Buna göre Medler
Kürtlerin atası değil. Gurmanc olarak bilinen
Kürtler de aslında Türk...
Şimdiye kadar Kürtlerin kökenleriyle ilgili çok şey yazılıp çizildi. Türk ve Kürt milliyetçiliği yapanlar meseleyi, böyle bir etnik kökenin var olup olmadığına kadar götürdü. Hatta Kürtler diye bir topluluğun olmadığı bile dile getirildi. Geliştirdikleri tezi isp
atlamak için de “Kürt” kelimesinin “Kart-Kurt” sesinden türediğini ileri sürdüler. Kendi içinde Gurmanclar (Kırmanç), Soran, Zaza diye bölünen Kürtlerin tarihi geçmişiyle ilgili önemli bir araştırma geçtiğimiz günlerde Karakutu yayınları tarafından kitap haline getirildi. “Gurmanc ve Kürtlerin kökeni” isimli kitabın yazarı, kendisi de bir Gurmanc olan Ömer Özüyılmaz. 10 yıldır
yerli ve
yabancı birçok kaynağı inceleyen Özüyılmaz’ın tespitleri, bugüne kadar yapılan tartışmaları sona erdirecek nitelikte.
Yazara göre “Kürtler” diye bir topluluk var. Kürtlerin bir kolu kabul edilen Gurmanclar da Türk. Kürtlerin atası da Medler değil. Gurmancların ise aslında Kürt olmadığı delilleri ile ortaya konuluyor.
Bugüne kadar birçok
bilim adamı Kürtlerin kökenini
Türkiye,
Irak,
İran ve
Suriye’de araştırdı. Ancak ortaya çıkan sonuçlar meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirdi. Bazıları, Kürtlerin kökenini Medlere, Urartulara ve Araplara dayandırdı; bazıları da
Asya’daki kavimlere… Kimi bilim adamlarına göre Kürtler, Finliler ve Cermenlerle akraba. Yazar Özüyılmaz’ın araştırması bu konulara açıklık getirmesi bakımından çok önemli. Ona göre Türkiye’de yaklaşık 9-11 milyon arasında Kürt kökenli vatandaş yaşıyor. Kimi Kürt, Gurmanc ve Zaza kendini Türklerden ayrı bir ırk olarak mütalaa ediyor. Kimi de köken olarak Türk ya da başka
halklardan olduklarını benimsemiş durumda.
Kitapta Kürtlerin kökenin Medlere dayandığı tezi de çürütülüyor. Tarihî
kayıtlara göre Medler, Matia ve Mada adıyla da biliniyor. Arap coğrafyacı Mesudi’nin “Muruc Ez-Zeheb / Altın Bozkırlar” adlı eserinde Urumiye şehri anlatılırken, Median şehirlerinin yakınlarında bir yer olarak
tarif ediliyor.
Ermeni tarihçi Grousset ise Med topraklarını İran ile
Azerbaycan topraklarının
doğu kısmı olarak tarif ediyor. Eski haritalarda “Median” olarak gösterilen
bölge de günümüzde “
Kürdistan” denilen bölgeyle coğrafi olarak aynı değil. Dolayısıyla Kürtlerin atası Medler diyenlerin tezleri kuşkulu hale geliyor. Medlerin ilerleyişi sırasında, Van bölgesinde sadece Ermenilerin varlığından söz edilebileceğini belirten Özüyılmaz, Gürcü tarihinde bahsedilen coğrafyanın farklı olduğunu söylüyor: “İskender M.Ö. 331 yılında
Erbil, Gaugamela ovasında yapılan bir meydan savaşında Pers Kralı I. Dara’yı mağlup eder. Bunun üzerine kaçan Dara ve kumandalarını takip ederek kuzeye girer.
Ermenistan’ı ve Aras vadisini takip edip buraları kendisine bağlar. Sonra Median’a girer.
Kuzey Irak ve
Güneydoğu Anadolu ile Ermenistan olarak anlatılan Doğu Anadolu ve bugünkü Batı İran, Median toprakları içerisinde değildir.”
İlginç olan ise bugün Gurmanc, Zaza ve Kürtlerin ikamet ettiği hiçbir bölgenin Median olarak tarif edilen coğrafya içerisinde yer almıyor olması. Kitapta, Medlerden günümüze birkaç
kral isminden başka hiçbir şey kalmadığı anlatılıyor. Ayrıca, Dara’nın ünlü Bisutin abidesinde dönemin önemli üç diline yer verilmişken, Med diline ve Kürtlerle alakalı bir bilgiye rastlanılmaması, bu tezin varlığını kesin olarak çürütüyor. Kürt-Med ilişkisinin Kürtleşmiş Ermenilerin oluşturduğu Hoybun Cemiyeti’nin tezi olduğunu belirten Ömer Özüyılmaz, “Sadece Mervaniler Kürt’tür diyebiliriz. Halk Arap veya
Müslüman olmuş Ermenilerden oluşuyordu. Yalnızca
yönetici kadro Kürt’tür. Kürtlerin
Zerdüşt olduğu tezi de Medlerle ilintilendiriliyor. Ancak şimdilerde Türkiye içinde Kürt coğrafyası diye anılan bölgelerde Zerdüşt tapınaklarına rastlamak mümkün değil.” diyor.
Kürtlerin kökeni anlatan ilk kitap
Şeref Han’ın yazdığı Şerefname’dir. Bu eserde geçen ve Kürtlerin kökeni ile ilgili anlatılan üç rivayet de yazar tarafından inceleniyor. Araplar, Kürtlerin “cin” neslinden geldiğini savunuyor. Cin aslında “Çin” bölgesini tarif ediyor. Araplarda Ç harfi olmadığından, kelime C olarak okunuyor.
Diğer rivayete göre Peygamber
Efendimiz’in (s.a.v.) zuhurundan sonra Türkler
Arabistan’a bir
heyet gönderir. Bu heyetin başındaki
Oğuz beyi Peygamberimiz’e kendisini Kürtlerin beyi olarak t
anıtır. Bu
beyin adı Boğduz Han’dır.
Yine Şerefname’ye göre Kürtler Boğduz ve Becenek adlı iki atadan türemiştir. Boğduz adının bir Türk ismi olduğu ispatlanırken, “becenek” adı Türklerin “peçenek” kolundan gelir.
ELEGEŞ ANITINDAKİ KÜRT!
Konuyla ilgili bir diğer kanıt ise
Moğolistan’ın kuzey
batısında
Baykal gölü ve
Altay dağları civarındaki Yenisey ırmağı yakınında bulunan bir anıt. Günümüzde Tannu-Tuva Özerk Muhtar Türk Cumhuriyeti içinde kalan bu alanda, Kürtler tarafından bir İlhanlık veya bilinen ilk Kürt beyliğinin izleri var. Rus Radloff tarafından Elegeş ırmağının doğu yakasında bulunan anıt Danimarkalı bilim adamı Thomsen tarafından okundu. Elegeş yazıtları diye bilinen anıt M.S. 650 yılı öncesine ait. Yenisey Kürtleri, kendi hükümdarları için
mezar anıtı olarak diktikleri tahmin ediliyor. Bugünkü
Türkçe ile anıtta şöyle bir yazı bulunuyor; “Ben Kürt İl-hanı Alp-Urungu’yum. Altından yapılmış okluğumu bağladım belime; devletim ve milletim ben 39 yaşımda öldüm.” Bu kayıt Kürtlerin bu dönemde Türkistan’da bir devlet kurduklarını, dillerinin Türkçe olduğunu, devlet yapısının Türk mefkûresine göre şekillendiğini gösteriyor. Kürtlerin varlığını gösteren bilgiler sadece anıtla sınırlı olmadığını savunan Ömer Özüyılmaz, “O çevrede çok sayıda Kürt adlı bölgelere ve Kürtlerden kalan hatıralara rastlanıldı.
Afganistan’daki Herat şehrinin 20 km. kuzeyinde, Herirud nehrinin sol sahilinde, Timur devleti zamanında çok meşhur olan ‘Ulenknişin’ yaylasının batısında bir köy var. Adı Kürtnişin. Bu adla bir köyün varlığı, buralarda halen Alp Urungun’un neslinden gelen Türk kökenli Kürt ailelerin yaşadıklarını gösteriyor. Bugün
Rusya sınırları içerisinde Başkurdistan adında bir özerk cumhuriyetin varlığı da çok ilginçtir. Bu özerk cumhuriyetin adının günümüzde
Kuzey Irak’ta oluşturulmaya çalışılan Kürdistan devleti adıyla birebir aynilik göstermektedir.” diyor. Yenisey Kürtlerinden yerlerinde kalanlar, sonradan doğudan gelen yeni göçlerin baskısı ile batıya göç edip İrtiş ırmağı ile Tobol suyu boylarına yer yerleştiler. Çarlık döneminde bunlara resmî olarak “Tara Tatarları, Tobol Tatarları” ve yurtlarına da “Kürtak Heskaya Volost” denildi.
KÜRTLER ASYADAN GELDİLER
Ön Asya’da İlk Kürt adının kullanılması M.S. 5. yüzyılda oldu. Bu tarihe kadar
Ortadoğu’da Kürt adına rastlanılmaması Kürtlerin Asyatik bir topluluk olduğunu göstermeye yetiyor. Günümüzde Kürtler
Sivas’tan
Basra’ya kadar olan coğrafyada yaşayan bir halk olarak anlatılıyor. Yazar Özüyılmaz, Kürtlerin Hunlar içinde yer alan bir topluluk olduğunu; ancak Anadolu’ya Türklerden önce geldiklerini tezini ortaya atıyor: “Kürtler Türklerden 5 asır önce Anadolu’ya gelip yerleşmiştir. Bunlar daha çok dağlarda yaşadılar. Kürtler Asya’da Hunlar içinde yaşadılar. Hunlar içinde Moğollar, Tibetliler, Afgan kökenliler de var. Ancak Hunların ana mantalitesi Türklük üzerindedir.”
1800’lü yılların ilk çeyreğine kadar yazılan tüm tarihî ve coğrafî eserlerde Doğu ve Güneydoğu için Kürt ve Kürdistan terimlerinin kullanılmadığı görülüyor. İlginç olan bu tarihten sonra yazılan eserlerde Türkiye’nin doğusu ve Suriye’nin kuzeyinde yaşayan topluluklar için Kürt adının kullanılmaya başlanması. Kürdistan kelimesi ilk olarak
Selçuklu Sultanı Sencer tarafından dile getiriliyor. Bu kavram daha sonra Ak
koyunlu ve Memluklular’da devam ediyor ve
Osmanlı’ya kadar geliyor. Ancak Kürdistan kelimesi bugünkü coğrafyayı tarif etmek için kullanılmıyor.
Hakkâri’nin güneyi, Urumiye Gölü ve Kuzey Irak’ın sağ tarafında kalan bölgenin adı olarak zikrediliyor. Bu bölgede Soranların yaşadığı tahmin ediliyor. Ömer Özüyılmaz Soranların Kürtlüğün özü olduğunu söylüyor.
Şüphesiz aradan geçen yıllar coğrafi bölgelerde büyük değişimler meydana getiriyor. Kayıtlara göre Muş’un
Varto ilçesinin 1914 yılındaki nüfusu, yüzde 90 Türklerden, yüzde 10 da Ermenilerden oluşuyordu. Günümüzde ise kendini Türk olarak ifade eden aileler yok denecek kadar az. Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgesinde çok sayıda “
baba” adıyla yatırların bulunması da Kürtlerin bu coğrafya ile pek ilgisinin olmadığını gösteriyor. Kitaba göre, bölgede Kürt kökenli herhangi bir yatırın varlığı bilinmiyor.
GURMANCLAR KÜRT DEĞİL
Ortaya çıkan bu tablo Anadolu’da, Suriye’de ve Irak’ın kuzeyinde yaşayan ve kendilerini “Kürt” olarak ifade eden grupların kim olduğu sorusunu akla getiriyor. Bu gruplar içerisinde Türkiye’de ve Suriye’de yaşayanlar Gurmanc (Kırmanç) olarak biliniyor. Aslında Gurmanc ve Kürt toplulukları dikkatle incelendiğinde, iki unsur arasındaki farklılıklar da açığa çıkıyor. Türkiye’de Kürt olarak zikredilen topluluklar arasında sadece Gurmanclar yer alıyor. Bunun yanında İran sınırına yakın az sayıda Kürt topluluğu da mevcut. Yazar Ömer Özüyılmaz, Gurmancların Kürt oldukları tezinin yanlış ve politik olduğu görüşünde: “Kürt ve Gurmanc toplulukları birbiri ile uzak akraba, fakat ayrı boylardan. Kürtler İran’a 5. yüzyılda gelmişken Gurmancların Batı İran’a, Irak’a ve Anadolu’ya gelişleri Türklerin
İslamiyet’i kabulünden sonra olmuştur.”
‘Gur’luğun esasen Türklüğün temel adı olduğunu ileri süren Özüyılmaz, bu konuda farklı bir tartışmayı başlatıyor: “Hem tarihî vesikalarda hem de günümüzde Türkler, ‘Gurlular’ olarak tanınmışlardır. ‘Gurluk’ Türklerde ya ilk ya da son ad olmuştur. Uygur, Sugur, Ogur, Finogur, Ongur, Bulgur gibi çok sayıda Türk boyu vardır. 1000 yıllarında Kıpçak Türklerine Yugur oğulları denmektir. Harzemşahlar da bu zümre içerisinde yer alırken, Kıpçak, Kun ve Kuman adları ile anılan Türkler de ‘Gur’ şeklinde tarif edilmekteydi. Kısacası Türklüğün özü ‘Gur’ kelimesidir.” Özüyılmaz’a göre “Gur” kelimesinin
Kürtçe (Gurmanc dili) anlamı “Kurt” demek. Kurt ise Türk topluluklarının
efsanevi sembolü. Terör örgütü
PKK’nın yayın organlarından Pine ve Azadiye Welat gazetelerinin çıkardıkları Ferhenggoka adındaki Kürtçe sözlükte “Gurmanco” kelimesi “efsanevi bir Kurt” olarak tarif ediliyor. İran-
Tahran ve
Türkmenistan-Aşkabat arasında
Hazar gölünün güneyinde Gurgan adlı bir yer adının Türkçe, “kurtlar ve kurt yeri” manasına gelmesi de Gurmancların Türklüğünü ifade etdiyor. Gurmanc kelimesinin Türkiye’deki kullanımlarından bazıları da Kirmanc ve Kurmanc şeklinde. Kirman, Farsçada kurt adam, kurtlar anlamına geliyor “Gurmanc” kelimesi ise “Gur” ve akabinde aidiyet anlatan “Man” belirteci ile birleşmesinden meydana geliyor.
Alman, Kuman, Kurman, Sayman,
Uzman,
Kahraman, Ayman gibi isimlerde de “man” eki belirteç olarak kullanılıyor. “Türk” ismine “man” eklenmesi ile oluşan “Türkmen” kelimesinin meydana geldiği gibi, Gur Türklerinin adı olan, “Gur” kelimesinin arkasına “Man” eklenmek suretiyle “Gurman” kelimesi oluşturulmuştur deniliyor. Ömer Özüyılmaz bugün Gurmanc lehçesi ile konuşan Kürtlerin kullandığı çok sayıdaki kelimenin öz Türkçe olduğunu belirtiyor. Özüyılmaz, tespit ettiğine göre Kürtçede (Gurmanc dilinde) yer alan 400 kadar öz Türkçe kelimenin olmasına karşın, bu kelimelerin Türkiye Türkçesinde yeralmıyor.
DEMİRCİ KAVA BİR TÜRK EFSANESİ
Kitapta
Nevruz üzerinden tartışılan Kürtlerin sahiplendiği “Demirci Kava” efsanesi ile Türklerin türeyiş destanı olarak bilenen “
Ergenekon’dan çıkış” efsanesinin kökeni de aranıyor. Kitapta olay şöyle anlatılıyor: Turan (Türkistan) ve İran topraklarının Cemşit’ten sonraki hükümdarı olan Dahhak adında zalim bir hükümdarın omuzlarında
kanser hastalığı ortaya çıkar. Hükümdar, ülkenin tüm hekimlerini çağırarak hastalığına çare arar; fakat hekimler hükümdarı iyileştirmek isteseler de başarılı olamazlar. Bir gün hekim kılığına giren
şeytan, Dehhak’a gelerek “Eğer
genç insanlardan iki kişiyi her gün
kurban edip beyinlerini yaralarına sürecek olursa iyileşeceğini” söyler. Bu şekilde yapılan tedavide, tesadüfî olarak ağrı dinmeye başlayınca, her gün İran ve Türkistan’da iki genç yakalanarak kurban edilir. Daha sonra bu işi yapmakla görevli mutfak çalışanı vicdan azabı çektiğinden, her gün öldürülen iki gençten birini salıverip, yerine koyun beyni götürmeye başlar. Saraydan kaçan gençler ise, uzaklardaki dağlara sığınarak zamanla çoğalırlar. Nesilleri bu gençlerden oluşan topluluğa Kürt denilmiştir. Daha sonra içlerinden demircilik yapan Kava adında bir kişi, Kürtleri bu dağlardan kurtarıp Dehhak’a karşı
isyan başlatır ve zalim Kralı öldürür.
Bu efsane Türklerin türeyiş destanın çağrıştırıyor: Çinliler tarafından
esir edilen Türkler, zamanla kaçarak dağlara sığınmış ve orada çoğalarak millet haline gelirler. Daha sonra bir demirci, demirden dağı eritip Türkleri özgürlüğe kavuşturur. Daha sonra Türkler düşmanlarını öldürerek bölgeyi ele geçirirler. Ergenekon’dan çıkış zamanı bahar ayları olduğundan, bu efsaneden dolayı Türk zümreleri bahar bayramı adı verilen Nevruz’da, bir demirci temsili olarak demiri döverek, bayramın başlangıcını yapar. Akabinde günahlardan ve kirlerden temizlenmek için ateşten atlama törenleri yapılır. Hem Kürt hem de Türk efsanesindeki figürler ve törenler aynı.
Demirci Kava adlı kişinin aslında Türk veziri Bilge Tonyukuk olduğunu söyleyen Ömer Özüyılmaz, “Şerefname’de de bu geçer.
Göktürk yazıtlarında, Bilge Tonyukuk’un adı Gave olarak geçer. Aslen Çin topraklarında yaşayan bir Türk ailenin çocuğu iken, Göktürk devletinde vezirlik yapmıştır.
Doğu Türkistan Türklerinde, Çin’den gelen ailelere ‘Gave’ denmektedir. Göktürklerde ve Doğu Türkistan Türklerinde vezirlerin unvanı ‘demirci’dir. Dolayısıyla Bilge Tonyukuk’un Türkçe unvanı Demirci Gave’dir. Bu benzerliğin tesadüfle açıklanmasına imkân göremiyoruz. Ergenekon destanında anlatılan hadise tamamen Demirci Gave efsanesi ile aynıdır.” diyor. Bu ve benzeri birçok Türk efsanesi, Türklerin İran’a gelmelerinden sonra Fars edebiyatına geçer. Firdevsi’nin yazdığı Demirci Kava efsanesi, Türklerin İran’a gelmesinden sonra gerçekleşir. Firdevsi de Türklerden duyduğu bu efsaneyi kaleme alır. Hem demirci kava efsanesinde hem de Türklerin türeyiş destanında bir demircinin dağı erittiği ve halkı özgürlüğe kavuşturduğu ile demircinin zalim kralı öldürdüğü aynı benzerliklerle anlatılıyor.
AKSİYON