Kimi yorumcu "Deniz
Baykal'ın üstünü devlet çizdi" diyor, kimi
kaseti 'CIA' ile irtibatlandırıp ABD'ye kadar götürmekten kaçınmıyor. Sonuç önemli: Çok değil daha bir ay önce ilk
seçim sonrası için başbakanlık rüyaları görmekte olan
Deniz Baykal,
CHP liderliğinden de, kendisinden sonra kimin genel başkan olacağını belirlemekten de mahrum bugün...
"Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli" özdeyişi Türk siyaseti için de geçerli; bir 'kaset' siyasinin ömrünü kısaltabiliyor...
Hafta sonu yapılacak Kurultay'da CHP'nin başına kimin geleceği şimdiden belli:
Kemal Kılıçdaroğlu... Parti içi dengeleri değiştirmede ağırlığını koyan "CHP'li medya" bir yıl içerisinde yapılacak genel seçimin sloganını da ona taktığı lâkapla buldu: '
Gandi Kemal'...
Umarım, seçim kampanyası sırasında CHP'nin nefesi kitlelere Gandi'nin kim olduğunu ve sonra da kim olmadığını anlatmakla tükenmez.
Beni düşündüren, dışarıdan yönlendirmelerle çıkartılan liderlerin âkıbeti...
Sabah'ın eski yayın yönetmeni
Ergun Babahan, star gazetesindeki köşesinde, Turgut Özal'ın
Çankaya Köşkü'ne çıkışı sonrasındaki ilk kongrede
ANAP liderlik yarışına müdahale ederek
Mesut Yılmaz'ı nasıl genel başkan seçtirdiklerini anlatıyordu dün.
Hürriyet ve Sabah elele verdiklerinde,
Yıldırım Akbulut'u devirecek bir yumruğa dönüşüyorlardı.
Tansu Çiller'in DYP'nin başına geldiği süreçte medyanın rolü ve Hürriyet'in attığı "Leydi'nin topuk sesleri" manşeti nasıl unutulur? Hürriyet ve Sabah yine eleleydi o operasyonda ve Süleyman
Demirel destekli "Eylül'e kadar İsmet Abi" formulünü işlemez hale getirebildiler...
Artık Sabah bu işlerden kendisini uzak duruyor, ama Hürriyet'e kalabalık hissi verecek başka gazeteler var. Hürriyet ve Milliyet'in birkaç gün üstüste attığı Gandi Kemal manşetleri ve CHP'li kalemlerin tercihlerini pervasızca açık etmeleri, Kemal Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlıkta önünü açmaya yaradı...
"
Hayırlı olsun" demeyi çok istiyorum, ancak daha önceki örnekler, arkasını 'bir kısım medya'ya dayıyarak yükselmiş siyasilerin ve partilerin sonunun pek 'hayırlı' gelmediğini gösteriyor...
'Bir kısım medya'nın gücüyle genel başkanlığa taşınan Mesut Yılmaz ile
Tansu Çiller bugün köşelerine çekildiler, ama esas vahimi ikisinin de partisi siyasete
veda etti; ANAP ile DYP şu yakınlarda DP çatısı altında buluşarak kendilerini 'ifna' kararı aldı. Ne ANAP var bugün, ne de DYP...
Topluma 'umut' diye sundukları başka isimleri de hatırlıyorsunuzdur: Mehmet Ali Bayar...
İlhan Kesici... İsmail Cem...
Tuttukları tepeden aşağılara doğru yuvarlanırken medya kılını bile kıpırdatmıyor.
Medyamız yenilenleri sevmiyor.
Oysa medya desteğiyle tepelere yükselenler için yenilgiyi kaçınılmaz kılan yine medya oluyor: Yüklü bir
fatura çıkartıyor, sürekli taleplerle siyasileri bunaltıyor medya: Bilerek yapılan ve üzerine gidilse para ve
hapis cezaları söz konusu olabilecek hataların üstünün kapatılması, imar planlarının değiştirilip
rant kapılarının açılması,
teşvik verilemeyecek fabrikalar için acayip kolaylıklar...
Birine kapıları araladığınızda diğerleri de peşine takılıyor ve iyi niyetlerle yola koyulan siyasilerin bile arsızlaşmasıyla ve halkla arasının açılmasıyla sonuçlanan bir süreç yaşanıyor...
İlk kez Ak Parti medyayla böyle bir 'ensest' ilişkiye "Hayır" dedi.
"Hayır" diyebildi, çünkü daha en başından takındığı duruşla medyayla 'al gülüm – ver gülüm' ilişkisine girmedi. Medya da ilk günden sevmedi Ak Parti'yi, hâlâ da sevmiyor...
Kılıçdaroğlu adaylığını açıklar açıklamaz medya kuruluşlarını ziyarete gitti.
Akıbeti önceki örneklere benzemese bâri...
FEHMİ KORU-YENİ ŞAFAK