'Kabataş hadisesi'yle toplumun nasıl kandırıldığını analiz etti

Ülke olarak yaşadığımız çalkantılı süreçte insanları en çok mağdur eden iftiraların havada uçuşması.

'Kabataş hadisesi'yle toplumun nasıl kandırıldığını analiz etti

'Nereden bilebilirdik aldandık' sözü son 2 yıldır özellikle 'Kabataş Hadisesi'yle aldatılan kitlelelerin sıklıkla kullandığı ve neredeyse siyasi anlam içeren bir vecize halini aldı. Öyle görünüyor ki önümüzdeki süreçte bu sözü henüz bilmeyen fakat tekrarlaması muhtemel büyük bir kitle mevcut. Samanyoluhaber.com yazarlarından Eyüp Ensar Uğur konuyla ilgili "Kabataş" için dilediğim özür başlıklı bir makale kaleme aldı.

İşte Uğur'un o yazısı:


“Kabataş olayı” mevzu edildiği günlerde, eşime hadisenin ne kadar korkunç olduğundan dem vurduğumda; o bana,” sen bu anlatılana inandın öyle mi?” diye cevap verince ona kızmıştım.

Aradan onca zaman geçmesine rağmen birçok yazarın, izledim dediği görüntüler bir türlü ortaya çıkmadı. Ve sonrada bebeğiyle birlikte tacize uğradığı iddia edilen o başörtülü bayanın Kabataş’a geldiği ama anormal hiçbir şeyin yaşanmadığını gösteren görüntüler medyaya düştü.

Evet Eşim haklı çıkmıştı.. Kendisi de başörtülüydü. O da zamanında türban yasağından dolayı çok sıkıntı çekmişti. Hem de başörtüsü yasağının üniversitelerde yaygınlaşmadığı bir dönemde, İstanbul Üniversitesi meslek Yüksek okulundaki yasaktan dolayı bir buçuk yıl kaybetmişti, başörtüsü konusunda siyasilerin birinci önceliğinin bu yasağı kaldırmak olmadığını yaşadıkları ile tecrübe etmişti.

Ona, “Kabataş Olayı’nın yalan olduğunu nasıl bildin?” diye sorduğumda;

 “Öyle şeyler anlatılıyor ki anneye tekmeler atılıp, üzerine idrar yapılıyor, bebeğinin de yüzü çiziliyor... Vicdan varsa, buna inanmak mümkün değil. Hadi vicdanı da bir kenara koyalım, İstanbul’un geç vakte kadar yoğun kalabalığı olan bir yerinde o derece ses getirecek bir hadise oluyor ve kadın gazeteye konuşana kadar hiç kimse bunu bilmiyor ve hiçbir şekilde bahis olmuyor.... akıl, izan var yahu !...”dedi
.

Kendisinden özrümü sosyal medya üzerinden yaptım. Şimdi de bunu burada yeniden ikrar ediyorum.

Hadi nefis taşıdığımızdan dolayı yanılgı sebebimi biraz savunayım.

O dönem itibariyle gezi olayları mecrasından çıkmış, şiddet görüntüleri ekranları işgal ediyordu. Ve bu da bir yana İslami söylem sahiplerinin bu derece bir seviyesizliğe başvuracağına nasıl bilebilirdim.
Laik siyasilerin manipülatif haberlere sık başvurmasına alışıktık. Mesela bu konuda ilk aklıma gelen ramazan ayında oruç tutmayanların uğradığı saldırı haberleri..
Laik kesimin korkusu hep bu tip haberlerle canlı tutuluyor, o kesime hitap eden siyasiler,“ne olursa olsun bana razı olmalısınız, yoksa bunlar hayat tarzınıza dahi karışırlar..” düşüncesini canlı tutuyordu. Ama dini referanslara önem veren insanların fitneyi uyandıracak böyle bir metodu uygulayabileceğine asla ihtimal veremezdim.

Ben de lise yıllarımda siyasal İslam’a inanmış ve bir derecede bu düşünceyle koşturmuştum. Orada İslam’ın, insanın iç dünyasını olgunluğa ulaştıran ahlaki prensiplerine çok vurgu yapılmazdı. Bir numaralı düşmanımız aynı zamanda davamızın da motive kaynağı olan ülke içi ve dışındaki İslam düşmanlarıydı. “Asıl düşmanımız nefislerimizdir” hakikati tozlu raflardaydı. Bir Müslüman, Dünyevi meşgaleler karşısında seküler bir mantıkla değil İslamın prensiplerini baz alarak hareket etmeli.

Peygamber Efendimiz’in hayatının her sayfasına satır satır baksak; olmayan hadiseleri olmuş gibi gösterdiğine rastlamıyoruz, hiçbir somut delili olmayan iddialarla kimseyi itham ettiğini de.. Ama O’na(SAV) savaş açan Ebu Cehillerin, Ebu Leheplerin bu yola sıkça tevessül ettiğini sadece siyerden değil Kur’an’dan da öğreniyoruz.

Yani bugün Hükümet destekli medya, Hizmet Hareketine yönelik yalan haberleri ile Peygamber Efendimiz’e muarız olanların yaptıkları paralellik arz ediyor.

Cemaat tarafından cumhurbaşkanının kızına suikast planlanması, muhalefet partisi yöneticilerinin santaj amaçlı kullanmak için uygunsuz görüntülerinin çektikleri” haberleri iddia şeklinde de sunulmayıp, kesin bilgi olarak haber yapılıyor..

İnanın gece vakti manşetten verilenleri okuduğumda tüylerim diken diken oldu, adeta dondum. Bu hâl sırasındaki düşüncelerim beni bugünden geçmişe götürünce de kendimi tutamayıp ağlamaya başladım.

Kim derdi ki bir zamanlar kendilerini uykularından eden, her bir nimetten lezzet alamaz hale getiren insafsız iftiralara bir gün kendileri de tevessül edecekler...

İnsanın midesini bulandıran pişkinliklerinin yanında basit, çelişkili ve her yönüyle akılla alay eden iftiralara pervasızca başvurmaları ile belli ki, halkı her türlü kurguya inandırabileceklerini düşünüyorlar.

Belediye ve devlete ait birçok kurum ve sosyal tesiste, devletin ulaşım araçlarında; ortaya attıkları iftiralara cevap veren medyaya akreditasyon uyguluyorlar. Böylece havuz medyasının gerçekmiş gibi anlattıklarının temelsiz olduğu ve basit yalanlar içerdiğinin anlaşılması engelleniyor. Haklarında suçlamalar yaptığı kesimin cevaplarını bile halk tarafından duyulmasını, okunmasını istemiyorlar.

Çelişkilerini vurgulayacak sorulardan kaçınan, dolayısıyla muhalif bir gazetecinin karşısına dahi çıkamayan insanın başında olduğu bir tertip bu.

İktidar imkanlarıyla desteklenen onca televizyon ve gazeteye rağmen sosyal medyaya yasak getirilmeye çalışılması da bu kâbil anlayışın ürünü.

Haklıysam, tüm dünya suçlasa gamım olmaz, yeter ki cevap hakkım olsun. Ancak suçluysam, cürmüme ait en ufak bir bahis yapılmasına tahammül edemem, hatta şakasına bile.
.
Bugün internet kullanmayan, sosyal medya nedir bilmeyenlere, manşetten okuduklarının yalan olduğunu nasıl anlatılabilirsiniz. “Cemaatçi yazarla CHP’li yönetici internet üzerinden görüşmüşler, Pensilvanyalı Hoca, Cumhurbaşkanımızın kızını öldürtecekmiş bak belgesi de yayınlandı..” diyen insanımıza; “ Amca bu haberler bir palavra, bir defa bahsedilen görüşmenin içeriğinin basitliğinin yanında, twitterin her bir mesajı 140 karâkter olmalı halbuki bahsedilen konuşmalar bir çok defa bu sınırı aşıyor, hem o iki hesapta o gece açılmış..”” desem ne derece anlayabilirler.

Ey bir zamanlar gönül verdiğim yolun yolcuları!, sizler onca insanı vebale sokan neler çevirdiniz ki bu derece iftiralara, kumpaslara ihtiyacınız oluyor.

Ya inançlı, âkil ve dürüst adamlar bildiğim aydın ve yazarlar; sizlere cezbedici neler sundular ki bu korkunç ve merhametsiz suçlamalara ses çıkaramıyorsunuz?.

Hele onlardan bir tanesi var ki, “ahir zamanda bozulmayan bi ak sakallı dedeler kaldı” düşüncemi dumura uğrattı. Şu an iyi maaş getiren yazılar yazma çabasında. Ömrünün çoğunu bitirmiş olmasına rağmen bu insafsızlığa yanlış dahi diyemiyor.

Hadi her şeye rağmen gerçekleri idrak edemeyenleri anlamaya çalışalım.

Epey bir zamandır, insanımız düşük profilli ve laik kimlikli liderlerden dolayı muzdaripti, sonunda çok çalışkan hem de İslami hassasiyete sahip olan bir lidere kavuşmuş olduklarına inanıyor ve de seviniyorlardı.

Hayalleri sükut ettirecek bir gerçeğe inanmak hiç te kolay değil biliyorum. Zira bunu Hizmet Hareketi’ndekiler ciddi bir şekilde yaşadı. Uğrunda canlarını verebilecekleri kişinin arka yüzüne şahit olmaları onlar için çok sarsıcı bir travmaydı.

Bir genç kızın, yüzüne hep iltifatlar eden aşığının aslında kendisinden istifade dışında bir niyeti olmadığını, meramına ulaştıktan sonra da kendisinden kurtulmaya çalıştığını öğrenmesi gibi bir şey bu.

Görüldüğünden farklı yüzü olanlar gerçek yüzlerini arada bir ele verse de duygusal hâl bunları örtüyor, ikazlara kulak kapatıyor. Bu sebeple, sadece Kabataş iftirası bile tiyneti, tüm çıplaklığıyla ele verdiği halde bu durum milyonlar tarafından inanılmak istenmedi. Bunun üzerine bu ucuz iftiranın sahipleri, ellerindeki imkanların gücüyle yalan kurguların dozunu iyice artırdılar.

O hızla öyle senaryolar manşetten atılmaya başladı ki, benim için bundan sonrası ne şok olma ne de ağlama hali, artık acıyla gülme vakti... Sizlere de tavsiyem yaslanın bir kenara, onları ancak gülmek için seyredin.. Ve Allah’a da doyasıya şükredin.."

SAMANYOLUHABER.COM
<< Önceki Haber 'Kabataş hadisesi'yle toplumun nasıl kandırıldığını... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER