12
Eylül darbesinden sonra
Diyarbakır Cezaevi'nde işkence gören pratisyen hekim
Sinan Olcan, Kenan
Evren ve ekibinden
davacı oldu. Olcan dava dilekçesini Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığı'na sunulmak üzere
Sapanca Cumhuriyet Savcılığı'na verdi.
Olcan, dönemin komutanları "
Genelkurmay Başkanı
Kenan Evren,
Kara Kuvvetleri Komutanı
Nurettin Ersin,
Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahin
kaya,
Deniz Kuvvetleri Komutanı
Nejat Tümer,
Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun,
Harp Akademileri Komutanı
Bedrettin Demirel, Genelkurmay 2. Başkanı Ali
Haydar Saltık,
Başbakan Bülend Ulusu,
Kolordu Komutanı
Org. Kemal Yamak, Diyarbakır 5 Nolu İç
Güvenlik Amiri
Yüzbaşı Esat
Oktay Yıldıran, Yüzbaşı Abdullah
Karaman, Mahkeme Başkanı Emrullah Kaya ve diğer askeri tüm görevliler"den davacı oldu.
Dava dilekçesinde cezaevinde gördüğü işkenceyi madde madde sıralayan Olcan, darbecilerin Anaysal düzeni zorla değiştirmek ve hükümeti yıkmak (darbe yapmak), sistemli bir şekilde planlayarak ve tasarlayarak adam öldürmek, kasten adam yaralamak, işkence yapmak, eziyet etmek, hürriyetten yoksun bırakmak, cinsel saldırıda bulunmak ve soruşturmada tespit edilecek diğer suçlardan yargılanmalarını istedi.
İNSAN PİSLİĞİ YEDİRDİLER
Olcan, dava dilekçesinde
12 Eylül 1980 tarihinden sonra tutuklanarak Diyarbakır 5 nolu cezaevine konulduğunu belirterek gördüğü işkenceyi 2 sayfalık dilekçesinde anlattı. Cezaevinde kendisine insan pisliği dahi yedirdiklerini belirten Olcan o işkenceyi şöyle anlattı: "Havalandırma eğitim ve askeri marşlar bahanesiyle günde en az 8 saat işkence gördüm. Banyo adı altında hamamda emirle 'su dök sabunlan' dedikten sonra suları keserek ellerinde
hortum ve coplarla dövüyorlardı. Bu şekilde onlarca insana bayılana kadar işkenceye devam ediyorlardı. İçeride korkutularak, işkence edilerek ajanlaştırılmış insanlar aracılığıyla 'uykuda hazır ol da yatmadınız' bahanesiyle işkence yapıyorlardı.
İşkenceleri Co adındaki bir köpeği üzerimize saldırtarak, havalandırma mazgalını kaldırtıp pislik yedirterek,
ölüm düzeninde
demir sandalyelerle vurarak, falaka ya da copla ellere vurarak, hücreyle korkutularak yapıyorlardı."
"ASKERİN YÜZÜNE BAKMAK YASAKTI"
"Duvarlara resim
bayrak flama gibi şeyler yapıyorsunuz" diyerek ailelerinden gelen paralara da el konulduğunu ifade eden Olcan, "Bu paralarla
boya tiner fırça gibi malzemeleri alıyorlardı. Mahkemelere gidiş gelişlerde göğsümüzden ön ve arkadaki insanlara zincirlenirdik. Eller arkada kelepçeli reolarda başımız öne eğik konuşmak ve sağa sola bakmak
yasak aynı zamanda askerin yüzüne bakmak da yasaktı. Bizi reoda çömeltip botlarla sırtımıza ve kafalarımıza basarak insanlık onurunu ayaklar altına alıyorlardı. Mahkeme salonunda otururken sağa sola bakmak avukatlarla göz göze gelmek ve kıpırdamak yasaktı. Toplu davalarda oturumlar uzun sürerdi. Sandalyeler kuru ve biz çok zayıftık otururken kımıldayan kişi cezaevine girişte komaya girene kadar dövülürdü."
Olcan dilekçesini, "Yukarıda anlattığım ve
mahkeme süresince daha detaylı anlatacağım bana yapılan işkencelerden dolayı, kamu haklarım saklı kalmak koşuluyla 12 Eylül darbesini yapanlar, Diyarbakır Askeri Mahkemesi ve Diyarbakır cezaevindeki tüm görevlilerden davacıyım ve cezalandırılmalarını talep ediyorum." diyerek tamamladı.