Kemalist mahalle baskısı�
Korku siyasetlerinin
hedefleri bellidir: Bir yandan insanları gördüklerine, yaşadıklarına değil, başkalarından duyduklarına inandırmaya çalışarak kutuplaştırır,
tehlike fikri üzerinde siyasallaştırır' Öte yandan
iktidarın yüzde 47'lik oy oranını meşruiyet açısından anlamsız hale getirerek
AK Parti'yi geçirdiği onca evrimi çöpe atıp İslamcı düzenin taşıyıcısı ilan etmek' İyi niyetten uzak,
manipülasyon amaçlı, insanları aptal yerine koyan ve aptallaştıran bir mekanizma çalışmaktadır.
Son 10 gün içinde 22 Temmuz öncesinden kalma iktidar kavgası iyice kızıştı.
Ancak kavgada bu kez ön safta medyanın yer aldığını söylemek yanlış olmaz.
Gerçekten de hükümetin hazırlattığı anayasa taslağına YÖK Başkanı�nın verdiği tepki, tesettür yasağının kalması konusunda anayasa değişikliğinin
Cumhuriyet Başsavcısını durduramayacağı uyarısı, askerin
kontrollü gerginlik politikası, merkez medyanın estirdiği sert çatışma ve polemik rüzgârının gölgesinde kaldı.
Mahalle baskısı,
Malezya gibi konular etrafında yapılan korku siyaseti tartışması, adeta tüm zemini kapladı.
Bu manasız tartışmadaki garip tez, özetlemek gerekirse şuydu:
'
Tesettür üniversitelerde serbest bırakılırsa, örtülü öğrencilerin varlığı diğerleri üzerinde bir baskı oluşturur, yani
mahalle baskısı devreye girer, tüm öğrenciler örtünmek zorunda kalır ve
Türkiye Malezyalaşır'
Bunun bir korku siyaseti dili ve aracı olduğu açık.
Korku siyasetlerinin hedefleri bellidir:
Bir yandan insanları bir konuda gördüklerine, yaşadıklarına değil, başkalarından duyduklarına inandırmaya çalışarak kutuplaştırır, tehlike fikri üzerinde siyasallaştırır�
Öte yandan siyasi iktidarın yüzde 47'lik oy oranını meşruiyet açısından anlamsız hale getirmek, AK Parti'yi geçirdiği onca evrimi çöpe atarak İslamcı düzenin taşıyıcısı ilan etmek'
Aksi halde aslında ataerkil
doku ve gelenek baskısı gibi kavramların amiyane ifadesi mahalle baskısı bu denli dolaşıma girebilir miydi?
Zaten mahalle baskısı dediğiniz nedir ki?
Toplumsal gruplardan ideolojik yapılara her ataerkil nitelikli geleneksel yapıda âdet ve tutum baskısıdır, aslında mahalle baskısı tabiriyle kastedilen' Bütün sosyal yapılarda âdetler vardır, âdetler baskı yaparlar, tutumlar vardır, tutumlar ortak davranış kalıpları olarak insanlara
model olarak verilirler. Bunlara uyanlar alkışlanır, uymayanlar dışlanır.
Mahalle baskısı elbette var, ama her yerde ve her koşulda var,
toplum olmanın, ideolojilerin olmazsa olmazı olarak var.
Bir ideoloji örneğin, bir toplumun ulaşması gereken ideal
yaşam tarzını ya da düzenini tanımlayan, buraya hangi yollarla gidilmesi gerektiğini söyleyen, bu çerçeve de bireylerin nasıl davranması gerektiğini kodlayan davranış kalıplarını içeren bir bütün demektir.
Bu bütünün o parçanın içindeki insanlara baskı yapmaması söz konusu olabilir mi?
Bu, Marksist ideoloji için de, faşist ideoloji için de, İslamcı ideoloji için de böyledir.
Ama bugün Türkiye'de en çok Kemalist ideoloji için geçerlidir.
Nitekim biz bugün mahalle baskısı tartışmasıyla eğer bir şey tartışıyorsak, Kemalist ideolojinin
ülke, ülke gelenekleri, birey hakları, dahası özgür düşünce üzerindeki baskısını tartışıyoruz. Kemalist mahalle baskısının, insanlara
dindar tutumun, tesettür hakkının, siyasi iktidarın meşru olmadığı yönündeki baskısıyla karşı karşıyayız.
Örneğin tesettürün bir
özgürlük alanı ve hak oluşturması, Kemalist ideolojinin öngördüğü düzenin ve gidişin dışında olduğu oranda yanlış ve tehlikeli ilan edilmekte, bu fikir tehlike-korku-gizli niyet-karanlık gelecek ilişkisi içinde insanlara empoze edilmeye çalışılmaktadır.
Dolayısıyla ortada kaba bir iktidar kavgasının kaba araçları vardır�
İyi niyetten uzak, manipülasyon amaçlı, vahimi insanları aptal yerine koyan ve aptallaştıran bir mekanizma çalışmaktadır.
Nitekim bu korku siyaseti tartışmalarında madalyonun diğer yüzü, düşünce insanlarından
futbol takımları kurma ucuzluğuna kadar uzandı.
Önce kimi yazarlar, örneğin
Hürriyet Gazetesi'nden
Özdemir İnce,
Radikal Gazetesi'nden
Haluk Şahin, yine Hürriyet'ten
Ertuğrul Özkök ilginç bir şekilde eş zamanlı olarak liberal ve demokrat aydınlar konusunu
gündeme getirdiler.
Onlara göre liberal ve demokratlar AK Parti'nin önünü açıyordu. 'Nasıl' sorusunu şöyle yanıtlıyorlardı:
'Siyasal manevra alanlarını genişletmek isteyen İslamcılara kavramsal yol açma hizmeti sunarak. Daha doğrusu, onların yapacakları yolun çalı çırpıdan, engellerden arınmasını sağlayarak... Bu kesimin, başka türlü ifade edildiğinde kimilerine reaksiyoner ve arkaik gelebilecek olan hedeflerinin, '
demokrasi', 'özgürlük', '
insan hakları' gibi daha çağdaş ve evrensel terimlerle ifade edilmesine yardımcı olarak... Sonuçta, o hedeflere meşruiyet ve çağdaşlık aşısı yapılmış oluyor. Liberallerin bunu düşüncelerinin gereği olarak mı, yoksa Kemalist statükodan nefret ettikleri için inadına mı yaptıkları önemli değil. AKP yönetimi bu katkıdan çok yararlanıyor.'
Bu tartışmada, daha doğrusu salvo atışında da hedef aynıydı.
'AK Parti ile ve AK parti seçmeniyle demokrasi konusunda dönemsel bir
ittifak içinde olan demokratları ve liberalleri yıpratmak, mümkünse bu ittifakı ve meşruiyetini bu yolla da zedelemek'
Bu da başka tür bir
psikolojik harekâttır.
Ülkeyi kuşatan büyük iktidar kavgasında bu harekâtla amaç, zemini temizlemek, toplumun tabii gidişini rayından çıkarmak, siyasi iktidarı paylaşarak ve kontrol ederek, kendi ideolojik yaşam alanını korumaktır.
Ama tarihe ve akıntıya karşı
kürek çekilmez.