Geçtiğimiz
Cuma akşamı
Genelkurmay Başkanı ve 3 kuvvet
komutanı
istifa edince, istifaları yaklaşık iki ay önce yazan Emre
Uslu aklıma geldi. Sadece istifaları değil, seçimlerden önce PKK'nın
Karadeniz bölgesinde olası saldırıları da, Diyarbakır'da meydana gelen ve 13 askerin öldüğü olayı da Uslu önceden yazmıştı. Elbette bu yazılanlar sezgisel ve bilgi temelli yazılardı. İstifalardan sonra Uslu ile yeniden konuştuk. Uslu istifaların uzun süredir gündemde olduğunu söyledi.
YAŞ öncesi gelen istifaları daha önce yazdınız. Neden üç gün kala istifa?
Bu istifaları biraz daha
erken bekliyordum. 8 Haziran'da yazdığım yazıda
AK Parti tek başına
iktidara gelirse
Işık Koşaner istifa edecek diye yazmıştım. O dönem birçok kişi bu yazıya hem şaşırmış hem de ciddiye almamıştı. Oysa kaynağım sağlamdı. Geçen yıl Or'lar zirvesinde istifa resti çekildiğini en erken ondan duymuş ve yazmıştım. Bu nedenle istifa olayını bekliyordum. Doğrusu seçimden hemen sonraki iki hafta içinde bekliyordum.
Neden olmadı hemen?
Olmayınca galiba Koşaner'in istifa etmemesi gerektiğine
Fenerbahçe Orduevi'ndekiler ikna oldu diye düşünmüştüm. Buradakiler Koşaner'e müthiş
baskı uyguluyorlardı hem de çevresinde müthiş bir karartma uygulanıyordu.
BAŞBUĞ HİÇ RAHAT DEĞİL
Ne karartması?
Karartmadan kastım şu: Koşaner kendi ekibini kuramadığından, özellikle Başbuğ'un rahat bir
emeklilik için karargaha yerleştirdiklerinden gelen bir karartmaydı bu. Ordunun alt kademesinin de tutuklamalardan çok rahatsız olduğu 'bilgisi' neredeyse günaşırı
rapor edildi Koşaner'e. Oysa ordunun alt kademelerinde
Ergenekon ve
Balyoz davalarına ilişkin homojen bir görüş yok. Davaları destekleyen ve haklı bulan da var eleştiren de. Nitekim
İnternet Andıcı olayında da ortaya çıktı ki son dönemlerde AK Parti aleyhine gelişen ordu kaynaklı bir çok konunun
orkestra şefliğini Başbuğ yapmış.
İrtica.org gibi yayınlar için andıç hazırlanması emrini o vermiş. Bunu artık askerler
itiraf ediyor. Bunları yapan bir komutanın rahat olması zor olur zaten. Bu nedenle de Koşaner'in etrafına
ekip kurup onu kendi stratejileri doğrultusunda yönlendirdi demişti kaynağım.
Kaynağımın ifade ettiği bu durum Koşaner'e yapılan iki ziyaretle iyice ilginçleşti.
Hatırlayın, geçenlerde Hilmi Özkök karargahı ziyaret etmişti. Bu ziyaret TSK'nın sitesinden duyuruldu. Oysa Özkok emekli olduktan sonra Fenerbahçe Cumhuriyeti tarafından dışlanmış izlenimi veriyor. Davetlerde göremiyoruz. Bütün Genelkurmay Başkanlarının katıldığı davetlerde Özkok yok. Emekli olduktan sonra kendisine böyle davranılan bir komutanla yapılan görüşmenin Web sitesinden duyurulması anlamlı. Bir mesaj vermek istiyor. Bu kendisine istifa et baskısı yapan komutanlara 'istifa etme baskısı da var' mesajı olabilir. Bunun yanında medyada iddia edildigi gibi ben Başbuğ'un Koşaner'e 'istifa etme' telkininda bulunduğunu düşünmüyorum. Başbuğ'un Özkök görüşmesinden sonra nabız yoklamak, için Koşaner'le görüşmüş olabilecegini düşünüyorum. Bu web sitesinde duyrulmadı. Ben bu iki ziyaretin istifa sürecinde anlamlı olduğunu düşünüyorum. Özellikle Başbuğ'un ziyaretinin detaylarını merak ediyorum. Bu görüşmeler bir anlamda 2. Dolmabahçe görüşmeleri gibi.
Geçtiğimiz yıl da istifa gündeme gelmişti...
Evet. Hatırlayın
Atilla Işık geçen YAŞ'ta
sürpriz bir şekilde emekliliğini istemişti. Yani askerler uzun süredir toplu istifa ile hükümete bir
ders vermek isteği hep kafalarında vardı. Böylece hükümetin yıpranacağını düşünüyorlar sanırım. Koşaner'e baskı konusu öncelikle
Anayasa yaptırmamak için ve bununla paralel olarak Koşaner gitmeden YAŞ'da ordu içindeki bir klik tarafından
kariyer tüneline alınmış ve özenle bu günler için
terfi ettirilmiş ekibin önünü açması için yapılan bir baskıydı. Başbuğ'un geçen YAŞ'da deneyip başaramadığı sürecin bu YAŞ'da tekrar denenmesi hamlesiydi. Zira bu YAŞ'da olmazsa ondan sonraki dönemde Fernerbahçe Cumhuriyeti'nin kontrolü altında bulunmayan yeni komuta kademesinin gelmesi anlamına geliyordu ki işte bunu hiç istemediler. Koşaner de denedi tutmadı.
TSK'NIN NORMALLEŞMESİNE KARŞILAR
Anlamı nedir bu istifaların?
Bu istifaların değişik anlamları var kuşkusuz. Birincisi Fenerbahçe Cumhuriyeti, yani Fenerbahçe Orduevi'nin sembolik iktiranın sürmesi. Ama bana göre asıl neden önümüzdeki dönemde yeni anayasa yapılması sürecinde ordunun yerinin normalleştirilmesi -ki ordunun yeri MSB bakanlığına bağlanmaktır- Koşaner gibi eski dünyanın komutanlarının kabul edememesidir. Yani Koşaner kendisini TSK'yı
Milli Savunma Bakanlığı'na bağlatan bir komutan olarak tarihe geçmek istemiyordu. Ordu mevcut halindeki otonom, yani yarı bağımsız durumundan memnun ve denetim altına girmek istemiyor. Bu nedenle de yeni anayasaya karşı muhalefeti var. Bunları hesaplayınca bir de YAŞ'ta yeni anayasa sürecine sağlam muhalefet yapacak ekip kuramayınca istifa yolunu seçti.
GENÇ SUBAYLAR ERGENEKONCULARDAN RAHATSIZ
Ergenekon, Balyoz ve diğer davalar askeri nasıl etkiledi, siyasete bakışını, müdahale gücünü vs...
Ergenekon, Balyoz gibi davaların asker üzerindeki etkisi derin oldu. Aslında
genç jenerasyondan binbaşı, albay seviyesine kadar konuştuğunuzda açıkça bu kesimin çoğunun dava sürecini desteklediğini görüyorsunuz. "Dinazorların başka türlü temizleneceği yoktu" diyen bir çok askerle konuştum ben. Ancak aynı askerler "biz kötü insanlar değiliz. Bu davalar zaman zaman kuruma saldırı aracına dönüşüyor, bundan da rahatsızız" da diyordu. Yani bir kurum aidiyeti üzerinden okuduklarında bu davalara karşı çıkıyorlar elbette...
Ya üst düzey komutanlarda?
Konuştuğum kaynaklarımın ifadelerine göre askerin içinde 28
Şubat'tan sonra
generalliğe doğru bir "terfi tüneli" kazılmış.
Ne demek bu?
Şu şekilde açıklıyorlar: Biz Güneydoğu'da kendimizi parçalıyoruz, çalışırken terfi alamıyoruz, ama birileri sadece ve sadece bir kliğe üye oldukları için terfileri otomatiğe bağlamış, hızla yükseldi, yükseliyor. Ergenekon yapısı bu nedenle cazip hale geldi birçok düşük rütbeli
subay için. Bakıyorsunuz general 23 yıldır
Ankara'da hiçbir alan tecrübesi yok, adı kuvvet komutanı olarak anılıyor. Alanda savaşan kuvvet komutanı en fazla albaylıktan emekli oluyor.
Özal döneminde benzer şey olmuştu.
Ne olmuştu?
Özal'ın emekliliğe zorladığı komutanlar askerin içindeki o "terfi tüneli"nin yapısını bozmuştu. Ordu içindeki klik o tüneli
tamir etmeye çalıştı. Ancak o hamlesini kurumsallaştırmadı. Belki de kurumsallaştıramadı. Yani terfi tünelini bir defalığına sarstı sonra arkası gelmedi. Özal Ankara gazetecilerinin '
teamül' dediği esası itibariyle askeriyede Yoldaş Generaller için kurulmuş terfi tüneli sistemini kurumsallaştırmadığı için biz 28 Şubat'ı yaşadık. 28 Şubat ile o tünel yeniden onarıldı ve bu günlere geldik. Kendi devreleri dışarıda terörle boğuşurken bu tünele girebilenler güvenli ve hızlı bir şekilde geçiyor süreci. Bu da orduda Ergenekon ve Balyoz gibi cuntacı yapıların canlı kalmasını mümkün kılıyor zira o tünele girme hem güvenlik hem de hızlı terfi sağlıyor. Bundan sonra da benzer durumlar devam eder ta ki AK Parti hükümeti bu tüneli tamamen yıkacak kurumsal yapıyı kurana kadar.
Hükümet fark etti mi sizce bu durumu?
Hükümetin fark etmemesi mümkün değil. Aslında Cumhurbaşkanı'nın dediği gibi hükümet her şeyin farkında. Sadece doğru zamanda doğru adım atmanın hesabını yapıyor.
GERÇEK İKTİDAR GİBİ DAVRANDILAR
İstifalar karşısında hükümetin tavrının nasıl buldunuz?
Gerçek Hükümet gibi bir tavır aldı. Başta sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere Erdoğanı ve hükümeti kutluyorum. Bilek bükmeye, tehdide şantaja
boyun eğmedi. AK Parti şunu gördü.
Neyi?
AK Parti 2007 seçimlerinden sonra askerle uzlaşma yolunu aradı, buldu.
Askere elini uzatınca da Asker o tutuğu eli ısırdı. Sanırım Erdoğan kalfalık döneminde yaptığı o hatayı gördü ve şimdi statüko ile uzlaşarak kolunu bir kez daha kaptırmak istemiyor. Bu nedenle de her konuşmasında Anayasa'ya vurgu yapıyor ki doğru yapıyor. Eğer Erdoğan
Cemil Çiçek zihniyetinden kurtulursa değişimin öncüsü olabilir. Özellikle yeni anayasa sürecini canlı tutarak değişimin öncüsü rolünü oynayacak gibi görünüyor ki bu onun ustalığının da ispatı olacak.