Türkiye Cumhuriyeti'nin en köklü partisi olan
CHP'nin, son dönemde kendisine farklı bir siyasal
algı üretmeye çalıştığını görüyoruz. ‘Değişim' kavramı uzun bir aradan sonra yeniden CHP'nin gündemine girdi. Yeni Genel Başkan
Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin oyunu artırmaya, bir gelişme ivmesi yakalamaya çalışıyor. Tıkanıklığın, gerilemenin ve çürümüşlüğün aşılmadan oy artışının da mümkün olmadığını anlamışa benziyor. Ortada bozulan bir
imaj, giderek kötüleşen bir algı var. CHP, yıllardır klasik sol seçmene bile ulaşamıyor, ciddi bir
iktidar alternatifi olamıyor. Kılıçdaroğlu, bu durumu statükoculuğa, halktan ve Türkiye gerçeklerinden kopan anlayışlara bağlamış gibi bir görüntü veriyor. Bu yüzden yeni genel başkanın söyleminde CHP'nin statükocu ve değişime karşı olmadığı,
demokrasiden yana olduğu türü
savunma ifadelerine sıkça rastlıyoruz. Kılıçdaroğlu iktidarın dediklerine körü körüne karşı çıkmayacaklarını, her konuda engel çıkarmayacaklarını söyleyerek siyasi tutum açısından da ‘değiştiklerini' anlatmaya çalışıyor.
Başlamadan biten değişim
Savunma psikolojisi, işlerin yanlış gittiğine dair düşüncelerin yoğunlaştığı dönemlerde ortaya çıkar, olumsuzlukların tespit edildiğine dair bir bilinçaltını yansıtır. Ancak savunmanın şiddetinin artması, varolan duruma yönelik çarpık ve yanlış bir kabullenmeye ve kendi kendini kandırmaya da dönüşebilir. Bu durumda değişim, başlamadan biter. Eğer gidişatın yanlış olduğunu kabullenirseniz, değiştirme gayretiniz o kadar yüksek olur; yanlışı doğru olarak kabullendiğinizde ise değişime ayak dirersiniz. Değişimin aktörlüğüne soyunmak, öncelikle kendi kendini değiştirebilmekten geçer. Kendisini doğru bir şekilde dönüştüremeyenler, koskoca bir ülkeyi değiştirme iddiasında bulunamazlar.
Taktik farklı öz aynı
CHP'de yaşananlara baktığımızda
yönetim kadrolarının değişmediğini, ideolojik bir dönüşüm yaşanmadığını, ciddi bir
sorgulama ve öz
eleştiri yapılmadığını görüyoruz. Peki CHP ne olmuş da değişimi gündemine almıştır? Hangi tespitler, hangi özeleştiri, hangi sorgulama, hangi muhasebe, böyle bir değişimi başlatmıştır? CHP ne ideolojik bir sorgulama ve dönüşüm yaşamıştır, ne de parti yönetimleri ve teşkilatlar ciddi bir değişime uğramıştır. Sadece üslubu değiştirmek, farklı taktikler izlemek, değişim konusunda kimseyi ikna edebilir mi?
Birkaç hafta önce, Kılıçdaroğlu'nun taktik değiştirdiğini, popülizm yaparak durumu idare ettiğini, somut olaylarla karşılaşınca CHP'nin statükocu çelik çekirdeğinin duruma müdahale edeceğini belirtmiştim. Nitekim 29
Ekim resepsiyonuyla ilgili olay, bir anda makyajın dökülmesine sebep oldu. Şu an Kılıçdaroğlu, partisine hakim olamayan bir lider görüntüsü veriyor. Olumlu çıkışların ise ciddi bir hazırlığa ve
politika değişikliğine dayanmadığı görülüyor, yaşanan hayal kırıklığı ‘değişim' beklentisini zayıflatıyor. CHP'nin başörtüsü konusundaki samimiyetsizliği çok
erken kendisini açık etti.
AK Parti'nin ‘hadi gelin çözelim' teklifi, farklı maddelerin eklendiği bir paket şartına bağlanmasıyla havada kaldı, CHP yine işi yokuşa sürdü. Kılıçdaroğlu'nun son 10 günlük beyanları, Baykallaşma eğilimini güçlendirdi. Bir zamanlar birileri değiştiğini söyleyen AK Partililere dönüp, ‘kendinizi ispat edin' diyorlardı. Bugün kendini ispat etmesi istenen CHP'dir. AK Parti'nin değişip değişmediğine yönelik sorgulama elbette yanlış değildi. Değiştiğini iddia eden insanlara ‘niçin'i sorulmasa da ‘nasıl'ı sorulur. Yani ‘siz hangi yönden değiştiniz, neyiniz değişti' denebilir. Bu sorgulama, politika sorgulamasıdır, yoksa niyet sorgulaması değil. Kimse kimsenin niyetini okuyamaz da, sorgulayamaz da...
İdeolojik transformasyon
AK Parti, ideolojik bir transformasyon geçirdiğini söylemiştir. “Milli görüş gömleğini çıkarmak” şeklinde basite indirgenen yaklaşım, ciddi bir ideolojik dönüşümü ifade etmektedir. Siyasal İslamcılık'tan Muhafazakar Demokratlık'a evrim, önemli bir değişim göstergesidir.
İkinci olarak
siyaset tarzı değişmiştir.
Kimlik siyaseti yapan
Refah Partisi, belli bir kesimin belli meselelerini çözmeyi esas alıyor, bu ideolojik/dini yaklaşıma inanan insanları merkeze alan bir örgütlenme yapıyor, tüm
eylem ve söylemlerini buna göre oluşturuyordu. Kimlik siyaseti, bastırılan kimlikleri geliştirmeye çalıştığı ve belli hakları vurguladığı için özgürleştirici bir mahiyet taşır, ancak aynı zamanda dışlayıcı ve çatışmacı bir pratik de ortaya koyabilir. AK Parti, kimlik siyaseti yerine tüm toplumu kucaklayan ‘birlik siyaseti'ne geçiş yapmıştır. Üçüncü olarak politikalarda değişim yaşanmıştır. AB'ye, özelleştirmeye,
yabancı sermayeye karşı olan, dış politikada farklı eğilimleri savunan bir anlayış, yerini AB sürecini
destekleyen,
serbest piyasa ekonomisinin gereklerini yerine getiren, küresel sermaye girişine olumlu
bakan, küresel sistemle bütünleşmeyi savunan bir anlayışa bırakmıştır. Dördüncü gösterge, daha geniş yelpazeden insanlara yönetim kademelerinde yer vermesi, yönetim kadrolarını değiştirmesidir. Beşinci gösterge ise, parti içi demokrasinin ve işleyişin daha demokratik olmasıdır. AK Parti'de lider, mutlak manada itaat edilmesi gereken, her şeye tek başına karar veren bir dini önder veya otoriter bir kişilik değildir. Parti içi
katılım kanalları açık olduğu gibi, karar mekanizması da ortak akla dayanır, tüm organlar ve kurullar düzenli olarak çalıştırılır.
AK Parti sahici bir yapısal dönüşüm geçirmiştir. Bu dönüşüm neticesinde oy artışı yaşamış, daha büyük kitlelerle duygusal bağlılık geliştirmiştir. CHP'ye baktığımızda ise bunların hiçbirini görmüyoruz. CHP, sadece taktik değişikliklerle işi idare etmeye çalışıyor. Denebilir ki, ‘CHP'nin değişmesinden size ne, CHP'nin değişmesini çok mu istiyorsunuz?' Evet, CHP'nin değişmesi, Türkiye'nin menfaatinedir. Bu değişim, AK Parti'yi de rahatsız etmez, aksine siyaseti normalleştireceği ve daha gerçekçi bir zemine taşıyacağından hükümetin işini kolaylaştırır. Hükümetin her adımını yüksek yargıya götüren, ülkeyi sürekli
kriz ve gerilime sürükleyen, milletin yararına olan en basit konularda bile ayak direyen,
demokratikleşme, AB,
terörle mücadele gibi konularda destek vermeyen bir ana muhalefetle ülkeyi idare etmek daha zor.
AK Parti'yi taklit
CHP'nin değişmesi hiç de kolay değildir. Ne lider değişikliği, ne üslup değişikliği köklü bir dönüşüme sebep olabilir. CHP'nin daha yapısal bir dönüşümden geçmesi gerekiyor. Bunu ideolojik bir dönüşüm veya paradigma değişikliği olarak ifade edebiliriz. CHP'nin statükoculuğunun derinlere kök salmış uzantıları var. CHP etrafında toplanan laikçi, ulusalcı kesimlerin böyle bir değişime onay vereceği şüphelidir. Kılıçdaroğlu'nun yaptığı popülizmin partinin oylarını arttırdığı düşünüldüğü için bir süre bu duruma sessiz kalınmaktadır, ancak iş somut adım atmaya gelince ‘statüko ittifakı'nın çatlaması kaçınılmazdır. Hiçbir değişim, ciddi bir hesaplaşma ve sorgulama olmadan gerçekleşemez. Kendi içinde bu hesaplaşmayı yapmadan, ‘biz aslında değişimciyiz, yanlış anlaşılıyoruz' demek kimseye inandırıcı gelmez. Daha önce de söylediğimi gibi, CHP değişimci ve demokrat olursa bu iktidarın altını oymaz, aksine iktidarın konumunu pekiştirir.
Bazı solcular, Kılıçdaroğlu'nun CHP'yi AK Parti'ye yakınlaştırdığı şeklinde bir eleştiri getiriyorlar. Avrupa'da solun yaşadığı dönüşüm sırasında Üçüncü Yol'culara da solu liberalleştirdiği, iddialarından kopardığı, serbest piyasa ile aşıladığı yönünde eleştiriler yapılıyordu. CHP ile AK Parti'nin yakınlaşması söz konusu değildir, CHP'nin AK Parti'yi taklit etmesi ve bu çerçevede bir kısım politikalarını dillendirmeye çalışması böyle bir izlenim uyandırabilir. Nitekim ‘başörtüsü kozunu AK Parti'nin elinden alacağız' diye yola çıkan CHP yönetimi, ilk somut olayda çuvallamış, geri adım atmak zorunda kalmıştır. CHP'nin açılımdan anladığı açık bir istismar ve kaba bir popülizmdir.
MHP-CHP ilişkisi
Demokrat ve değişimci olmak aynı politik çizgiye ve ideolojiye kaymak demek değildir. Bir çok ideolojik hareket demokrat karaktere sahip olabilir. CHP ve AK Parti iki ayrı ideolojiye, iki ayrı siyasal zihniyete sahiptir. Muhafazakar bir hareketin veya CHP gibi laikçi, Kemalist, sol bir hareketin ne kadar demokratik hüviyete sahip olabileceği teorik olarak tartışılabilir. Bu da, ayrı bir dönüşümü ve farklı kabüllenmeleri gerektirir. CHP'nin bugün değişim ve demokrasi konusunda
küçük bir mesafe katetmeye çalışması bile, ideolojik açıdan kayalık zeminde
kuyu kazmak gibi zor iş. CHP ile MHP'nin son dönemde yakınlaşmış olması ise, sadece pragmatik bir durum değildir, iki hareketin ortak kabullerde buluşması gibi zihni bir yakınlaşmayı ifade etmektedir.
MHP ile CHP'nin yakınlaşması ulusalcılık bağlamında ortaya çıkan bir durumdur. Çünkü CHP, ne evrensel anlamda sosyal demokrat bir harekettir, ne sosyalisttir. Biri solcu diğeri sağcı olarak kendisini adlandıran bu hareketler, ulusalcılığın iki kutbu olarak görülebilir. Burada kan uyuşmazlığı ve zihniyet farklılığından değil, birinin daha milliyetçi ve maneviyatçı, diğeri daha laik olduğu iki hareketten bahsedilebilir. MHP maneviyatçılıktan uzaklaştıkça CHP'ye yaklaşmış, milliyetçiliğin ulusalcılık formuna dönüşmesiyle bu yakınlaşma daha da artmıştır. CHP ile MHP arasında AB'den küresel sermayeye, terörle mücadeleden özelleştirmeye kadar bir çok konuda benzer yaklaşımlar sözkonusudur. CHP'nin çelik çekirdeği ile MHP'nin çelik çekirdeği bu yüzden çok iyi anlaşabilir, bir çok konuda ittifaklar kurabilir. MHP'nin altını oyan, CHP ile yakınlaşması değil, klasik MHP anlayışından uzaklaşarak CHP zihniyetini ifade eden laikçi/ulusal anlayışa kaymasıdır. AK Parti ile CHP bu yüzden kan uyuşmazlığı içindedir.
CHP'nin değişimci, demokrat, özgürlükçü olmaya başlaması, kendi kitlesi ve zihniyetinden uzaklaşmaya başlaması demek olur. Buna kısa bir süre, belli bir faydaya münhasıran göz yumulabilir, ancak iş somut adım atmaya geldiğinde CHP'nin zihniyeti ve paradigması çatlamaya başlar. CHP, hep resmi ideolojinin kurumsal sözcüsü olarak her konuyu katı ideolojik anlayışlarla takdim etme, ideolojik kutuplaşmalar üreterek kendisini var etme gayretinde olmuş, bu ideolojik katılık, toplumla arasındaki uçurumu artırmıştır. Şu anki sıkıntı CHP yönetiminin politik hamlelerle ideolojik katılıktan kurtulma çabasıdır. Zihniyet dönüşümüne uğramadan taktik hamlelerle götürülen her değişim gösterisi duvara çarpmaya mahkumdur. Bu yüzden CHP'nin başörtüsü,
Kürt meselesi gibi ülkenin temel sorun alanlarında politika değişikliğine gitmesi çok zordur.
YALÇIN AKDOĞAN
Doç. Dr. Siyaset Bilimci