'Kırmızı Kitaplı Kırmızı Başlıklı Kız'

Gazeteci-yazar Mehmet Altan, bugünkü yazısında Erdoğan'ın ve AKP'nin yolsuzluklardan kurtulmak için MGK'dan Kırmızı Kitap'tan medet umar hale geldiğini söyleyerek bu ülkede hukukun bir gün mutlaka işleyeceğini ifade etti.

'Kırmızı Kitaplı Kırmızı Başlıklı Kız'

Gazeteci-yazar Mehmet Altan, kaleme aldığı son yazısında başta tarihin en uzun MGK'sını ve bu toplantıda konuşulan 'Kırmızı Kitap' meselesini, maliyetiyle ülke gündeminde oldukça tartışma konusu olan Ak saray'ı ve Karaman'da yaşanan maden faciasını ele aldı. Usta gazeteci Altan," AKP onca yıllık iktidarına rağmen eşi menendi görülmemiş bir pişkinlikle mağdur rolü oynamayı sürdürüyor, başka çakma suçlular bulma gayretini de hiç eksiltmiyor." diyerek hükümetin yolsuzluklardan kurtulmak için MGK'dan, Kırmızı Kitap'tan medet umar hale geldiğini ifade etti.

İşte Mehmet Altan'ın 'Kırmızı Kitaplı Kırmızı Başlıklı Kız' adlı yazısı

Yeni Türkiye’nin ‘ileri demokrasi’ olduğunu iddia eden siyasal iktidar, çok tartışmalı ve fırtınalı geçen on küsur saatlik Milli Güvenlik Kurulu’nda, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne ne idüğü belli olmayan, hukuksal bir nitelik de taşımayan, legal görünüm altında illegal paralel yapılanmalar’ lafını sokuşturmaya çalışırken, yoksul köylüler kredi borçlarını ödemek için madenlerde, Isparta’nın Yalvaç İlçesi yakınlarında köhne bir midibüse tıklım tıkış istiflenmiş elma toplamaya giden ‘mevsimlik işçiler’ de yollarda ölüyordu.

Kısacası ‘cinayet ekonomisi’ geçen hafta da kan içmeye...

Hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvet de yapışkan arsızlığıyla ortalıkta sırıtarak çalıp çırpmaya devam ediyordu.

Siyasal İslamcı siyasetin paraya doymayan açgözlülüğü, kan ile palazlanma vicdansızlığı en çok yoksulları vuruyor.

AKP iktidarında ölen işçilerin sayısı on beş bine yaklaşıyor, bu bir fıtrat değil, bugünkü ekonomik sistemin tercihi…

Çaresiz insanların ucuzlatılmış ölümleriyle üretim yapmak, çaresiz insanların ucuzlatılmış ölümleriyle ihracat yapmak, bugünün ekonomik politiği…

Yeni bir ekonomik büyüme modeli olmadıkça, AKP’li müteahhit ve madenciler öldürmeye devam edecek, bu siyasal iktidar da buna Soma’da olduğu gibi açık ya da son ölümlerdeki gibi gizli alkış tutmaya devam edecek.


Yeni raporlara dayanarak üretime açılan Soma’da yangın çıkması ya da Ostim’de yeniden insan hayatlarını hedef alan patlamalar artık haber bile olamıyor.

Üstelik bu kan içerek palazlanmaya çalışan büyüme modelinin neden olduğu bunca cinayete rağmen tüm sorumlulara takipsizlik verme yüzsüzlüğü yanında, istifa eden tek bir siyasi yetkiliye de rastlanmıyor. Mezar kazıcıları gibi beraberce cinayet mahallerinde boy göstermeye devam ediyorlar.

AKP onca yıllık iktidarına rağmen eşi menendi görülmemiş bir pişkinlikle mağdur rolü oynamayı sürdürüyor, başka çakma suçlular bulma gayretini de hiç eksiltmiyor.

Başarıların sahibi siyasal iktidar iken, lime lime dökülen her türlü başarısızlığın ve beceriksizliğin ya da yolsuzluğun sorumlusu hep başkaları.


Bu korkunç ve kanlı vurgunun ‘anıtkabiri’ ise Aksaray ismiyle inşa edildi.

Madenlere üç kuruşa yapılacak yaşam odalarına para sarf etmeye yanaşmayan zihniyet, milyonlarca dolar harcayarak kendisine bin odalı bir utanmazlık abidesi inşa edip ‘insan haysiyetini’ o sefil kabire gömdü.

25 milyar cari açığı olan ülkede, 500 milyon dolar bir adamın şahsi keyfi için harcandı.

Türkiye’nin aldığı borçlar saraylara, gösterişli uçaklara sarf ediliyor.

Cinayet ekonomisinin klasik görüntüsüdür bu, zavallı kurbanlar madenlerin çamurlarına gömülürken, cinayetlerin sorumluları o kanlı paralarla kendilerine saraylar yaptırırlar.

Kan üstünde yükselen o binalara günahlarını ve suçlarını sığdırmaya çalışırlar… O suçlar saraylara sığmaz.

Sığsaydı, daha önce aynı yollardan geçenler, suçlarını saray duvarlarının arkasına saklamaya uğraşanlar, ‘tarihin lanetlileri’ olarak birer karanlık hayalete dönmezlerdi.

Bunu bildikleri için saraylarının yanı sıra ‘yeni bir hukuk’ icat edip, yasalarda tarifi olmayan suçları ‘kırmızı kitaplarına’ yazdırmaya uğraşıyorlar.

Açıkça ortada duran kendi suçları yargılanmayı beklerken onlar kendilerini yakalayanları suçlamak için ‘legal görünüm altında illegal paralel yapılanmalar’ türünden safsatalar üretiyorlar.

Demokrasilerde Milli Güvenlik Kurulları ya da ‘paralel anayasa’ sayılabilecek ‘kırmızı kitaplar’ olamayacağı gibi, ‘legal görünüm altında illegal paralel yapılanmalar’ diye bir suç tarifi de olmaz.

Bu lafın altına imza atan herkes, bir gün gelecek bu saçmalığı devlet kayıtlarına geçirmenin, devletin hukuki temelini böyle meşum belirsizliklerle dinamitleme girişiminin hesabını verecek.

Böyle bir tanımı ‘hukuki kabul etmek’, bir devleti yok etmektir.

Olmayan bir suçtan dolayı insanları suçlayacak bir alt yapı hazırlamak ciddi bir suçtur.

Sarayların parlak avizelerinin göz kamaştırıcı ışıkları altında işledikleri suçları fark edemeyenler, bunların suç olduğunu mahkeme salonlarında öğrenirler.

Ayrıca bu abuk sabuk tanımlamalarla cemaatler ‘fişlenecek’ ise, bunlar ‘legal görünümlü illegal paralel yapılanmalar’ ise, ‘Allah için siyaset yaptım’ diyenler ya da şimdi ‘paralel’ olarak düşman ilan edilen yapılara ‘ne istediler de vermedik’ diyenler ‘Kırmızı Kitap’ın neresinde yer alacaklar?
Ya da eğer Milli Güvenlik Kurulu ve Kırmızı Kitap olacak ise, ‘legal görünüm altında illegal paralel yapılanmalarla’ işbirliği yaptığını alenen ikrar eden bu siyasal iktidar yeni icat ettiği bu suçu işlemiş olmaktan nasıl kurtulabilecek?

Suçları o kadar büyük ki o suçlardan kurtulmak için icat ettikleri ‘hukuksuz’ ölçülerle bile suçlu oluyorlar.

Yeni ‘kurtuluş savaşı’ diye ‘hukuktan kurtuluşu’ kast ediyorlar ama en hukuksuz yapıda bile suçlu olmaktan kurtulamıyorlar.


Bu siyasal iktidarın hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvet suçundan kurtulmak için Milli Güvenlik Kurulu ve Kırmızı Kitap’tan medet umar hale geldiği bir ortamda, Türkiye’den geçen Kürt ordusu bölgede büyük bir coşkuyla karşılandı.

Halk ‘bijiserok Obama’ sedalarıyla yol boyunca peşmerge konvoyuna büyük sevgi gösterileri yaptı.

Bu devlet, ‘legal görünüm altında illegal yapı’ gibi saçmalıklarla uğraşmak yerine gerçekleri görmeye uğraşsaydı, Türkiye’nin sınırları içinde yabancı bir askeri gücün ‘özgürlük ordusu’ gibi sevinçle karşılanmasının nedenlerini merak eder, ‘bu ülkenin ordusu düşman görülürken başka bir ülkenin ordusu neden böyle dost görünüyor, buna yol açacak hatayı nerede yaptım’ diye düşünürdü.

Onlar bu olayın gerçek nedenlerini merak etmediler. Olayın temelindeki kendi hatalarından değil ‘görüntüden’ rahatsız olup aralarında kavgaya tutuştular.

Olay Genelkurmay ile MİT arasında polemiğe neden oldu.

MİT’in, Genelkurmay’a karşı kendisini, ‘plana göre peşmergeler gece saat 23.00’da Türkiye sınırından girecek ve 06.00’da ise Kobani’de olacaktı. Lastik patladı, araç bozuldu, gerekçeleri ile plan bozuldu’ şeklinde savunduğu duyuldu.

‘Görüntünün’ kavgası yapıldı.

‘Barış sürecini’ iktidarın faşist uygulamalarını perdelemek için kullananlar da, ‘iki yıldır süren bu barış sürecinin Kürt halkının kalbini neden kazanamadığını’ hiç merak etmediler.

Onların merak etmediği sorunun cevabını ben vereyim, barışla değil kurnazlıkla uğraştığınız için kendi Kürt vatandaşlarınızın kalbini kazanamadınız, sizin kurnazlıklarız ve çıkarcılıklarınız yüzünden kendi vatandaşlarınız yabancı bir orduyu sevinçle karşılıyor.


Türkiye dört bir yanından su alıyor.

Dünya, aç gözlü hırsızların elinde bir devletin batışını izliyor.

O batan devletle birlikte 80 milyon insanın hayatı ve geleceği de batıyor.
Onlar saraylarda otursunlar, bin odanın her birinde ayrı bir suçun hayaletini saklasınlar diye insanlarımız ölüyor.

Türkiye’yi kurtarabilmek, bu devletin batmasını, insanların hayatlarının bir felakete doğru savrulmasını önlemek için yeniden hukuku bulmamız gerekiyor.

Bunları o koltuklardan indirecek, bizi de kurtaracak olan hukuktur.

Bir gün hukuk bu ülkeye gelecek.

O zaman bütün bu katillerle hırsızlar da hak ettikleri yere gidecek.

<< Önceki Haber 'Kırmızı Kitaplı Kırmızı Başlıklı Kız' Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER