Kahreden aşağılanma zevki...

Kuzey Irak'tan çekilmeyi ille de ABD'nin siyasi baskısı ile açıklama şehveti, kahreden bir aşağılanma zevki... Ömer Lütfi Mete yazdı...

Kahreden  aşağılanma zevki...

Aşağılanma zevki Kuzey Irak'tan çekilmeyi ille de ABD'nin siyasi baskısı ile açıklama şehveti, kahreden bir aşağılanma zevki... İktidara yakın olanlar hariç medya bu 'kendine eziyetçi' (=mazoşist) zevk bahsinde öncü... Muhalefet iştahlı... İktidar partisine oy vereni ve vermeyeni ile halkımız da 'hakiki onur duygusu' açısından törpülenmişliğin etkisiyle maalesef Türkiye'yi manda saymaya teşne... ABD resmen 'Bizim etkimizle olmadı' derken bu çevreler neredeyse 'Hayır, sen bastırdın, hükümetimiz ve ordumuz da hemen çekildi' diye itiraz ediyor! Tamam; bütün devletler yalancı, ABD en büyük yalancı... Yine de kendi irademizle çekildiğimize inanmak, tersinden daha az zararlı! Bu yapılan ise, aşağılanmışlığı kanıtlamak için yarışa girmek! Kan tükürüp 'Kızılcık şerbeti içtim' deme alışkanlığındaki bir toplumda 'kendine eziyetçi' bir damar bulunduğu muhakkak. İnsanın mayasında var olan her arızanın, milletin geliştirdiği kültürde de tezahür etmesi doğal. Mesele, milletlere öncülük etme mevkiindeki şahsiyetlerin, birey ve toplum adına kusursuz haysiyet duyarlılığı sergileyebilmesinde... Tabii ki bu duyarlılık, nutuk günlerinde sergilenen kof böbürlenmeler sayesinde sağlanabilecek bir özellik değildir. Sadece tarihi övmek ve milleti yüceltmekle insanımızı, kendi kendisiyle barışık ve onurlu kılamayız. Aksine bu türden nutukların çoğalıp sıklaşması, milli onurun içini boşaltır, aşağılık duygusunun üstüne kof bir büyüklük boyası geçirir. Milli gurur, çok etkili bir ilaç olarak ancak hassas miktarlarda ve hassas zamanlama ile ehil ellerle zerk edilmelidir. Bu ilacın fazlasının öldürücü etki yapabileceği, özellikle de ehliyetsizlerin dilinden yaman bir zehre dönüşebileceği açıktır. Kendi onuruna düşkünlük ve haysiyetçilik lafta değil davranışlarda, özellikle de başkalarının önünde sergilenecek dolu, dingin ve vakur duruşlarda örnekleşebilir, halkın kendine eziyetçi damarındaki tıkanıklığı giderebilir. Haysiyet duyarlılığı gelişmemiş önder, toplumuna farkında bile olmadan aşağılık duygusu aşılar. Buna karşılık milli varlığının temel taşları söz konusu olduğunda tavizsiz bir duyarlılık sergileyebilen yetkin ve şahsiyetli önderler, toplumlarına kendileriyle barışık helâl bir gurur yaşatabilirler... Toplumuna aşağılanmacılığı telkin edece yönetici türü ile haysiyet duyarlılığını geliştirecek devlet adamını mukayese için örnekler bol: De Gaulle, ABD Başkanı ile görüşürken, muhatabının konuşmasını çok iyi anladığı halde Fransızca'ya tercüme edilmesini beklemeden tek kelime etmez. 'Sizin dilinizi biliyorum, tercümeye gerek yok, buyurun cevabımı da sizin dilinizden veriyorum' demeye tenezzül etmez, aksine böyle bir tavrı Fransızlığa hakaret sayar. Bizde ise Ecevit'in muhatabı ile çok iyi Amerikanca konuşabilmesini marifet sayanlar ve övünenler boldur. Bayar'ın 'Türkiye'yi küçük Amerika yapacağız' deyişindeki aşağılık duygusunu da sorgulayan çıkmaz pek. Böylece nereye varırız? Vaktiyle ahalinin mayışarak dinlediği arabesk şarkıların ufuksuzluğuna gömülür, azami büyüklük algımızı bile gezegenin boyutlarına hapsederiz: 'Derdim dünyadan da büyük...' Vah vah vah... ÖMER LÜTFİ METE/BUGÜN
<< Önceki Haber Kahreden aşağılanma zevki... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER