Evren santim santim genişliyor, hayatınız daha bir çeşitlilik kazanıyor; ama adım adım takip ediliyorsunuz!
Peki ne yapacağız? Paronayak olmanın dışındaki çareleri merak edenler için... Markette hangi şampuanın saçınıza daha uygun olduğunu seçmeye çalışırken bir an sizin seçiminizi (merakla!) takip eden
kamerayla göz göze geliyorsunuz, hemen hafif mahcup bir edayla başınızı ters tarafa çevirip kamerayı görmemezlikten geliyor; ama bir taraftan da kararsızlığınızı
ekran karşısındakilere malzeme yapmamak için seçiminizi çabuklaştırıyorsunuz, atıp sepete çıkıyorsunuz.
Bilgisayarınızın karşısında, internet dünyasında, amazon.com sularında hangi kitabı alsam diye dolanıp dururken, kitap tanıtımlarını okurken birden gözünüzün önüne gelen bir kitabın reklamı ne hikmetse tam da aradığınız türde oluyor! Önce şaşırıyorsunuz, sonra arkanızı dönüp ekranınızı izleyen başka kimse var mı diye bakıyor, olmadığını görünce de hafif hafif tüylerinizin dikenlenmeye başladığını fark ediyorsunuz. “Nasıl yani?!” diye düşünürken gazetede okuduğunuz haberi hatırlıyorsunuz: Web sitelerinin arkasında bastığınız her tuşu, girdiğiniz her sayfayı takip eden ve buna göre tam da sizin için tasarlanmış reklamları seçip kalenize şutlayan bir
elektronik sistem olduğunu fark edip kendince sörfleme keyfinizden vazgeçiyorsunuz.
Polisin Mobese sistemi sayesinde şehri adım adım izlediğini bilmeniz, x-ray cihazlarından geçerken en özel eşyalarınızın bile içlerinin güvenlik memurunuzla aranızda sır olarak kalmasını umut etmeniz, yurtdışına gittiğinizde uçağınızdan inip vize işlemlerinizi hallettikten hemen sonra telefonunuza düşen “yurtdışında daha ucuza konuşmak için bla bla bla” SMS’ini okumanız ve ister istemez “burada da mı!” refleksiniz, şirketinizde IT departmanınızın girdiğiniz web sitelerini bütün kurumsal şirketlerde olduğu gibi yöneticinize raporlamakla sorumlu olduğunu öğrenmeniz, TV’nize reytingölçer cihazların t
akılarak izlediğiniz kanalları sizinle birlikte üçüncü gözlerin de izlemesi, siz ekranı izlerken ekranında sizi izlemesi ve odanın bir anda kalabalıklaşması, vb. yüzlercesi.
Evren cm cm genişliyor, hayatınız daha bir çeşitlilik kazanıyor; ama Sherlock Holmes keyfiyetinde birileri bu genişlik içindeki sizi adım adım takip ediyor!
“Enemy of the State” filminden hatırlayın “Ne kadar çok teknoloji kullanırsan o kadar kolay izlenirsin!” diyordu eski ABD güvenlik uzmanı. Bilmiyoruz filmdeki gibi gerçekten uydularla da takip ediliyor muyuz; ama korkmadan da edemiyoruz. Bütün bunlar 21. yüzyılın insanını suni şizofrenlere çevirmektedir. Şizofrenlerin her an izleniyorum duygusunu ve bu konuda akıl almaz zekâ düzeyi içeren (şizofrenlerin zekâ düzeyi ortalamanın her zaman üstünde olmuştur) senaryolarını birileri duymuş olacak ki aynı senaryoları her birimiz için ayrı ayrı yazdılar ve uygulamaya koydular.
Bu takip için iyi bir sebepleri vardı elbet: Daha nitelikli
hizmet sunmak, daha güvenli
toplum, vs. Doğru belki; ama size ait alanın sıfırlanmasının
psikolojik dünyanızdaki vahim sonuçları hakkında fikri olan var mı o tarafta?
Vicdanların yerini çoktan kameralar aldı
İnsan bünyesine yerleştirilmiş iç görü ve iç muhakeme mekanizması işlevi gören en az Plis Mobese sistemi kadar etkili bir mekanizma vardır: Vicdan. Davranışlarımızın analitik ve etik çözümlemesini çoğu zaman onun ekseninde yaparız. Lakin onun dört bir taraftan kuşatılması ve iş göreceği bir alan kalmaması onun işlevselliğini yok etmektedir. “Kullanılmayan şey işlevini yitirir ve adım adım yok olur” istisnası pek az olan bir kaidedir. Evrim teorisi bu kaidenin aşırı bir zorlamasıyla tuhaf noktalara varıp kendini yok etse de, bu kaide hâlâ ayaktadır.
Vicdanınıza gerek kalmayacak derecede yakından izlenirseniz, şahdamarınızla aranızdakinden daha yakına girilmeye çalışılırsa bünyeniz vicdan adındaki sihirli gücü pasifize edecektir. Hatta din neredeyse tamamıyla onun üzerinde inşa olurken, temel hedefi vicdanın kaslarını güçlendirmekken; kameralar onun üzerinden silindir gibi geçecektir. Zayıflayan vicdan kasları da kamera başka tarafa baktığı an bambaşka şeyler yapacaktır. (Daha yeni ABD’de elektriklerin kesildiği birkaç saat içinde
gasp,
tecavüz, vb. suç rakamlarının normal zamanın astronomik düzeyde üstüne çıkması da bundan sebeptir.)
Kameralar vicdandan başka şeylere de dokunmaktadır. Bizim her birimizin toplum içinde ister istemez edindiği bir rol-
model vardır. Bu rolü toplum vitrininde sahneler ve mümkün olduğunca tutarlı olmaya çalışırız. Toplum içinde var olmak ve bir sosyal rolü istikrarla temsil etmek için oldukça özenli davranırız. İnsanların yanında bir başka duruşumuz vardır, yüzde yüz kendimiz değilizdir. Bunun adı kişiliksizlik ya da çift kişiliklilik gibi bir şey değildir. Bu, insana ait
doğal bir
yaşam tarzıdır.
Ve bazen gemiyi kızağa çekip dinlemek ve dinlenmek isteriz. Kostümlerimizi çıkarıp, yüzde yüz kendimiz olmak isteriz. Bütün sosyal rollerimizi unutup içsel denklemlerimizi kurmak, kişiliğimizin mutfağına girmek, tencereye bir göz atmak isteriz. Ancak kameralar sizin bu denklemleri kurmanıza, rol-modelinizden birkaç saatliğine bile uzaklaşmanıza pek izin vermez. Bu da sizin toplumsal bir kişilik geliştirip topluma yansımaktan kendi kendinize aynalanmayı unutmanız gibi vahim bir sonucu doğurur.
Barkodunuzu görebilir miyim?
Ayrıca; yakından izleniyor olmak anneniz, arkadaşınız, eşiniz tarafından bile olsa sizi huzursuz eden, özgüveninizi zedeleyen bir ruhsal
taciz içerir. Değil ki izleyen hayatınızda görmediğiniz amcalar olsun ve size potansiyel suçlu gözüyle bakılsın. (Bir dönemin dünya çapındaki önemli
tartışma konusuydu: Polisin suçlu-suçsuz herkesin
parmak izlerini alıp arşivine koymak istemesi işin içinde huzursuz edici tuhaf bir tacizi barındırdığından yerden yere vurulmuştu.) Satın aldığımız ürünler gibi barkodlanıp adım adım takip edilmek de işte bu çağın menüsündeki yeni ve tatsız psikolojik ikramlardan biri.
ZAMAN/GENÇLİK