'Karalamalar, tahkirler Hak davasının tecellileridir'

Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerinin biyografilerini kaleme alan yazar İhsan Atasoy, çok önemli açıklamalarda bulundu.

'Karalamalar, tahkirler Hak davasının tecellileridir'

Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerinin biyografilerini kaleme alan yazar İhsan Atasoy, Asr-ı Saadet’ten günümüze karalama ve hakaretlerin Hak davasının göstergesi olduğunu söyledi. Atasoy, yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından Hizmet Hareketi ve Fethullah Gülen Hocaefendi’ye yönelik hakaretleri, ‘talihsiz bir yaklaşım’ olarak niteledi.

İhsan Atasoy, Bediüzzaman’ın en yakınındaki talebelerinin hayatlarını yazdığı biyografilerin hikayesini birinci ağızdan yazdı. Güncel konulara da değinen Atasoy, Müslümanların günümüzde en büyük imtihanının ‘nefis, benlik ve enaniyet’ olduğunu belirtti. Yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının ardından yaşanan gelişmeleri değerlendiren Atasoy, Hizmet Hareketi ve Fethullah Gülen Hocaefendi’ye yönelik ‘örgüt’, ‘haşhaşi’ gibi benzetmeleri nasıl bulduğu yönündeki soruya, “Talihsiz bir yaklaşım, çok ıstırap duyduğumuz bir süreç maalesef.” diye cevap verdi.

TOPYEKÜN BİR KARALAMAYA GİRİLDİ

Türkiye’de 10 yılda bir ihtilal yapan zihniyetin başarılı olamayınca B planını devreye soktuğunu dile getiren Atasoy, Cemaat’i ve partiyi bitirme diye önceden seslendirilen planın çok sistemli bir şekilde uygulanıp iki kitleyi birbirine düşürerek bir çıkmazın içine aldığını ifade etti. Atasoy sözlerin şöyle sürdürdü: “Buradan itidal ile çıkılabilirdi, bu oyuna bu kadar dalmamak gerekirdi. Cemaat’in medyasını ben ilk zamanlar mübalağalı buluyordum, daha dengeli gidilmesi gerektiğine inanıyordum. Haklı olabilirsiniz ama haklı olmak yetmez, haklı yoldan müdafaanızı yapmanız gerekir.

Üstad’ın Menderes’e yazdığı Emirdağ Lahikası’ndaki mektuplarda üzerinde en çok durduğu bir husus var. Kur’an-ı Kerim’in bir esas kanunu var. Birinin hatası ile başkası mesul olmaz. Bunu Menderes’e yazıyor, demek ki tamamen kendi partisini esas alarak diğerlerine yan bakma, onları saf dışı etme gibi yaklaşımlar olmuş. Bu yüzden Üstad, Menderes’e diyor ki: “Birinin hatası ile diğeri mesul olmaz. Bu kuralı bozma. Kuran’ın düsturudur. Bu bozularsa orada düşmanlıkları yayarsın, Fransız İhtilali’ni hazırlayan fitne tohumlarını bu vatana ekmeye neden olabilir.” diyor. Bu kadar büyük bir Hizmet Hareketi’nin bu kadar güzel işleri varken, hepsini birden istisna etmeden karalamanın, çürütmenin, hatta yok etmeye çalışmanın bu kuralla bağdaşmadığını söyledim. Mesela deseydi ki Sayın Başbakan, ‘Hocaefendi’yi ve cemaatin öz kitlesini bir tarafa bırakıyorum. Devletin içine sızmış, ya o cemaatin adını kullanarak, ondan değil ama ondan görünerek veya bir başka şekliyle bu işe karışmış olanlarla mücadele edeceğim.’ Bunu takdir eder alkışlardım ama maalesef topyekûn bir karalamaya girildi. Ben bunu tasvip etmediğimi söyledim. Bu yanlıştır. Üstad, bunun için ‘hakiki irtica budur’ diyor.”

SUNGUR AĞABEY, HOCAEFENDİ İÇİN “RİSALE-İ NUR AĞACININ BİR DALIDIR” DEMİŞTİ

Mustafa Sungur, Zübeyir Gündüzalp, Ali İhsan Tola, Bekir Berk gibi Bediüzzaman’ın talebelerinin Fethullah Gülen Hocaefendi hakkındaki değerlendirmeleri sorulan Atasoy, “Sungur Abi’nin çok var mesela… Hocaefendi söz konusu olduğu zaman şunu söylerdi; ‘Risale-i Nur ağacının bir dalıdır’ Bunu çok duydum. Hatta birisi Hocaefendi’yi tenkit ettiği zaman çok kızmıştı ona, ‘Ne yani sen mi Nurcusun, kamyonlarla Risale-i Nur’u dünyaya dağıtan mı?... Kaç kişiye verdin sen? dedi ve susturdu. 

Sungur Abi öyleydi, bu sadeleştirmeden dolayı biraz kırgındı. Zübeyir Abi’nin de Hocaefendi ile hatıraları olduğunu zaten Küçük Dünyam kitabında anlatıyor kendisi. Rahmetli Bekir Abi’yi (Berk) hatırlıyorum. Hocaefendi ile İzmir mahkemesinde bulunmuşlar. Oradan çıkarken ‘benim İzmir’de bu hapiste bulunmamın en büyük kazanımı Hocaefendi’yi yakından tanımam olmuştur’ demişti. İstanbul’da meslek gerginliklerinin olduğu bir dönemde Hocaefendi ile ilgili ‘İzmir mahkemesinde niye müdafaa etmedi, niçin konuşmadı?’ serzenişte bulunan bir kardeşe, ‘sus kardeşim! Orada o kürsü benim kürsümdü. Konuşmak benim vazifemdi. Ben bu işin hukukunu biliyordum. Hocaefendi ve diğerleri konunum uzmanı olmam sebebiyle bizi tevkil ettiler orada. Bizi vazifelendirdiler, ben konuştum. İlla onlardan konuşma beklemek doğru olmaz, orası boy gösterme yeri değildi’ dedi.”

CİHAN

<< Önceki Haber 'Karalamalar, tahkirler Hak davasının tecellileridir' Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER