•
Diyarbakır'da polis ve
jandarma artık galoşla evleri arıyor. Önemli olan galoş değil, önemli olan karşımızdaki insanın ne kadar değerli olduğunun bizim tarafımızdan da biliniyor olması
•
Polis İmdat'a ihbar dört kat arttı. İnsanlar mahallesindeki sorunda polisi yardıma çağırıyor artık. Bu ne demektir? 'Polis çağırdığımda geliyor ve beni değil, olayı sorguluyor' diye düşünüyorlar
• AB standardında demokrasiye sahip olursa
Türkiye, bu
bölgede vatandaşın yüzde 90'ının sorunlarını çözer. Siyasetçilerinkini çözmeyebilir, zira kendilerine pozisyon edinmek istiyor onlar
Türkiye kritik bir dönemece giriyor. Önümüzde cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler var. İki seçimden önce de provokasyonlar bekleniyor. Siz en hassas kentlerimizden biri olan Diyarbakır'ın valisisiniz. Seçimler için özel bir hazırlığınız var mı?
Burası her zaman kritik bir yerdir. Terör olaylarının hâlâ devam ediyor olması da burayı sürekli özel bir yer haline getiriyor. Ve biz de elbette önlemlerimizi alıyoruz.
Siz bu tür provokasyonlar bekliyor musunuz?
Her zaman böyle provokasyonlar olabilir ve olabiliyor. Bir yılda on iki olayı,
bomba patlamadan yakaladık biz. Ayrıntı vermek amaçlamadığımız sonuçlar
doğurabileceğinden, takdir edersiniz ki daha fazla konuşamam.
PKK, yollara mayın gömüp askerleri öldürüyor. Üç genci öldürmekle herhangi bir sosyal ya da siyasi sorunu çözme ihtimali yok. Niye ortamı gerecek bu tür eylemler yapıyor PKK? Ne amaçlıyor?
Zaten
terör bir sorun çözme yöntemi değildir. Terör, sorunları ağırlaştırma, insanları tehdit etme yöntemidir. PKK'nın şu anda amaçladığı şey, tamamen kendi varlığını sürdürebilmektir. O noktaya geldi. Kendisi için çözüm üretmek için hareket ediyor şimdi.
Ama provokasyon sadece PKK'dan gelmiyor. Bir de Şemdinli skandalımız var. Bir dükkâna bomba atan astsubaylar yakalanıp mahkûm oldu. Daha önce de o bölgede 17 bombalama olmuştu. Astsubayların yakalanmasından sonra bombalamalar bitti. Bu provokasyonların amacı ne?
Bunların amacı şudur. Kapalı
sistemler şiddetten, problemden beslenir. Dolayısıyla kapalı yapılar problem yoksa üretirler. Çünkü kapalı yapıların varlık nedeni problemdir. Bu yapılar bir sorunun çözülmesini istemezler. Halbuki Türkiye açık
toplum olma yolunda adımlar attıkça rahatlıyor. Bakın... Bir devlette, bir toplumda herkes suç işleyebilir. Yani her suç herkes tarafından işlenebilir. Yapılacak olan, kuralları koymaktır ve böyle bir olay olduğunda kim yapmışsa onu cezalandırmaktır. İş bu kadar basittir. Bizde bu mekanizma doğru işliyor mu? Eee, biz demokrasimizi kuruyoruz henüz. Biz defoları olan işporta demokrasisinden yola çıktık... AB sürecinde yaşanan değişimle kurumsallaşmış demokrasiye doğru hareket ediyoruz. Geri dönüşü olmayan, bireyin hak ve
özgürlüklerini temel alan garantili bir demokrasiye ulaşmaya çalışıyoruz. Daha çok reforma ihtiyacımız var bizim.
Güneydoğu'da çatışmaların ve gerginliğin yaşanmasının bazı sonuçları var. Daha önce de şahit olduğumuz gibi öncelikle bu karmaşa uyuşturucu kaçakçılığına olanak sağlıyor. Uyuşturucu kaçakçılığı şu anda ne durumda?
Yakalanan uyuşturucuda önceki yıllara göre dört, beş kat artış var.
Orada silahlı çatışma biterse uyuşturucu kaçakçılığı daha mı kolay olur yoksa daha mı zor olur?
Daha zor olur. Çünkü
terör saldırıları biterse, uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele kolaylaşacaktır.
Sizi Mehmet Altan'la Ayşe Önal'ın hazırladığı Z Raporu programında izledim. Ekonomiden, yatırımlardan, işsizlikten bahsettiniz. Ümitli bir haliniz vardı. Çatışmalar sürerken bölgeye yatırım yapılması mümkün mü?
Kırsalda terör sürerken, buraya dışarıdan yatırımın gelmesi elbette mümkün değil ama sokakları dolaşırsanız görecekseniz. Diyarbakır'da vatandaşın, esnafın beklentisi birkaç yıldır değişti. Evet, burada bir sorun var ama, bu sorun, Türkiye'nin diğer bölgelerindeki insanların zannettiği kadar büyük ve çözülemez bir sorun değil. Her şeyden önce Türkiye'deki genel istikrar ve iyileşme buraya da yansıyor. Türkiye'de
milli gelir iki katına çıktıysa, bunun Diyarbakır'a yansımamış olması düşünülemez. Burada plazalar açılıyor, işletmeler kuruluyor. Diyarbakırlı artık burada yatırım yapıyor.
Sağlık sektöründe ciddi açılımlar var. Tabii ki buranın özel sorunları da var. Ülkedeki 1980 sonrası liberalleşme sürecini bu bölge terör yüzünden yaşayamadı. Denizli ve
Gaziantep gibi iller aldıkları göçü, sanayi yatırımlarıyla absorbe ederken, Diyarbakır göç aldı ama istihdam yaratamadı. Ama şimdi bireyin hak ve özgürlüklerini esas alan demokratik açılımların sonucu Diyarbakır'da da yaşanıyor.
Ne yaşanıyor?
Teröre
destek giderek azalıyor. Zaten dünyada da böyledir. Demokratik açılımlar terörü ortadan kaldırmaz ama terörü minimize eder, kitleselleşmesini önler. Protestolar artık kitle desteği bulamıyor. Ama biz nedense iyiye gidişi algılamakta hep gecikiyoruz. İlin
küçük bir kısmında olan olayı, ilin tümünde olmuş gibi algılıyoruz. Oysa 1 milyon insan yaşıyor Diyarbakır'da. Bu 1 milyon işinde gücünde. Daha iyi bir hayatın çabasında.
Diyarbakır'ın sorunu Batı'daki illerden daha büyük değil, dediniz. Acaba Güneydoğu'dan aldıkları göçlerle ve ithal ettikleri sorunlarla, Batı'daki büyük illerin sorunu bugün Diyarbakır'ın sorunundan daha mı büyük?
Dünyanın küçülmesi dediğimiz şey biraz da bu zaten. Siz eğer çözümlerinizi sorunun olduğu yere götürmezseniz, o yer sorunlarını sizin bulunduğunuz yerin göbeğine getirir. Şimdi yaşanan budur. Çözümler nasıl paylaşılıyorsa, sorunlar da paylaşılıyor işte.
Bu bölgede yaşayan vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu Kürt. Devlet bu gerçeğin farkında mı?
Bence farkında... Farkında ki, TRT'den
Kürtçe yayın yapılıyor.
Oradaki vatandaşların Kürt olduğunu bilmenin, devlet politikalarına somut yansıması nedir?
Bazı sorunlarımız ve çözümlerimiz gerçekten yüzyıl öncesine ait bizim. Bir sorunu coğrafi alanla ya da etnik kökenle sınırlandırmak yüz yıl önceki eğilimdi. Oysa bugün Diyarbakır'da Kürt kökenli vatandaşlarımız var da, İstanbul'da yok mu? Bu çağda artık bir etnik kökeni değil, bireyin hak ve özgürlüklerini temel almak gerekiyor. Sorunu, insanı sistemin merkezine koyarsanız çözebilirsiniz ancak. Hem bu sorunu etnik kökene vurguyu önemseyen bakış açısı üretmedi mi? Şimdi benzer zihniyet çözüm üretebilir mi?
Peki... Diyarbakır'da halk devlete güveniyor mu?
Güvende artış var. Bu, somut verilere de yansıyor. Polis İmdat'a, 155'e, 156'ya ihbar sayısı üç yıl önceye dört kat arttı. Üstelik ihbarların yüzde 98'i de gerçek. İnsanlar mahallesinde bir problem olduğunda polisi yardıma çağırabiliyor artık. Bu ne demek? İnsanlar, 'Polis çağırdığım zaman geliyor ve beni değil olayı sorguluyor' diye düşünüyor. Ayrıca teknoji de kullanmaya başladık. Sokakta tuttuğumuzu götürüp, 'Bunların içinden herhalde birkaçı da suçlu çıkar' demiyoruz. Suç işlememiş vatandaşların kendilerini güvende hissetmelerini sağlıyoruz. Çünkü bir devletin suç işlemeyeni kendini güvende hissettirme görevi, suç işleyen birini cezalandırma dirayetinden daha önemlidir. Ayrıca bu genel iyileşme bir bütün olarak yaşanıyor. Geçenlerde jandarma,
arama kararı alınan bir eve galoşla girdi.
Jandarma evlere galoşla mı giriyor?
Şimdi öyle yapılıyor. Polis de, jandarma da,
mahkeme kararıyla bir ev aranacaksa, o eve galoşla giriyor.
Burada önemli olan galoşun kendisi değil. Önemli olan, karşımızdaki insanın ne kadar değerli olduğunun bizim tarafımızdan da biliniyor olmasının yarattığı sonuç. Bu tür çabaların olumlu karşılığını toplumdan öyle hızlı alıyoruz ki... Gösterilere artık az sayıda insan katılıyor. Ayrıca bizim güvenlik algılamamız da değişiyor. Eskiden bir vatandaşı gördüğümüzde, kamu düzenini bozabilecek bir potansiyel
tehlike olarak onu şuur altımızda tanımlıyorduk. Şimdi ise o kişi kim olursa olsun, devlet, sistem veya toplumun o kişinin hak ve özgürlükleri üzerinde
baskı kurmasını önlemekle görevliyiz.
Reformlar bizi bu yöne götürüyor.
Bu bölgede yeni bir gerçek var. Kuzey Irak'ta fiilen bir Kürt devleti kuruldu. Kürt vatandaşlar o devlete nasıl bakıyor?
Ana kitle henüz o yapıya bakmıyor. Burada insanların yüzü İstanbul'a dönüktür. Ana kitle Türkiye'nin değişmesini, zenginleşmesini istiyor.
Ama bizim devlet politikamız durumu böyle görmüyor. Bu bölgedeki vatandaşların oraya baktığını düşündüğü için, devlet politikalarımız, Kürt devletinin zenginleşmesini ve gelişmesine kuşkuyla bakıyor. Kuzey Irak'taki Kürt devleti güçlenip zenginleşirse, bizim Kürt vatandaşlarımız o devletle birleşmek isterler mi?
Hayır. Çünkü sadece zenginleşme, o yerle birlikte hareket etmeye yetmez. Ayrıca bu varsayımın kendisi başlı başına bir sorundur. K. Irak çok zenginleşecek ama biz olduğumuz yerde kalacağız. Onların kişi başına geliri 25 bin dolara çıkarken, biz fakir kalacağız ve bizim vatandaşımız başka yere bakmasın diyeceğiz, öyle mi? Biz neden zenginleşmiyoruz da, sürekli başkasının ne yapacağına bakıyoruz? Böyle şey olur mu? Biz de zenginleşmek zorundayız. Bizim ileriye yönelik projemiz, zenginleşme amacımız yok mu?
Var mı? Eğer varsa devlet oranın zenginleşmesinden niye endişe ediyor peki?
Siz Türkiye'de bizim korkmadığımız bir tek şey söyleyebilir misiniz? Bana statükonun korkmadığı tek bir şey söyleyin.
Hayatımızı sürekli korkularla sürdüremeyiz ki. Eskiden belki böyle bir korkunun yeri vardı. Cemil
Meriç, 'Gelişmekte olan yapılarda, topluluklarda aşırıya kaçmayan
yabancı düşmanlığı emniyetli bir hisardır' derdi. Ama sürekli hisarda oturulmaz ki. Bir milletin hayatını korkular üzerinden idame ettiremeyiz. Bu sistem yetmezlik içinde. Böyle bir yarı demokratik
yönetim sistemi nüfusunun yüzde 80'i köyde yaşayan fakir bir toplumu idare etmeye yetebilir ancak. Yüzde 80'i şehirli bir topluma yetmez bu sistem. Çünkü şehirli talep eder,
itiraz eder. Köylüye elektrik, su gibi birkaç temel ihtiyacının karşılanması yeterken, şehirliye bunlar yetmiyor. Ayrıca biz, vatandaşı başka bir yere
ihraç edemeyeceğimizi daha yeni anladık. Vatandaşla birlikte iş yapmanın yollarını bulmaya daha yeni yeni başladık.
Peki Kürt vatandaşlarımız Türkiye'den ayrılmak istiyor mu?
Burada böyle bir sorun yok. İnsanların yüzde 90'ının böyle bir soruyla ilişkisi yok. Diyarbakır'da meşhur bir
işadamı gidip K. Irak'ta bir dükkân açtı. Sonra dükkânı kapatıp geldi. Neden diye sordum? 'Bizden elli yıl gerideler' dedi. Alışveriş nedir, çek
senet,
sermaye, kârlılık nedir, bunları bilmek kolay şeyler değil. Biz kendi gücümüzü bilmiyoruz. Ama sorun insanlarda değil. Sorun, sizin devlet, benim de sistem dediğim şeyde. İnsanımızda problem yok bizim. İnsanlara katkıda bulunmanın yolu, bazen hiçbir şey yapmamaktır. Sistem yerinde dursa ve gölge etmese başka ihsan istemeyecek millet.
K.Irak'taki Kürt devletiyle daha dostane bir ilişki kursak bu Türkiye'nin bölünmesine yol açar mı?
Ben Batman'da da görev yaptım. Ben bu bölgede insanların hayat standartlarının geliştirilmesini talep ettiğini gördüm ben. Her düşünceye açık olan yüzde 2'lik, 5'lik marjinal bir kesim her zaman olabilir ama ayrılma, ana kitlenin gündeminin dışındadır. Bakın... Burada çok güzel bir sosyal sermaye var. Geçen yıl Diyarbakır'da bütün bölgeye hitap edecek bir
huzurevi açtık. Bu huzurevinde tek bir kişi yok. Kimse yaşlısını, annesini babasını, arkadaşını huzurevine vermiyor. Şimdi burayı çocuklar için kullanacağız . Böyle bir sosyal sermaye var burada. Bu sosyal yapıyı pozitifinden görüp değerlendirmek gerekmez mi?
Güneydoğu'da yasaklarla Kürt sorununu çözmek mümkün mü?
Yasakla hiçbir sorunu çözmek mümkün değil ki, bu sorunu çözesiniz. Yasaklarla sorun çözülmez. Yasaklarla sorun gömülür, ertelenir, biriktirilir, daha sonra daha büyük bir sorun olarak önünüze tekrar çıkar. Serbestlik, özgürlük, hürriyet çözümün parçasıdır. Yasaklar ise sorunun parçasıdır. Türkiye AB projesini gerçekleştirirse , AB standartlarında ortalama bir demokrasiye sahip olursa, sorunlarının yüzde 95'ini çözer. Ondan sonra bizim de artık daha anlamlı sorunlarımız olur. Hangi sektörde çocuklarımızı eğiteceğiz, hangi sektörde uzmanlaşacağız, biz de bunları tartışırız. Bizim şu anda sorunlarımız bile az gelişmiş.
Peki devlet, Kürt vatandaşlarına güveniyor mu?
Türk vatandaşına ne kadar güveniyorsa, o kadar güveniyor. Sorun sistemde. Sistem, vatandaşına güvenmiyor. Türk kökenlisine de güvenmiyor, Kürt kökenlisine de güvenmiyor.
PKK, AB yolunu tıkamaya çalışıyor gibi gözüküyor. Kürt vatandaşlar PKK'nın bu politikası hakkında ne düşünüyor?
Desteklemiyor. AB'yi baltalamasını sadece çok küçük marjinal bir kesim destekliyor. Teröre verilen desteğin minimuma inmesi de zaten buradaki insanların yaklaşımını çok açık ortaya koyuyor. PKK teröre başvurdukça toplumsal tabanını kaybediyor.
Peki Türkiye Avrupa Birliği üyesi olursa Kürt sorunu bu gelişmeden nasıl etkilenir? Sorun çözülür mü karmaşıklaşır mı?
Sorun, sorun olmaktan çıkar. İnsanların gündemleri değişir.
Ama pek çok Kürt siyasetçi böyle düşünmüyor. AB üyeliğinin Kürt sorununu tamamıyla çözmeyeceğini söylüyor.
Onların sorunlarını çözmeyebilir. Çünkü onlar kendilerine pozisyon edinmek istiyorlar. Ama Kürt kökenli vatandaşlarımızın yüzde 90'ının sorununu çözer AB standartları. Sadece onların değil, Türkiye'nin de sorunlarını çözer. Bir konuya nereden baktığınız önemlidir. Frankfurt'tan, Paris'ten bakarsanız, Türkiye sorunlarıyla, çözümleriyle gelişmişlik seviyesiyle Avrupa'nın Güneydoğusu'dur. Konuya, İstanbul'dan, Ankara'dan bakarsanız, Diyarbakır Türkiye'nin Güneydoğusu'dur. Artık Türkiye'yi bir bütün olarak G.Doğu olmaktan çıkarmak lazım. Bu da sistem değişikliğiyle olur. Halkta bir sorun yok. Halk değişim bekliyor. Sadece beklemiyor, büyük bir güçle de destekliyor...