Kürt siyasetçi ve yazar İbrahim Güçlü, "Sömürgeci devletlerin PKK'sı var." diyen Güçlü, PKK yönetiminden habersiz hiçbir şey yapılamayacağını belirterek, "Bu konuda Öcalan'ın görüşme halinde bulunduğu kişilere, bağlı olduğu kurumlara anlattıkları bir aldatma ve hikayeden başka bir şey değildir." dedi.
Güçlü, AK Parti hükümetine göre çözüm süreci sonuna yaklaşıldığını ve sürecin iki boyutu olduğunu ifade etti. Bu boyutlardan birinin PKK'ya dair boyut, ikinci boyutun ise Kürtlere dair boyut olduğunu dile getiren Güçlü, "Çözüm sürecinin PKK'ya ait boyutu, PKK'nın sihalsızlandırılması, PKK'lıların (başka bir deyimle Apocuların) sivil ve demokratik siyasete katılımının sağlanması. Sosyal boyutta da Apocuların rehabilite edilmesi, toplumla entegrasyonunun sağlanması. Kürtlere ait boyut ise Kürtlerin bireysel ve kollektif haklarına dair boyuttur, Kürtlerin bireysel ve kollektif haklarının teslim edilmesidir." diye konuştu.
"PKK SİLAH BIRAKMADIĞI GİBİ SİLAHLI ELEMANLARINI ARTIRDI"
Çözüm sürecinin, PKK boyutuyla ilgili hükümet planının başarısız olduğunun çoktan ortaya çıktığını belirten Güçlü, şöyle devam etti: "PKK'nın silah bırakması söz konusu değil. PKK'nın yapısal özellikleri, amaçları (PKK'nın silahlı güçleriyle bir egemenlik alanı yaratmak istediği), varlık koşulunun silah olması, PKK'nın ilişkili bulunduğu bölge devletlerinin çıkarlarının PKK'nın silah bırakmasına izin vermeyeceği, biliniyordu. Ben de bunu sürekli açıkladım ve yazdım. Sonuç olarak, hükümetin dediği değil, bizim dediğimiz çıktı. PKK silah bırakmadığı gibi silahlı elemanlarını artırdı. Kendisini değişik alanlarda daha da tahkim etti. Bütün bu gelişmelerden, Kemalist güçlerden uzaklaşarak hükümetin adamı olan Öcalan'ın silahsızlanmayı istediği, Kandil'dekilerin istemediği ya da Öcalan ve PKK'nın hakim yönetiminin istediği, hükümetin yeni literatürüyle ayrılıkçı PKK'lıların ve 'derin PKK'nın istemediği gibi görüşler, hayali ve gerçekçi görüşler değildir. Öcalan, Kandil, tümüyle PKK ve tüm Apocular silah bırakmaktan yana değiller. PKK, silahlı güçleriyle Kürt milletinin geleceğe yönelik davranışlarını ve taleplerini engellediği gibi halk ve siyaset üzerinde, güç odağı olarak vesayet gücü olmaya devam edecektir."
"KÜRTÇE OKULLAR TERS KÖŞE YAPTI"
Kürtlerin bireysel hak ve özgürlüklerine ilişkin atılmış belli adımlar olduğunu vurgulayan Güçlü, Kürtlerin kollektif hak ve özgürlüklerinin teslim edilmesi ve kabulü konusunda atılmış bir adım olmadığını kaydetti. Kollektif haklar konusunda adımların atılması için de hükümetin hazır olmadığı, HDP'nin/Apocuların de fakto Kürtçe okullarıyla ilgili gelişmelerle ortaya çıktığını anlatan Güçlü, "PKK'nın (Apocuların) Kürtçe okullarından sonra, devlet ve hükümet bu okulları kapattı, okullara mühür vuruldu. Buna karşılık, Apocular yeniden okulları açmaya çalıştı. Sorun orada kalmadı, Apocular şiddete dayalı eylemler yaptı. Devlet okullarını yaktılar. Bunun üzerine, Bakanlar Kurulu yaptığı toplantı sonucunda 'ayrılıkçı PKKlılar' kavramına yeni bir tanım kattı. Eylemleri yapanların, okulları yakanların, yol kapatanların, adam kaçıranların, insan öldürenlerin, yollarda kontrol yapanların, 'Çözüm Süreci'ne karşı olana ve bu süreci sabote etmek isteyen 'Derin PKK' olduğunu açıkladı. Apocuların de fakto okulları, hükümeti açığa vurdu ve ters köşe yaptı. Öcalan'la yaptığı görüşmelerin anlamsızlığını bir kez daha dışa vurdu. Hükümetin, bu gelişme ile Kürtlerin kollektif haklarını teslim ve kabul konusunda evrensel bir yaklaşım ve vizyona sahip olmadığı da ortaya çıktı." şeklinde konuştu.
"DEVLET İNSANLIK SUÇU İŞLEDİ"
Kürtlerin kollektif haklarının en somut olanının Kürtçe eğitim-öğretim sorunu olduğuna dikkat çeken Güçlü, şunları söyledi: "Hükümet, çözüm sürecinin sonlarına geldiğini açıklamasına rağmen, halen bu konuda bir kabul içinde değilse, o zaman çözüm sürecinden kastedilen, devletin geliştirdiği PKK projesinin yeni hükümet tarafından başka bir düzlemde sürdürülmesidir. Kürtlerin evrensel ve kendi kaderine kendi iradesiyle tayin etmesine dayalı haklarının gasbının devamı, ertelenmesi, engellenmesi anlamına gelir. Çözüm sürecinde sonuna gelinmişse, o zaman Kürtçe eğitim-öğretim sorununun çözümlenmemesi, çözüm süreci denilen şeyin başka anlam taşıdığı ortaya çıkar. Bütün dillerin konuşma özgürlüğü, bütün dillerden eğitim-öğretim, dünyevi olan ve olmayan bütün düşüncelere göre mutlak bir haktır. Bunun engellenmesi bir insanlık suçudur. Bu gerçekler, Kürt milleti için de geçerlidir. Kürtlerin, bireysel ve millet olarak Kürtçe konuşması, Kürtçe eğitim-öğretim yapması, Kürtçe okuma yazması mutlak bir haktır. Bu hak ve Kürtlerin diğer kollektif haklarının tümünün kullanılması bugüne kadar engellendi. Türk devleti bununla bir insanlık suçu işledi. Halen de bu insanlık suçunun işlenmesine devam ediliyor."
"ÖCALAN İÇİN KÜRTLERİN BİREYSEL VE KOLLEKTİF HAKLARININ HİÇBİR KIYMETİ HARBİYESİ YOKTUR"
Öcalan'ın; devletin kendisine yüklediği görevleri yerine getirdiğini, kendisini kurtarmak istediğini, aldatıcı planlar peşinde olduğunu bildiğini savunan Güçlü, Öcalan için Kürtlerin bireysel ve kollektif haklarının hiçbir kıymeti harbiyesinin olmadığını söyledi.
Günümüzde de Apocular tarafından Kürtçe okulların açılması, Kürtçe eğitim-öğretim hakkının savunulmasının bir amaç değil, Apocuların egemenlik alanlarının oluşturulması, otoriter ve despotik sistemlerinin kurulması için bir paravan olarak kullanıldığını dile getiren Güçlü, "Hükümetin, kendi politikalarını geçerli kılmak, asıl çözümden uzak durmak için PKK'yı 'ayrılıkçı PKK'lılar ve 'Derin PKK' şeklinde ayrıma tabi tutması tam anlamıyla bir akıl tutulmasıdır. Sömürgeci devletlerin PKK'sı var. Ayrılıkçı PKK'lılardan, 'Derin PKK'dan bahsedilirken, bir anlamıyla Kürtlerin PKK'sından bahsedilmiş oluyor! Bilinmeli ki böyle bir PKK yok. Sadece politik ve taktik manevralar var. PKK yönetiminden habersiz, hiçbir şey yapılamaz. Bu konuda Öcalan'ın görüşme halinde bulunduğu kişilere, bağlı olduğu kurumlara anlattıkları bir aldatma ve hikayeden başka bir şey değildir." dedi.
Cihan