İşte Akif Coşkun'un 'Kendi Sesinde Kaybolmak' başlıklı o yazısı:
Okulların son haftaları derslerin boşlandığı ve yaz rehavetine yelken açıldığı demler, tahsil hayatının güzel günleridir. Hayatını ciddi işler yapmaya göre planlamış olanlar bu günleri zaman israfı, zevzeklik, ciddiyetsizlik sayabilirler, ama öyle değil. Yıl içinde ders yoğunluğundan başlarını kaldıramayan nice öğrenci, gizli kalmış bir çok kabileyetini bu bir kaç hafta içinde sergileme imkanı bulabiliyor. Belki bir çoğu, bu performanslarını ileriki hayatlarında kazanca bile dönüştürmüş olabilir, hafife almayalım.
“Yine böyle okulun son haftasıydı.”, diye anlatıyor arkadaşım. Lise ikinci sınıfta Hasan diye bir arkadaş vardı. Hoca, “İçinizde fıkra anlatmak isteyen var mı?” deyince, o büyük bir iştiyakla müsade aldı. Fıkrasını anlattı. Anlattığı fıkra, zeka ürünü, espri ve ima yüklü bir şey değildi, durumu kurtaracak vasattaydı. Ama bu onun için ve sınıf için bir başlangıçtı. İlerleyen günlerde, hocaların dersleri doldurmak için fıkra seansları devam etti. Hasan da hiçbir fırsatı kaçırmadı. İşin garib tarafı her seferinde aynı fıkrayı, hiç anlatmamış gibi, aynı iştiyak ve heyecanla anlatıyordu. Bir süre sonra hem hocaların hem de öğrencilerin, artık aynı şeyi dinlemeye tahammülleri kalmadı. Hasan, fıkra anlatmak için müsade isteğinde, hocalar onu görmezden geliyor, bakışlarını başka tarafa kaydırıyor, ama Hasan'ın fıkra anlatma iştiyakına okulun son günleri hatırına katlanıyor, “Oğlum, aynı fıkrayı anlatmayacaksan, kalk anlat!” tehdidiyle izin veriyorlardı. O yine kalkıyor, ciddiyetini bozmadan, yeni bir şey anlatacakmış gibi sınıfı şöyle bir süzdükten sonra, onca uyarıya rağmen, aynı fıkrayı, daha önce hiç anlatmamış gibi aynı heyecanla anlatıyordu. Son defasında, yalvar-yakar hocadan izini kopardı. Aynı fıkrayı tekrar anlatmaya başlamıştı ki, işte ne olduysa o zaman oldu, sınıfta kopan kahkaha fırtınasına hoca da karşı koyamadı. Sonraki günlerde, fıkra anlatmak için parmağını kaldırması, sınıfı kahkahaya boğmaya yetiyordu. Arkadaşım, “Hasan, dinleyicilerin hangi sinirlerine dokunarak böyle bir ilgi uyarmıştı hala çözebilmiş değilim. O, liseyi bitiremedi. ama bizim liseli yıllarımızda hocalar, okulun son haftalarında fıkra anlatacaklara, “Oğlum Hasan'ın fıkrası gibi olmasın ha!” diye uyarıda bulunup gülüşürlerdi.” diye anlatmıştı.
Bir internet sayfası, “Farklı bir şey söylemedi, vaktiniz varsa dinleyin!” haberiyle, Avrupa'nın bir yerinde bir devlet büyüğümüzün yaptığı konuşmayı haberleştirmiş. Konuşma metninin ana başlıkları, son altı aydır, gündemin on kez değişmesine direnen, herkesin bildiği cümleler. Metnin yazarları, çok iyi bir damar yakalamış olmanın rahatlığıyla, mefhumları çevirip metinleştirerek işi seriye bağlamış görünüyorlar. Yurtiçi mitinglerinde dinleyicilerin, söylenenlerden daha çok hatibin cazibesiyle meydanları doldurmaları, aynı konuşmalar etrafında oluşturulmak istenen algının devamını sağlıyor olmalı. Böyle bir havada konuşmacının kürsüye çıkması bile, aylardır beslenen heyecanları ateşlemeye yetip artıyor, demek maksat hasıl oluyor.
Siyası iradenin, hazır bir ivme yakalanmışken, yaklaşmakta olan birkaç siyasi tecrübeyi de bu hız ile aşmayı planladığı açık. Mevcut konuşma metinleriyle yabancı ülkelerde algı avına çıkmak da yurt içinde elde edilen başarılara aşırı itimadın göstergesi. Avrupa'daki ilk denemenin lüzumsuz gerginliği daha soğumamışken, güç bela alınan izinlerle gerçekleştirilen ikinci konuşma, dışarıya taşınmış yurtiçi mitingine dönüşmüş, en azından metnin ana başlıkları öyle. Metin yazarları, yazdıklarını ve hatiblerini şu kadar zamandır Türkiye'nin her yerinde test etmiş olmanın verdiği kendine güvenle, “Türkiye'nin her yerinde binlerce dinleyicinin yüreklerini hoplatan, hatta hemen hepsinde bayılıp-yıkılmaların yaşandığı mitingler işte bu malzeme ile gerçekleşiyor. Avrupa da bundan hissedar olsun, böylesi siyasi hadiseler her yüzyılda ya bir kez olur ya da olmaz.” demiş olabilirler.
Avrupa'nın iki ülkesinde fetih havasına büründürülerek yapılan miting konuşmaları, bazı Avrupalılar'a göre Türkiye'nin Avrupa'daki hedefleri açısından bir geri adım sayılıyor. Konuşmacının becerisi ve yüksek sesi, iç siyasetin malum açmazlarıyla malul konuşma metnini Avrupalı dinleyecilerde bir heyecana dönüştürememiş besbelli. Herkes aynı fıkrayı kim anlatırsa anlatsın, ikinci bir kez dinlemeye tahammül edemiyor demek ki, bunu da öğrenmiş olduk.
Önümüzdeki günlerde, aynı başlıkları işaretleyen konuşmalara katlanmaya devam edeceğiz. Devlet işleri bizde ciddi işler kategorisinde ele alınıyor. Her kürsüye çıkışta konuşmacının söyleyeceği şeyleri tahmin etseniz de ciddiyetinizi muhafaza ederek konuşmacının havasına inkiyad etmek durumundasınız. Herhalde hatibin ilk cümlesi ile salonun kahkahadan yıkılacağı günler için daha çok erken.