Ankara küçük bir yer.
Eğer alıcılarınız da açıksa birçok şeyden
erken haberdar olabilirsiniz.
İki hafta önce
Danıştay'ın
katsayı konusunda yeni bir
iptal kararı aldığı bilgisi kulislere düştü.
Açıkçası
gündem Balyoz Darbe Planı ve
Kozmik Oda aramaları olduğu için çok da dikkat çekmedi. Üstelik Danıştay'ın 'kör göze
parmak' olarak yorumlanabilecek böyle bir kararı alabileceğine kimse ihtimal vermiyordu.
Ama 'olmaz' denilen oldu ve Danıştay, YÖK'ün katsayı uygulamasıyla ilgili ikinci
düzenlemesini de iptal etti.
Bu saatten sonra Danıştay'ın katsayı ile ilgili daha önce verdiği ' Bu konuda karar da
yetki de YÖK'tedir' kararının ya da başka bir konuyla ilgili
Diyarbakır Barosu'nun başvurusunu 'barolar avukatlık ve yargı meseleleri hariç başvuru yapamazlar' yönündeki iptalinin bir anlamı yok. Danıştay kendisiyle çelişen kararlar veriyor.
Aslına bakılırsa bu katsayı meselesi tam anlamıyla rejim meselesi olarak başladığı için bugün pedagogların, eğitimcilerin de konuşması anlamsız.
Hatırlatalım. 28
Şubat döneminin fırtınalı günlerinde dönemin
Genelkurmay İkinci Başkanı
Çevik Bir dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz'e bir talimat yazıp imam hatiplerin önünü de kesecek bir düzenleme '
tavsiye' etmişti. Gürüz 'ne kadar da yerinde bir
teklif' demiş olacak ki takip eden ilk YÖK genel kurulunda katsayı kararını aldırmıştı. O yüzden bu konuda ne öğrencilerin ne de eğitimcilerin konuşmasının bir anlamı yok.
Konu siyasallaştı ve siyasilerin çözmesi gerekiyor.
Gelelim Danıştay'ın son kararına. Gerekçe ibretlik denebilir. Danıştay katsayı farkının 'aşılamaz nitelikte' olması gerektiğini söylüyor. Yani
işçiysen işçi kal kardeşim, mühendis olmak senin neyine! demek gibi bir şey.
Kararın gerekçesinde ayrıca eski kat sayının 'yargı kararıyla istikrar kazandığı' vurgulanıyor. Bu karar ne zaman alındı bilinmiyor ama Danıştay'a göre 'yasal değişiklik olmadan katsayı değiştirilemez.'
Ee 'ne güzel
Meclis düzenlemeyi yapsın o zaman' denebilir. Ama kazın ayağı öyle değil. Meclis'in katsayı ile ilgili yapacağı bir düzenleme anında
Anayasa Mahkemesi'ne gider. Bunun için hazır bekleyenler var.
Mahkeme de YÖK'ün yetkisini elinden alacak bir düzenlemeyle sittin sene düzeltilemeyecek bir katsayı adaletsizliğine
imza atar. Buyurun size ikinci bir
türban kararı! Hedefinde bu olduğu konuşuluyor.
Tabi 1.5 milyon öğrencinin ne olacağı, ailelerinin içine düştüğü durum, sanayinin ara
eleman ihtiyacı, yapılan milyonlarca liralık harcama ve oluşan
kaos ortamı herhalde yargı çevrelerinin pek umurunda olmadı.
Peki YÖK ne yapacak? Kaynaklar ' alternatif a, b, c, d hatta z planımız var' denildiğini hatırlatıyor. Yani önümüzdeki birkaç gün içinde yeni bir formül üretilebilir. O da Danıştay'dan
döner mi? Cevap; a) döner, b) kesin döner, c) iptal edilir, d) hepsi!
Kavga kimin işine gelir?
Ufukta
seçim olunca siyasetin gerilmesi az buçuk normal sayılabilir. Sonuçta bu bir
yarış ve erken kalkan yol alır. Fakat tartışmalar çok erken başladı. Ülke bir yıl bu tartışmaları kaldıramaz.
Şöyle ki; her üç muhalefet partisi de partilerinin oy oranlarından memnun. BDP 'mağdur'u oynayıp oy topluyor. MHP ve
CHP de
açılımda yapılan hataların kendilerine oy getirdiğini gördü. Ekonomik
kriz de tuz biber ekince
iktidarı kestirmeden seçime götürmenin hesabını yapıyorlar. Yani Meclis'teki
kavgaların ve ağza alınmayacak hakaretlerin arkasında 'kontrollü gerilim' stratejisi yatıyor.
Hal böyle olunca
AK Parti Meclis'e
Anayasa değişikliği getiremez. 'Açılım ve
ekonomik krizle yıpranmış üzerine Anayasa değişikliği de yapamamış bir AK Parti iktidardan düşer' hesabı var.
Peki iktidar ne yapacak? İktidar partisinde '330 takıntısı' var. Referandum için gerekli 330 oyu bulamama endişesi hükümetin cesaretini kırıyor. Ama Erdoğan'ın '
referandumlara alışmalıyız' sözünü yabana atmamak gerekli. Önümüzdeki günler sürprizlere gebe.
Adem YAVUZ ARSLAN - Bugün