Samanyoluhaber.com yazarı Aydoğan Vatandaş son yazısında bu konuya temas edip, Amerika’da siyasetçilerin topladığı bağışların son derece yasal olduğunu ve seçim çalışmalarında kullanıldığını belirtti. Paranın kaynağı açık olduğunu, herhangi bir ihale karşılığında, ilgili siyasetçiye kapalı yöntemlerle verilmediğini belirten Vatandaş, "Dolayısıyla, Amerika’da siyasetçilere seçim kampanyalarında kullanılmak üzere yapılan bağışlarla, tamamen devlet rantından elde edilen, bir başka deyişle ihale karşılığı alınan bağışlar -ki bunun Türkçe’deki karşılığı rüşvettir- kıyaslanamaz." ifadelerini kullandı.
"Türkiye’deki bazı dostlarımız Amerika’daki Türk toplumunun önde gelen iş adamlarının Amerikalı siyasetçilere çeşitli zamanlarda yaptıkları bağışları dillerine dolamışlar. Yapılan sanki suçmuş gibi bu bağışları yapan iş adamlarının isimlerini yayınlamışlar." diyen yazar, "Oysa bu haberleri yapanlar da çok iyi bilmektedirler ki, bu bağış kampanyaları, Amerika’da Konsolosluk ve Büyükelçilik yapan Dış işleri personelinin en önemli gündem maddeleri arasındadır ve sıklıkla Türk-Amerikan toplumunun önde gelen isimlerini bu konuda cesaretlendirirler ve hatta bazı adayların maddi açıdan desteklenmesi için bizzat ricacı olurlar." şeklinde konuştu..
Amerika’da Türk-Amerikan toplumun Amerikalı siyasetçilere yaptıkları bağışlar eğer kayda değer boyuttaysa, bunun kınanacak bir durum değil aksine övünülecek bir durum olduğunun altını çizdi..
İşte Aydoğan Vatandaş'ın yazısı:
Amerika Birleşik Devletleri’nde İngilizce’de ‘fundraising’ denilen ‘bir organizasyon ya da kampanya için finansal kaynak toplama’ olayı siyasal sistemin işlemesinde çok büyük rol oynar.
Bir adayın yüklü miktarda bağış toplamadan amaçlarına ulaşması neredeyse imkansızdır. Buradan en çok para toplayan ve harcayan adayın en çok oyu alacağı çıkartılamaz kuşkusuz ancak 2004 seçimlerinde Temsilciler Meclisinin yüzde 95’i, Senato’nun da yüzde 91’i kampanyalarında en çok harcamayı yapan adaylardan oluşmuştur. Dolayısıyla Amerika’da adaylar sadece seçim kazanmak için mücadele etmezler, aynı zamanda seçim kampanyalarında kullanılacak finansmanı bulma konusundaki kabiliyetleri de sınanır.
Adaylar farklı şekillerde para toplayabilirler. Bilboard duyuruları, broşürler, mektuplar en klasik para isteme yöntemleri olarak bilinirler. TV ve gazete reklamları da bağış toplamada kullanılan araçlardır ancak biraz pahalıdır. Bir başka yöntem ise zengin bağışçılardan oluşan bir topluluğa yönelik gerçekleştirilen yemekli toplantılarda yapılan bağışlardır ve bu Amerika’da oldukça yaygındır. Bu bağışçılar adayın siyasi projeksiyonuna, dünya görüşüne destek olmak için bağış yapabileceği gibi, günün birinde ihtiyaç duyulması durumunda kendisi ya da temsil ettiği kuruluş için iyi bir kaç şey söylemesi ümidiyle de bu bağışı yapabilir ve bu Amerika Birleşik Devletleri’nde tamamen yasaldır. Yeter ki, her şey açık olsun ve paranın kaynağı belli olsun.
Bu bağlamda, Türkiye’deki bazı dostlarımız Amerika’daki Türk toplumunun önde gelen iş adamlarının Amerikalı siyasetçilere çeşitli zamanlarda yaptıkları bağışları dillerine dolamışlar. Yapılan sanki suçmuş gibi bu bağışları yapan iş adamlarının isimlerini yayınlamışlar.
Oysa bu haberleri yapanlar da çok iyi bilmektedirler ki, bu bağış kampanyaları, Amerika’da Konsolosluk ve Büyükelçilik yapan Dış işleri personelinin en önemli gündem maddeleri arasındadır ve sıklıkla Türk-Amerikan toplumunun önde gelen isimlerini bu konuda cesaretlendirirler ve hatta bazı adayların maddi açıdan desteklenmesi için bizzat ricacı olurlar.
Hal böyleyken, Amerika’da Türk-Amerikan toplumun Amerikalı siyasetçilere yaptıkları bağışlar eğer kayda değer boyuttaysa, bu kınanacak bir durum değil aksine övünülecek bir durumdur.
Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde bir Türk lobisi oluştuysa bu Türkiye için çok büyük bir kazanımdır, her ne kadar AKP Hükümeti bundan şimdilerde büyük rahatsızlık duyuyor olsa da.
Amerika’da siyasetçilerin topladığı bağışlar seçim çalışmalarında kullanılır. Paranın kaynağı açıktır, herhangi bir ihale karşılığında, ilgili siyasetçiye kapalı yöntemlerle verilmez. Dolayısıyla, Amerika’da siyasetçilere seçim kampanyalarında kullanılmak üzere yapılan bağışlarla, tamamen devlet rantından elde edilen, bir başka deyişle ihale karşılığı alınan bağışlar -ki bunun Türkçe’deki karşılığı rüşvettir- kıyaslanamaz.
Diğer taraftan, Amerika’da siyasi kampanyalara bağış yapabilmek için Amerikan vatandaşı ya da ‘Green Card’ sahibi olma şartı getirilmiştir.
Amerika’da bu tür bağışlarda bulunan Türk asıllı iş adamları Amerikan vatandaşıdır ve Amerikan toplumunun parçasıdır.
Amerika bu işler o kadar kolaydır ki çocuklar bile bu faaliyetleri yürütebilir.
Grand Junction Colorado’dan Lily Thorpe isimli on yaşındaki küçük bir kız, Başkan Bush’un “Yasanın Erişmediği Hiçbir Çocuk Kalmayacak” isimli etkili ama tartışmalı eğitim paketi için fon bulamamasını sorun edip, “Çocuk Kampanyası” ismiyle kendi siyasî faaliyet komitesini kurmuştu. Yine, Massachusetts Üniversitesi’nden bir öğrenci de sağlık sigortası kriziyle ilgili bir dersten sonra hızını alamayıp gidip kendi kampanyasını kurmuştu.
Velhasıl, Kaliforniya Eyalet Meclisi eski sözcüsü Jess Unruh’un da bir defasında dediği gibi “Para siyasetin anne sütüdür.”
Yeter ki meşru ve açık olsun!