Sakık, daha çok İmralı'da
tutuklu bulunan
teröristbaşı
Öcalan'ın özel hayatına dair bilgileri ifşa ediyor.
Adalet Bakanlığı, sakıncalı bulduğu Sakık'ın son kitabının yayımlanmasına izin vermedi.
Aksiyon Dergisi bu haftaki sayısında 'İmralı'da Bir Tiran' isimli kitapta yer alan çarpıcı iddialara yer verdi.
Parmaksız Zeki kod adlı eski
PKK'lı
Şemdin Sakık, 13
Nisan 1998'de '
Yarasa Operasyonu' ile
Kuzey Irak'ta yakalanıp
Türkiye'ye getirildi. Sakık, yıllardır, yattığı
Diyarbakır Cezaevi'nden yaptığı açıklamalarla terör
örgütü PKK hakkında önemli bilgiler veriyor. Terör örgütü içindeki idamlar, derin komplolar ve Öcalan'ın bir güce bağlı çalıştığı noktasında ilginç ayrıntılara yer veriliyor kitapta. Örgüt içi idamlar başlı başına incelemeye değer. Öcalan'ın talimatıyla verilen
ölüm emirlerinin, PKK'nın kuruluşunda bulunmuş kişilere yönelik olması dikkat
çekici. Öcalan ile yola çıkanlar '
ajan' suçlamasıyla bir bir öldürülüyor. Kitaba göre, PKK ve Öcalan'ın derin bağlantılarını çözen asla affedilmiyor. Sakık, Öcalan'ın yaşantısını ve hastalık derecesine varan komplekslerini de aktarıyor.
APO PAŞA OLMAK İSTİYOR
Çalışmada, Öcalan'ın
doğup büyüdüğü
Urfa yöresi değişik açılardan işleniyor. Ardından Öcalan'ın ailesi ve çocukluğuna dair anekdotlar aktarılıyor. Şemdin Sakık'a göre, Urfa'da bulanan
Mehmet Öcalan başta olmak üzere ailenin bütün fertlerine örgüt kasasından yıllardır para aktarılıyor. Öcalan'ın askerî okula gidip
paşa olmak istediği ise kitaptaki diğer ayrıntı. "Ancak okulu yarıda bıraktı. 'Halkın çıkarları için okulumu terk ettim' dedi. Okumanın işbirlikçilik olduğunu söyleyerek, tahsiline devam eden gençleri suçladı. Onlara okulu terk edin çağrısında bulundu. Okulların yakılması, öğretmenlerin katledilmesi için talimat verdi."
APO, YAŞAR KEMAL'DEN ROMANINI YAZMASINI İSTEMİŞ
Sakık'a göre Öcalan,
Yaşar Kemal'den kendi romanını yazmasını istemiş; "Aha ben, güneş gibi ortadayım... Aslında doğru bakmasını bilseydiniz,
Kürt romanını çoktan yazdığımı görecektiniz. Türk romanını da yazmış sayılırım. Görüyorsun, bazıları da sözde kendilerine romancı diyor. Örneğin
Yaşar Kemal. O asimilasyon çocuğundan, o yeni yetme Kemal'den söz ediyorum. Benim gibi büyük ve de mücadeleci bir kişilik ortada dururken, böyle bir halkın varlık yokluk savaşı yürütülürken; o gitmiş Çukurova'nın börtü böceğiyle, kurdu kuşuyla uğraşıyor... Yazık değil mi, insan bu kadar değeri görmezden gelir mi?"
Öcalan, Orhan Pamuk'u da yerden yere vuruyor, onu hayal yazmakla suçluyor: "Nakkaşları yazıyor... bu büyük savaşı görsene, bu inanılmaz kişilik abidesine baksana. Böyle sıradan ve basit şeylerle uğraşmanın ne anlamı var. Kesinlikle Özel
Savaş'ın bir yönlendirmesidir."
33 ERİ ŞEHİT EDENLERE ÖDÜL VERİLDİ
Mardin,
Şırnak ve
Sivas yöresi başta olmak üzere, ülkenin birçok yerinde yaşanan köy baskınlarının ve
katliam düzeyine varan
eylemlerin hepsinin
Abdullah Öcalan'ın talimatıyla gerçekleştiğini anlatan Sakık, duruma göre bu eylemleri kabul ya da inkâr ettiğini yazıyor. 33 erin şehit edilmesi olayını da kitabında anlatan Sakık, talimatın Öcalan tarafından bizzat verildiğini belirtiyor: "1993 yılının mayıs ayında, sorumluluğu altında hareket eden bütün silahlı gruplara, gelişen operasyonlara karşı misilleme yapma yönünde talimatlar verdi.
Bingöl-
Elazığ karayolunda yaşanan olayda 33 asker öldürüldü. Bu olaydan hemen sonra Öcalan olayı sahiplenerek savundu ve değerlendirmeler yaptı. BBC radyosuna verdiği demeçte, bu eylemi üstlendi ve eylemin misilleme eylemi olduğunu söyledi. Gerek Türkiye genelinde, gerek dünya kamuoyunda bu eyleme karşı sert tepkiler ortaya çıkınca, bu sefer de yüz seksen derecelik dönüş yaptı. Eylemin örgüt içi çeteler tarafından yapıldığını söylemeye başladı. Hatta isim vererek olay mahallinden oldukça uzaklarda bulunan şahsımı tepkilerin hedefi yaptı. Bir yandan sorumluların cezalandırılacağını söylerken, diğer taraftan da eylem sorumlularına
kutlama mesajları gönderdi. Onları
ödüllendirdi. Hatta serbest bırakılan birkaç Kürt kökenli askeri öldürmedikleri için de eylemcileri eleştirdi."
Ergenekon iddianamesinde 33 erin şehit edilmesi olayını, tutuklu Doğu Perinçek'in azmettirdiği de ileri sürülüyor. Ancak talimatın Öcalan'ın onayı ile verildiğine dair emir ve talimatların PKK'nın kayıp arşivinde olduğu belirtiliyor.
KOMPLOYLA ÖLDÜRÜLENLER
PKK'da başlayan
seri cinayetler ve komplolar, Öcalan ile onun derin ilişkisini bilenlere namlunun çevrilmesine neden olur. PKK ve
Kürtler açısından önemli olan isimler bu süreçte bir bir vurulur. Bunların başında
Haki Karer gelir. Türk kökenli Karer, PKK'nın kurucularından. Bireysel özellikleriyle grupta önderleşmeye ve Öcalan'ın öncülüğünü
tartışmalı hâle getirmeye adaydır. Bu durum Öcalan'ın dikkatinden kaçmaz. Hatta giderek, grubun Apocular-Hakiciler diye bölündüğü söylentileri yaygınlaşır. 18
Mayıs 1977 tarihinde, Antep'te, bir tartışma esnasında çıkan kavgada Haki Karer vurulur. Böylesine önemli birinin sıradan bir kahvede, çok basit bir biçimde vurulması dikkat çekicidir. Ardından koruması olarak yanında bulunan kişi de Karer'i koruyamadığı gerekçesiyle örgüt tarafından öldürülür. Öcalan'ın
Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden tanıdığı, sol örgüt üyesi bir kişi de Haki Karer'in katili olarak öldürülür. Bütün bunlar peş peşe gelişir. Karer'in vuruluşunun üzerindeki sis perdesi hiçbir zaman aralanmaz. Yıllar sonra da kardeşi Baki Karer (Süleyman)
hain ilan edilerek vurulur. Karer'den sonra sıra Mehmet Karasungur'dadır.
12
Eylül Darbesi'nden önce,
Siverek Bölgesi'nde, PKK'nın silahlı örgütlenmesini yönetir. PKK'nın kurucu kadrosunda yer alır. Mehmet Karasungur ve daha alt düzeyde görev yapan İbrahim Bilgin isimli
militanları, barış elçisi olarak 2 Mayıs 1983'te KDP ve KYB güçleri arasında devam eden çatışmaları durdurmakla görevlendirir. Harekete geçen iki militan beklenmedik bir şekilde vurulur.
PKK'NIN KAHRAMANLAŞTIRDIĞI KORKMAZ'I ÖCALAN MI ÖLDÜRTTÜ?
Türk kökenli Kemal Pir'in hikâyesi ise daha derindir. PKK'nın kuruluşunda rol alan üç kişiden biridir.
12 Eylül 1980
darbesinden önce Lübnan'a gider. Öcalan'ın talimatıyla Türkiye'ye gönderilir. Yanında
Mahsum Korkmaz ve Mehmet Can Yüce vardır. Kozluk'ta yolları asker tarafından kesilir; Kemal Pir ve Mehmet Can Yüce yakalanır. Şemdin Sakık, kitabında Pir'in ölümünü Öcalan'a bağlıyor: "Kemal Pir ve arkadaşlarının ölüm orucuna yatmalarında, eriyerek can vermelerinde bir sakınca görmez. Kemal Pir, Mehmet
Hayri Durmuş ve Mazlum Doğan olmak üzere onlarca örgüt lideri, ya Öcalan'ın talimatıyla ya da Öcalan'ın yurtdışına kaçmasını
protesto etmek amacıyla kendilerini yakarak, boğarak, ölüm oruçlarına yatarak öldürürler." Ancak Abdullah Öcalan'ın bu ölümlere yorumu çok daha farklıdır: "Onlar ölmediler, onlar Öcalan'ın içine eridiler, onlara layık olmak istiyorsanız Öcalan'ı dinleyin... Onun izinde gidin."
Abdullah Öcalan, ölen ve öldürülen herkesin üzerinden
prim sağlamayı da bildi. Bunlardan biri de Egid kod isimli Mahsum Korkmaz. 1985'te, yoğunlaşan askerî operasyonlar sonucunda
terör örgütü büyük darbe alır. Operasyonlardan kurtulan birkaç yüz militan, korunmak amacıyla Irak'taki kamplara çekilir. Buna rağmen, o anda Irak kamplarında bulunan Korkmaz, otuz kişilik bir militan grubunun başında Türkiye'ye gönderilir. Bu grubun
Gabar Dağı'na üslenmesi, kışı burada geçirdikten sonra eylemlere başlaması istenir. Olayın gerisini Şemdin Sakık aktarıyor: "Benim de içinde bulunduğum bu grup, Türkiye sınırını geçer geçmez, güvenlik kuvvetlerinin takibine alındı.
Sonbahar ve
kış mevsimi baştan başa operasyonlardan kaçma ve çatışmalara maruz kalma ile geçti. Çatışma ve operasyonların olmadığı günlerde ise
doğa ve açlıkla boğuşmak zorunda kaldık. Bazen operasyonlarda kayıplar verirken, bazen de açlıktan ölme ve bitkin düşmeler yaşandı. Sessiz ve kansız bir katliamın kurbanlarıydık; ama farkında değildik. 28
Mart 1986'da, sadece ekmek bulmak amacıyla bir gece yürüyüş yapmak zorunda kaldık. O sabahın seher vaktinde, bulunduğumuz bölgede her gece atılan yüzlerce pusudan birine düştük. Bu pusuda bir arkadaşımızın hafif yara alması dışında hiçbirimize zarar gelmezken, Öcalan'ın sağ kolu Mahsum Korkmaz alnından aldığı tek kurşunla öldü. Korkmaz'ın nasıl vurulduğunu kendi aramızda uzun uzadıya tartıştık. Gerekli araştırmaları yaptık. Bir süre sonra olay yerine giderek tahkikatta bulunduk. Sonuçta içimizden birinin kurşunuyla vurulduğu sonucuna vardık. Bu kişinin Feyzi Aslan (Selim) olduğu konusunda şüphemiz kalmamıştı. Çünkü bu kişi tabancasını olay yerinde bırakmıştı. Zaten olay sonrasında Öcalan ile ilişkiye girip grubun sorumluluğunu almıştı."
Feyzi Aslan İran'a oradan da Rusya'ya gönderilir. Daha sonra Mahsum Korkmaz ismi bayraklaştırılır. Öcalan tarafından ismi Bekaa Vadisi'ndeki kampa verilir. Hâlen aynı isimde Kandil'de bir akademi bulunuyor. Ve Korkmaz bir
efsane olarak yeni militanlara anlatılıyor. Korkmaz'ın ölümü PKK tarihindeki en 'derin' cinayetlerden biri olarak bilinir.
PKK'nın kurucularından Abdullah Ekinci'nin (Gözlüklü Ali) öldürülmesi de oldukça ilginç. Ekinci'nin 1986'da
intihar ettiği ileri sürülür. Sakık, cesedin Bekaa Vadisi'ndeki
kayalıkların altına gömülü olduğunu söylüyor. Müslüm Durgun'un (Dr. Baran) durumu da farklı değildir; Nisan 1994'te Şam'da bulunduğu sırada intihar ettiği söylenir.
KADINLAR BİR BİR VURULUR
Şemdin Sakık, kitabında
teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın kadın militanları nasıl istismar ettiğini de örnekler vererek anlatıyor. Öcalan'ın Suriye'de bulunan 'yoğunlaşma' adı verilen evlere istediği kadın militanı aldığı belirtiliyor. Hatta Öcalan kadınları seçmek için PKK'lıların eğitim sırasında çekilen görüntülerini izleyip beğendiği teröristi Suriye'ye çağırıyor. Sakık,
tanık olduğu olayları aktarırken idamların kime sorulması gerektiğini de söylüyor: "Öcalan, bütün bu kızları eğitim için çağırdığını söylüyordu. Herkese sahip olmak istiyordu; ama kızların çoğunluğu cinsel tacizlere ve köleleştirme yaklaşımlarına
boyun eğmediler. Bu kızlara, 'fahişeler, ajanlar, önderliğe özel savaş açmışlar' diyerek suçlamalarda bulunurdu. Küfür sağanağı altında bir-iki tetikçiye teslim edip
sorgulama merkezi olan Lübnan'ın Bar Elias Kenti'ne gönderirdi. Düzmece ifadeler imzalatır ve haklarındaki ölüm cezalarını onayladıktan sonra ya döverek ya boğarak ya da kurşuna dizerek öldürtürdü. Irzına geçtiği kızların sayısını bilmediği gibi
tecavüzünü reddeden kaç kızı ölüme gönderdiğini de bilemez. Ama belki Rıza Altun kaç kızı öldürdüğünü bilir."
'Yoğunlaşma' evlerinde Öcalan'ın cinsel ilişkiye girip sonra 'ajan diye öldürdüğü' kızların isimleri de var kitapta. Her kızın hayatı uzun uzun anlatılıyor. Evin, Adife,
Dilan,
Medya, Saime Aşkın (Delal), Ayten
Yıldırım (Eski PKK yöneticilerinden Hamili Yıldırım'ın eşi. Yıldırım şu anda Elbistan'da cezaevinde bulunuyor. Ergenekon operasyonunda '
gizli tanık' sıfatıyla ifadesine başvuruldu.), Bircan Yıldız bunlardan sadece birkaçı.
Ancak kitapta yer alan bir bölüm dehşet verici boyutta. Öcalan'ın, kardeşi Osman Öcalan'ın karısını nasıl alıkoyduğu ve Selim Çürükkaya'nın eşine nasıl tecavüz ettiği aktarılıyor. Şemdin Sakık iki olaya dair şu bilgileri veriyor: "Osman'ın eşi Zehra'yı yanına, yani yoğunlaşma evlerine aldı. O evlere giren her kadına yaptığı gibi o kızın da ırzına geçti. Olup bitenleri duysun diye de bu yaklaşımını ve hakaretlerini etrafına sezdirdi. Yüzlerce kişiye hitap ederken 'Bizim Osman da ben kadın seviyorum diyor. Ulan aşağılık adam, sen kim, kadın sevmek kim.
Kadını sevseydin, sevdiğin kadın yanında olurdu. Oysaki onun seviyorum dediği kadın şu anda benim yanımda. Öyle ki ne yapıyorsam yanımdan ayrılmak istemiyor. Beni ona
tercih etmiş olmalı ki git desem de gitmiyor.' dedi." Zehra daha sonra bir çatışmada ölür.
Sakık'a göre Öcalan, diğer tecavüz olayını da şöyle anlatıyor: "Yine 1997 baharında, MED-TV kanalının bir muhabiri
röportaj için Şam'a gelmişti. Röportajda, bu alçak Selim(Çürükkaya), 'zar-zor namusumu kurtardım' diyor. 'Namusum' dediği de kadınıdır. Ulan, aşağılık adam, o kadının kaç kez altımdan geçtiğini biliyor musun? Kalkmış, utanmadan 'namusum' diyor. 'Namusunun içine ettim, içine."
DERİN İNFAZLAR
Şemdin Sakık, kitabında Öcalan'ın talimatıyla gerçekleştiren önemli idamları bir bir sıralıyor: Ali Doğan Yıldırım, Mehmet Turan, Baki Karer (Süleyman), Abdullah Kumral (Yusuf Hoca), Şükrü Karakuş (Şoreş), Cemile Merkit (Seher), Murat
Bayraklı, Enver Ata, Resul Altınok (Davut), İzzettin Evcil (
Serdar), Zülfü Gök, Çetin
Güngör (Semir), Lamia Baksi (Dr. Jîyan), Mustafa Ömürcan (Sarı Ömer), Mahmut Bilgili, Mehmet Tunç, Dilaver Yıldırım (
Haydar), Halil Kaya (Kör
Cemal), Mustafa Çimen (Teyfik),
Şahin Dönmez, Şahin Baliç (Metin), Zeki Yılmaz, Mehmet Şener (Ahmet), Cemil
Işık (Hogır), Ali Ömürcan (Terzi Cemal), Mehmet Çimen (Ali Rıza), Yıldırım Merkit, Hidayet Bozyiğit.
HABERİN VE DERİN İNFAZLARIN AYRINTILARI AKSİYON'DA