Kürt vatandaşlar ne düşünüyor ?

Azınlıklara gösterdiğimiz ilgiyi bin yıldır her türlü eza cefada yanımızda olmuş, samimi Müslüman olduklarını her zaman göstermiş Kürt kardeşlerimizden esirgedik... Nuriye Akman'dan zamanlaması harika bir röportaj.

Kürt vatandaşlar ne düşünüyor ?

Dün Ermenilerin psikolojisini konuştuğumuz Doç. Dr. Erol Göka ile bugün Kürtlerin davranış ve duygu repertuarını masaya yatırıyoruz. Göka, Ermeni kimliğiyle karşılaştırıldığında daha az güçlü olduğunu belirttiği Kürt kimliği ile Türklerin kimliğinin iç içeliğinden bahsetmiyor yalnızca. Türklerin Kürtlere gösterdiği özensizliğin de altını çiziyor ve Kürtlerin ihtiyaç duyduğu liderliğin neden karşılanamadığının psikolojik ipuçlarını da veriyor. Yarın yayınlanacak olan Türklerin psikolojisiyle bir arada değerlendirildiğinde, kardeşçe yaşamanın önündeki engeller daha iyi anlaşılacak diye düşünüyorum... Kürt kardeşlerimizin etnik kimliğini hangi psikolojik dinamikler belirliyor? Ermenilerin çok gerilere giden, yazılı edebiyat üretebilmiş anadilleri üzerine bina olmuş güçlü bir etnik kimlikleri var. Hıristiyanlığı seçerken de kendilerine özgü Gregoryen bir inanç sistemi oluşturabilmiş, bağımsız ulusal bir kilise de kurabilmişler. Ermeni kimliğiyle karşılaştırıldığında güçlü bir Kürt kimliğinden söz edemeyiz. Kürt kardeşlerimizin bir anadilleri var; ama tarihsel olarak güçlü bir dil değil. Birbirini bile anlayamayan lehçelere bölünmüş, tüm önemli kelimeler Farsça ya da Arapça, özgün Kürtçe kelime sayısı çok az. Kürtçenin hiçbir lehçesi yazılı edebiyat üretememiş. Güçlü bir anadil olmayışı, güçlü bir gelenek, örf, âdet de oluşmasını engelliyor. Dolayısıyla Kürt etnik kimliği çok zayıf. Etnik özellik olarak sunulanlar, Kürtlere özgü olmaktan ziyade feodal-aşiret yapısının davranış kalıpları. Dinsel kimliğin İslam oluşu ne etki yapmış bu yapıya? Kürtlerin kimlikleri açısından tarihteki en büyük şanslarından birisi, İslamiyet'le müşerref olmaları, bu biz Türkler için de böyle. İslamiyet bize de onlara da kimliklerimiz güçlensin diye güçlü bir ruh üflemiş adeta. Anadolu sınırlarına geldiğimizde Müslümanlık dairesi içindeki ortaklığımız daha bizi Malazgirt Savaşı'ndan itibaren bir araya getirmiş. Son zamanlara kadar birlikte nefes alıp vermişiz. Haçlılara, Memlüklü'ye, Safevi'ye, Akkoyunlu'ya birlikte karşı koymuşuz. Üstelik bu son saydıklarım etnik olarak Türk olan devletler. Hatta Çaldıran Savaşı sonrası Osmanlı'nın "Kürdistan Eyaleti" oluşturması da Şii Türk Safevilere karşı bir tampon bölge oluşturabilmek için. Osmanlı, Türkmenlerden daha çok Kürtlere güvenmiş. Anadolu coğrafyasında kurduğumuz bütün devletlerde elbirliği etmişiz. Osmanlı yıkıntısından Türkiye Cumhuriyeti'ni biz Kürtlerle birlikte kurmuşuz. Lozan'da Osmanlı bakiyesi diğer birçok farklı etnik unsurdan Müslümanlarla birlikte, Müslüman çoğunluk içinde yer almışlar, "etnik azınlık" sözünü akıllarından bile geçirmemişler. Etle tırnak gibi olmuşuz. Bin yıllık süre boyunca o kadar çok kız alıp kız vermişiz ki, şu anda Kürt-Türk karışık olanlarımız, kendilerini etnik olarak Kürt hissedenlerden çok daha fazla. Tamam etle tırnak gibiyiz, şarkımız "biz ayrılamayız". Ama sonuçta et ettir, tırnak da tırnak. Kürt etnik kimliğinin psikolojisi bu kadarcık mı? Elbette bu kadar değil. Yalnızca Selahaddin Eyyübi ile aynı soydan olmak bile birçok duygu yükler bu kimliğe. Osmanlı topraklarında yaşayan birçok Kürt-İslam bilgini çıkmış bölgedeki medreselerden, sonuncusu da Said-i Nursi. Hiçbiri ayrılıkçılık yapmamış. Ben Kürt etnik kimliğinin sıkıntılı olduğu saptamasından hareket ediyorum. Bu, Kürt kardeşlerimize olumsuz bir atıf yaptığım anlamına gelmiyor. Etnik kimliklerinin sıkıntıda olması, onların suçu değil, zor bir coğrafyada yaşıyorlar. Güçlü devletler ve kültürler arasında kalmışlar. Şimdi bile Kürt etnik varlığı beş parçaya bölünmüş vaziyette. Öncelikle bu sıkıntılı durumu kabul etmek, sonra ne yapmak gerektiğini düşünmek gerekli. Yoksa çok daha büyük sıkıntılar ortaya çıkıyor. Baksanıza, kendilerine etnik kimlik bulabilmek için Zerdüşt'ün Kürt olduğunu söyleyecek kadar ileri gitti fanatikler. Terör örgütü elemanları en çok Zerdüşt'ü seviyorlarmış, çünkü onun Kürtçe yazdığını sanıyorlar. Kürtçe sandıkları kelimelerin dev bir kültür oluşturmuş Farisi kaynaklı olduğunu bile bilmek istemiyorlar. Kürtçe say bakalım dediğinde de Farsça sayıyorlar yek, dü... diye. Şu "baran" kelimesinin başına gelenlere baksanıza! Benim bir oğlumun adı da "baran." Farsça baran bile Kürtçe sanılıyor. Kürt etnik kimliğinin sıkıntılarının bilinmesi, hayali, sahte bir kimlik kurmaya çalışmaktan daha sağlıklıdır. Uzun lafın kısası, güçlü bir anadiliniz yoksa, anadiliniz yazılı edebiyat üretememişse etnik kimliğiniz sıkıntılıdır. Peki, Kürt kardeşlerimizin size göre zayıf olan etnik kimliğine saygı gösterdik mi? Hayır, kesinlikle hayır... Kürt kardeşlerimizin etnik kimliklerine gereken özeni gösteremedik. Anadilin önemini anlayamadık, dinsel kimlikte mezhep farklılıklarının çok önemli rolünü göremedik, Kürt vatandaşlarımızın büyük çoğunluğunun Şafii mezhebinden olmalarına uygun bir program geliştiremedik. Azınlıklara gösterdiğimiz ilgiyi bin yıldır her türlü eza cefada yanımızda olmuş, samimi Müslüman olduklarını her zaman göstermiş Kürt kardeşlerimizden esirgedik. Hâlâ ekonomik sorunlar olmasa Kürt sorunu olmazdı, diyenlerimiz var. Böyle diyenler insanların kimlik sorunlarını, kimliğin psikolojimizdeki yerini bilmeyen cahiller. Oysa ayrılıkçı terör bu zeminde kendisine alan buldu. Abdullah Öcalan'ı lider, kurtarıcı olarak gören kesimin, onun yakalanmasından sonraki psikolojisini sorsam? Gözümün önüne Öcalan yakalandığında Avrupa'da yapılan gösterilerin televizyondaki görüntüleri geliyor. Türkiye'de pek öyle ahım şahım bir gösteri olmadı. İran'da, Moskova'da bile oldu, ama bizde olmadı. Terör örgütünün dış destekçileri olduğu çok açık, işin bu yanını bir kenara bırakalım. Ama nasılsa Kürtlerin bir kısmı bu adamı lider olarak benimsedi, bunu da kabul edelim. Demek ki Kürtlerin bir kısmı, Kürtlere sürekli hakaret eden bir adamı bile lider belleyecek kadar lider ihtiyacı içindeler. Bir topluluğa sürekli "Senin niye devletin yok!" diye propaganda yaparsanız, onun ruh halini bu hale getirirsiniz. Lideri yakalanan bir topluluk ne hissederse, onu hissetmiştir onu lider olarak kabul edenler de. Üstelik bu lider, yakalanır yakalanmaz, "Türk devletinin hizmetindeyim. Annem de Türk zaten." demişse ruh dünyaları epeyce karışmıştır... Bu kadar lider ihtiyacı içinde olanlar, Irak'ın Kuzey'indeki aşiret liderlerini lider olarak benimseyebilirler mi? Bence bu çok imkân dahilinde görülmüyor. Çünkü ortada apaçık bir aşiret yapısı var, Barzani ve Talabani çekişmesi, ikisinden birisinin daha karizmatik bir hal almasını engelliyor. Daha da önemlisi ikisi de işbirlikçi. Açık işbirlikçiyi lider olarak kabul etmez toplum psikolojisi. "Siz ayrısınız, ayrı olmalısınız" propagandasının üzerlerinde etkili olduğu Kürtler, kendilerine lider olarak Öcalan'ı layık görmüşlerse, bundan psikolojileri bir anda vazgeçemez. Psikolojimiz layık gördüğünü bir anda yerin dibine batırmaz, batıramaz. Gerçekler ne olursa olsun bunu görmez. Zaten doğrusunu söylemek gerekirse, Kürt psikolojisi üzerinde olumlu etki yapan başka birisi de yok ortada. Bazı belediye başkanlarının aklından bu tür şeyler geçtiği belli; ama psikolojik cesametleri pek küçük. Lider ihtiyacı her topluluğun psikolojisinde var olan bir gerçektir. Topluluk varlığı dara düştüğünde, insanlar liderlerine daha çok bağımlı hale gelirler. Bunu yapacakları bir liderleri yoksa vur-kaç hali başlar, bunu Saddam sonrası Irak'ında gördük, darmadağın olurlar. Öyle görünüyor ki, Öcalan figürü bir süre daha bazı Kürtler üzerinde etkili olacak. Irak'ın işgali, Irak Kürtlerinin psikolojisini nasıl etkiledi? ABD'nin önderliğindeki müttefik güçlerin Irak'ı işgalinin ve Irak'ın kuzeyinde bir Kürt devleti ihtimalinin belirmesinin ardından kafalar çok karıştı. Iraklı Kürtler, hem Müslüman kanı akıtmanın, işgalciyle işbirliği yapmanın, bölgedeki ihanete ortak olmanın derin suçluluğunu yaşıyor hem de zaman zaman tuhaf bir zafer sarhoşluğuna kapılıyorlar. İnsan ve grupların psikolojilerinde her eylemlerine eşlik eden bir duygu vardır. Kuzey Irak Kürtlerinin (reisleri nezdinde) işgalciyle işbirliğine girişmeleri ve bundan çıkar sağlamalarının karşılık geldiği duygular, suçluluk ve vicdan azabıdır. Bu duyguyla yüzleşebiliyorlar mı? Halihazırda işgalcinin varlığının ve desteğinin sürmesi, Kuzey Irak Kürtlerinin bu duygularla yüzleşmelerini engelliyor. Onlar da pekala yaşadıkları hayal dünyasının işgalcinin varlığına ve desteğine bağlı olduğunu biliyor, işgalci güçlerin bölgeden ayrılmasını hiç ama hiç istemiyorlar. İşgalci güçler, başarısızlıklarına inanıp bölgeden ayrılmaya karar verseler, aşiret reisleri, muhtemelen "bizi bırakıp gitmeyin!" diye paçalarına yapışacaklardır. Bu duruma düşmek, gerçekten de bir topluluğun başına gelebilecek en berbat ruh hallerinden birisidir. Eğer bu durum vaki olursa, ardından büyük bir ruhsal çöküntü geleceği söylenebilir. Sabır bazen en büyük eylemdir! Ya Türkiye Kürtleri? Onlar şimdilik izliyorlar olup biteni; ama psikolojileri de kaydetmeye ve çalışmaya devam ediyor. Kuzey Irak Kürtlerinin işgalciyle işbirliği yapmış olmalarının utanç ve suçluluğunu Türkiye Kürtleri de hissediyor. Bir yandan da kafalarında sorular dolaşıyor. Diyelim ki işgalciyle işbirliği olumlu sonuç verdi, İran ve Türkiye gibi büyük bölge güçleri alt edildi, Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürt devleti kuruldu, peki bu durumda Türkiye Kürtleri olarak ne yapacaklardır? Acaba "daha özgürce" (!) yaşamak için Kuzey Irak'a mı gitmeli ya da Kuzey Irak'taki ırkdaşlarının devletinin sınırlarını Türkiye'ye doğru genişletmeye mi çalışmalı? Yoksa en doğrusu, Türklerle ortak vatanları ve devletleri olan sınırlar içinde kalarak haklarını ve yaşam kalitelerini artırmaya gayret etmek mi? Ayrılıkçılıktan etkilenmiş her Kürt'ün kafasından son zamanlarda bu soru, şöyle ya da böyle geçmiştir. Ama ayrılıkçılığı hayatının yegane değeri haline getirmiş olan çok küçük bir fanatik azınlık dışında, hiçbir Kürt'ün bu soruyla kafasını uzun süre meşgul ettiğini sanmıyorum. Psikolojisi sağlıklı işleyen her Kürt vatandaşımız, nesillerinin geleceğini sağlama alabilmek için biricik yolun Türkiye sınırları içinde yaşamak ve bin yıllık ortak değerleri geliştirmek olduğunu anlamıştır. Bunlar acaba gerçekler mi, sizin temennileriniz mi? Acaba ben yanlış şeyler mi görüyorum? Irak'ın Kuzey'inde ne olduğunu kimsenin tam olarak bilmediği bir oluşum var; ama hiçbir Kürt vatandaşımız kendisini ve çocuklarını orada ikamet ederken görmek istemiyor diye düşünürken yanılıyor muyum? Güney-Doğu Anadolu'nun sanayi ve ticaret odasına üye olmak, varlıklı Kürt vatandaşlarımız için Irak'ın Kuzey'inde başbakan olmaya değişilecek bir şey değil. Kürt vatandaşlarımızın umutları, hayalleri, rüyaları bizimkilerle aynı: Çocuklarımızı iyi okullarda okutmak, güçlü ve sözü dinlenir bir ülke olan Türkiye'de bir meslek sahibi yapmak, daha demokratik bir ülkede yaşamak diye düşünürken yanılıyor muyum? Sanmıyorum. Böyle düşünüyorum. "Hayalleri aynı olanlar, birbirlerini kolay affederler, hele bir de güçlü bir devletleri ve ulusal kimlikleri varsa." diyorum. Türklerin ve Kürtlerin birlikte iyi şeyler yapacaklarını söylüyor bana gördüklerim. Türkiye'nin sınır ötesi harekâtı kaçınılmaz hale getirildi. Kuzey Irak'a girişimiz Türkiyeli ve Iraklı Kürtlerin psikolojilerini nasıl etkileyecek? Neler olacağını görmek lazım ilk önce. Birçok ihtimal var ve her ihtimal toplulukların psikolojisinde çok farklı bir etki yapabilir. Farkındayım elbette, yeni şehitler, içimizi kanatıyor, sabrımızı taşırıyor; ama sanılanın aksine, Türkiye'deki birliğimizi pekiştirdiğimiz, sabrederek direnmeyi sürdürdüğümüz şu halimizin psikolojik bakımdan bize müthiş bir avantaj sağladığını düşünüyorum. Hiç kimse Kürt'ümüzle, İslam dünyasıyla aramızı açacak girdaplara sokmamalı bizi. Sabır bazen en büyük eylemdir. YARIN: Biz Türkler sabrın ve tahammülün halkıyız RÖPORTAJ-NURİYE AKMAN
<< Önceki Haber Kürt vatandaşlar ne düşünüyor ? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER