriyor.
İflaslar başladı. Ereğli'den 100 yıldır ilk kez evler art arda soyuluyor.
Ekonomik kriz sosyal yaralar açıyor.”
Denizli, Mısır'a taşınıyor
Demirel “Eşref, Denizli çok önemli orada durum nedir” diyor ve şu karşılığı alıyor:
-“Sayın Cumhurbaşkanım, Denizli malumunuz, bu seviyeye 50 yılda geldi. Denizli her ay 2 milyar 400 milyon dolar ihracat yapan bir merkez.
Emin olun efendim Denizli şimdi kan ağlıyor. Onlarca
fabrika ve
atölye kapandı, çok değil bir iki aya da geriye kalanın yarısı kapanacak.
İhracat daraldı, yapılan enerji zammı da son
darbe oldu. Denizli sanayicisi çareyi artık Mısır ve İran'a kaçmakta görüyor. Çok sayıda fabrika bu ülkelere taşındı. Böyle giderse kalanlar da oralara gidecek.”
Demirel elemle derin bir ah çekiyor ve yüzünü buruşturuyor.
Derken bu anlatımlar Ödemiş'ten gelen Mehmet Bey'le devam ediyor:
-“Cumhurbaşkanım tarım bitti. Halk ekmiyor, çünkü para etmiyor. Ahali aç ve çaresiz.”
Anlatım ya da yakınmalar Adana'dan gelen Yusuf Bey, Erzurum'dan Hasan Bey, Van'dan
Hamit Bey, Antalya'dan
Eyüp Bey ve Düzce'den
Salih beylerle devam ediyor.
Hepsinde aynı feryat, aynı yakarış.
Kriz can evinden vurdu
Demirel gelenleri dinledikten sonra bana dönüyor ve şu karşılığı veriyor:
-“Görüyorsun Sabahattin, kriz teğet geçti diyorlar. Teğet geçme böyle mi olur. Bu insanları buraya seçerek çağırmadım. Tesadüfen senin geldiğin ana denk gelenler bunlar. Ben her gün ziyaretime gelenleri dinliyorum. Kriz, teğet geçmek bir yana ülkemi can evinden, kalbinden vurdu.”
9. Cumhurbaşkanı devam ediyor:
-“Bu nasıl teğet geçmektir ki orta
sınıf ve esnaf çöküyor. Her gün çığlık ve iflas var. Üretim azalıyor.
Sanayi üretimindeki düşüşe ve kapasite kullanımına bakın.
Borsa ise 58 binden 24'e geriledi. Dövizin durumu ortada. Borsa çıkarken caka satanlar, düşerken bunu niye önemsemez havalardadır. Bugün Türkiye'nin tablosu şudur.
Enflasyon tekrar tırmanışta, üretim düşüştedir.
İşsizlik artık
cinnet halini almıştır. Uygulanan yanlış politikalarla cari açık 50 milyar dolara tırmandırılmış, ülke borcu 490 milyar dolara çıkarılmıştır. Oysa 6 sene önce, yani 2002'nin Kasımında bu ülkenin toplam borcu 210 milyar dolardı. Üstelik yeni devasa borçlanmaya karşın, ortada yapılan bir şey de yoktur. Sormak lazım, bu kadar borçlanma yaptınız, karşılığı nerede?”
Sosyal patlama endişesi
Demirel, soluklanmaksızın eleştirilerini sürdürüyor:
-“Bunlar yeni şeyler yapmak yerine olanları sattılar. Son kriz sürecindeki tutumlarını anlayamıyorum. Güya paniğe sebep olmayalım diye kayıtsız davrandılar ama bu şekilde hadiseyi küçümserseniz, bundan böyle alacağınız tedbirlere inandırma zorluğunuz olur...
Esnaf,
küçük ve ortak ölçekli KOBİ'ler ekonominin can damarıdır. Bunları yaşatmak gerekiyor. Tamam kriz elbette ülkemizi yok etmeyecek ama göründüğü kadarı ile fevkalade bunaltacaktır... Mevcut kriz, kısa vadeli de görünmüyor. Daralmalar 2010 yılının sonuna kadar devam eder diyen ciddi görüşler var. Ben bu tablo, sosyal sıkıntılara zemin hazırlar diye endişe duyuyorum...”
Bu değerlendirmelerden sonra birinci grup uğurlanıyor ve ikinci grup odaya alınıyor.
Demirel tekerlekli
sandalye ile gelen Sakatlar Derneği Başkanını kucaklıyor:
-“Faruk hoş geldin, göresim gelmişti seni.”
Faruk Bey özürlülere ilgili son gelişmeleri aktarıyor ve yaptıkları merkez için açılış davetiyesini sunuyor.
Türkmenlerin babası
Faruk Bey bu arada
Türkmenistan Büyükelçiliğinde şahit olduğu bir olayı aktarıyor:
-“Efendim Türkmenistan elçisi buraya geleceğimi öğrendiğinde, O sadece Türkiye'nin değil Türk Dünyasının babasıdır, derdimize bir çare dedi ve Oran'da tahsis edilip, sonra geri alınan
elçilik arazisi konusunu size iletmemi söyledi.”
Demirel bu durumu not alırken şunları söylüyor:
-“Türk Dünyası ile ilişki çok hassas. Böyle basit konularla ilişkiyi soğutmamalı. Ben konuyu Dışişlerine iletirim.”
Hayati Türkkan, siyaseti ve yeni oluşum arayışlarını soruyor.
Demirel:
-“Arayış olmalı. Hayat hakkı mücadele gücünüz kadardır.”
Hayati Bey Tayyip Erdoğan'ın seyrini soruyor:
Demirel:
-“Siyasette işin sonu önemli, ona bakmak lazım.”
Gelenlerin içinde Avusturya'da yaşayan ve orada
gazete çıkaran bir hanım da var. Demirel onun sorusu üzerine Türkiye'nin AB'den çok,
Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye ihtiyacı olduğunu
Kafkasya, Orta
Asya ve
Ortadoğu bağlamında aktarıyor.
Denktaş kahraman
Demirel ikinci gruptan
Kıbrıs için konferans ve
düğün davetiyesini alıyor.
9. Cumhurbaşkanı, Kıbrıs bağlamında konuşurken Rauf Denktaş'tan, “O bu davanın en büyük kahramanı” diye söz ediyor.
İkinci grup çıkarken Demirel'in özel doktoru olan ama aynı zamanda fahri olarak adeta özel
kalem müdürlüğü yapan Aylin Cesur hanım üçüncü kafileyi içeriye almaya hazırlanıyordu. Tam bu noktada, “Bu kadar malzeme bize yeter” dedik ve biz de çıkmak için izin istedik.
Gördüm ki Türkiye'nin nabzı Güniz Sokak'ta atıyor. Güniz Sokak fotoğrafı birkaç bakımdan önemli...
Sonuç
1) Sayın Demirel, hala gerçekten seviliyor ve güveniliyor.
2) Sayın Demirel, fevkalade dinç ve hafızasında milim gerileme yok.
3) Demirel gelenlere karşı, siyasetçi gibi değil akil adam ya da Devlet Baba tavrında.
4) Ziyarete gelenlerden anlaşılıyor ki ahali bezgin ve bedbin.
5) Soru ve yakarışlardan halkın ciddi bir muhalefet arzuladığı görülüyor.
6) Demirel gelenlerin moralini bozmuyor. Tersine, ülke bizim, sahip çıkın diyor...