Kaosa giden yolu
tarif eden krokileri deşifre etmek için biraz hafızamızı yoklamak yeterli aslında.
‘Dört tarafı cephaneliklerle çevrilmiş’ ülkemizin yaşadığı cinayetleri, hukuk ihlallerini,
demokrasi düşmanlığını ‘vatansever ve muteber’ seçkinlerimizin kurguladığını anlamaya mı başlıyoruz? Demek ki ‘ihanetin’ şifreleri çözülüyor, krokiler demokrasi kültürünün gömüldüğü ‘
ölüm tarlalarıyla’ yüzleşmemizi kaçınılmaz kılıyor. Kimler rahatsız oluyor bu yeraltından çıkan kirli tarihten…
Hüsamettin Cindoruk, aynen şöyle duyuruyordu ilk tepkisini(daha doğrusu tehdidini); “ Bazı organları, bunun başında TSK dahil, fazla rahatsız etmemek gerekir. Onları çeşitlendirmeyeceksin. Nolur, darbelere olanak sağlayacak duygusal ve matematiksel bir
takım hareketlere girişmeyin.
Türkiye, ‘genel statükosunu’ değiştirecek sonuçlara sürüklenmesin.”
Darbeye teşebbüs edenleri rahatsız etmeyelim ki ‘genel statüko’ değişmesin!Matematiksel derken herhalde Evinde
arama yapılırken ‘Unutmayın ki ben bu ülkede başsavcılık yaptım’ diyerek eşit ve imtiyazsız vatandaş olmayı hazmedememiş birinin uydurduğu ve hevesle desteklediğiniz 367 rakamını kastetmiyorsunuzdur!Vesayet rejiminin adı ‘genel statükoysa’ rahatsız olmanızın tam sırasıdır.
DEVLET TERÖRÜ VE SÜTÇÜLER!
Hürriyet’in başyazarı ve
CHP ruhunun sözcüsü
Oktay Ekşi,
Ergenekon sürecinde yaşananları ‘devlet terörü’ olarak tanımlayarak Churchıll’e atıfla “ sabaha karşı sütçü tarafından değil polis tarafından (kapısının) çalınacağı korkusuyla yaşayan insanların ülkesinde’ olmanın utancını dile getiriyor.
Ne demişti Churchıll; “ Sabahın köründe alacakaranlıkta kapınız çalındığı zaman,gelenin sütçü olduğundan emin olmanın adıdır demokrasi!”
Oysa aynı yazar AKP’nin
kapatma davasının görüşüldüğü günlerde üst düzey komutanlarla gizli kapaklı toplantılar yaptığı açığa çıkan
Anayasa Mahkemesi üyesini eleştirenlere nasıl da sert çıkmıştı; “…görüyor musunuz rejime karşı yapılan şu komployu? Bu komplocuların hepsini asmalı!Birileri ipin ucunu kaçırdı galiba!” (14 Haziran 2008)
‘Devlet terörü’kavramı
Fransız devriminde bütün muhaliflerini giyotine yollayan radikal jakoben devrimcilerin rejimin adıydı. Başyazarımız şimdi gözaltına alınanların aslında kapıları çalındığında ‘sütçüyü bekledikleri’ gerçeğine inanmamızı bekliyor. Anayasal rejimi değiştirmek,silahlı
örgüt kurmak,sayısız cinayetin faili ve azmettirici olmak suçlarıyla tutuklanan insanlar,elbette henüz sadece zanlı olsalar dahi yakalanan mühimmatlar arasında ‘süt şişeleri’ bulunmuyor! Türkiye’nin dört bir yanından çıkan cephanelikler hem kendilerinin hem de avanelerinin küçümsediği üzere ‘üç beş
bomba’ olarak kaydediliyor. İttihat-Terakki tarzı komitacılıkla , ‘vatanseverliğe’ soyunanlar keşke Churchıll’in kastetiği anlamda ya da
Oktay Ekşi kadar ‘süt meraklısı’ olsalardı!
HEP BERABER KAZANALIM!
CHP lideri
Baykal, artık geri dönüşü olmayan bir yolda ‘cephanelikleri de’ savunan ‘derin
avukat’ olarak siyasi kariyerini tamamlıyor.MHP lideri ilk günlerdeki ikircikli tavrının geçersizliğini anlamış olacak ki ‘ iktidarlar sadece seçimle değişir!” diyerek güvenilirlik tazelemeye çalışıyor.’Muteber’ insanların karalandığı iddiası, ‘
yargıya müdahale’ için Ergenekon korosuna dahil olanların detone seslerine rağmen kamuoyundan kabul görmüyor. İdeolojik sahte tanrıların fiyaskosunu anlatan ‘
İflas Eden Tanrı’adlı kitabında Richard Crossman şöyle diyordu; “ Şeytan da bir zamanlar Cennet’te otururdu,bu yüzden onu daha önce görmemiş olanların ilk görüşte meleklerle karıştırmaları mümkündür.”
Muteberlerin ve vatanseverlerin , suikast listeleri,cephanelikleri ve hamileri açığı çıktıkça, niyetleri de, ‘hukuka’ olan tahammülsüzlükleri de artık deşifre oluyor.Mutlak dokunulmazların ve imtiyazlıların olduğu bir düzenin adı cumhuriyet ya da demokrasi olamaz.Hannah Arendt , totaliter yönetimlerin temel stratejisinin ‘insanı gereksiz kılma eğilimi’ olduğunu vurgulamıştı.Kendi yaşantısını kurgulamaktan,
itiraz ve rızadan yoksun bırakılmış, acizliği ile baş başa kalmaya mahkum insanlar topluluğu olarak tasarlanan, taleplerini ve kimliğini temsilden uzak tutulan, ‘teba’olarak makbul görülen bir
halk tahayyülü Ergenekon’dan sonra ol(a)mayacaktır.
Ergenekon destanının orijinal akışında ‘yeni yurtlar,yeni dostlar arayan’ Türkler dağları
demir eriterek delecek ve çıkışı bulacaktı.Türkiye ise ‘çekirdek devlet’ uzantılarını ve kalıntılarını ‘derin kazarak’ keşfedecek ve
tasfiye edecek.
Unutmayalım ki
İtalya’daki Gladio operasyonunda üç yüzden fazla irili ufaklı cephanelik ele geçirilmişti. ,
Kazılara yeni başladık
Bu daha başlangıç. Ergenekon’un muhafızlığını yaptığı ‘Korku imparatorluğunun’ arkeolojik enkazından ‘sırlı geçmişimizi’ öğreneceğiz.Stalin , ‘Bir kişi ölürse trajedi,kitleler ölürse istatistik olur’ demişti.’Üç beş bomba’ alaycılığıyla bu ‘arınmanın’ motivasyonunu ve inandırıcılığını kırmak isteyenlerin aslında ‘üç beş kişinin ölümünden de’ rahatsızlık duymadıkları anlaşılıyor. Soruşturmayı özel bir grup,adli polis ya da kırk savcı takip etsin itiraz ve iddiası sonuca dahi gelindiğinden duyulan korkudur.
‘
Kurşun atan da yiyen de şereflidir’ sözünün beslediği, onurlandırdığı
Susurluk’tan, statükonun derin seçkinlerini ‘üç beş bomba’ çaresizliğiyle köşeye sıkıştıran Ergenekon sürecine geldik.Faili meçhullerin kanları,
mağdur bir halkın gözyaşıyla beslenmiş, statüko tahakkümünün mirasını simgeleyen ‘asit çukurlarından’,’ölüm kuyularından’,” şerefli cephaneliklerden’ kurtulmanın zamanıdır.Hep beraber kazalım.Kazdıkça dehşetle,inkarla,nefretle yüzleşerek bilinçlenelim.
Hrant Dink’i ve adı bilinmeyen masum diğer mağdurları da gerçekten anmış ve anlamış olacağız.
Artık , demokrasi için kazmayı vuran da şerefli olsun!
Orhan
Oğuz Gürbüz
TARAF GAZETESİ