17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması sonrasında Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde başlatılan tasfiye furyasına tepki göstererek Emniyet Genel Müdürlüğü Etik Komisyonu Üyesi görevinden istifa eden Polis Akademisi öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim Cerrah, terfisi gelen polislere yapılan muamelenin devlet geleneğine ve temayüllere aykırı bir durum olduğunu söyledi. Haberler.com'un haberine göre Cerrah, normalde 2-3 gün süren Şura'nın bir kaç saatte bittiğini, PKK'ya karşı etkin bir şekilde mücadele eden Türk polis teşkilatının pasifize edilmeye çalışıldığını söyledi.
İşte Cerrah'ın açıklamalarından dikkat çeken bölümler;
Terfi hakkı kazanan bazı polisler terfi ettirmedi ve idare mahkemelerinin verdiği göreve iade kararları uygulanmadı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk polis teşkilatının bu yılki, daha önce bir benzeri görülmemiş olan, 'terfi ettirmeme'(!) uygulaması herşeyden önce devlet geleneği ve teamüllere aykırı bir durumdur. Bunu devlet ciddiyeti ile bağdaştırmak da mümkün değildir. Bu ilk olarak yıllardan beri devam edegelen terfi teamüllerine aykırıdır. Yerleşmiş teamüller bir tür müktesep hak sayılır. Terfi sırası gelmiş ve gerekli olan tüm sınavları başarı ile geçip verilen eğitimi almış olan her amir ve müdür adayının terfi etmeyi beklemesi hakkıdır. Ortada enine boyuna tartışılıp değerlendirilmeden yapılmış skandal bir uygulama vardır.
"YILLARDIR 2-3 GÜN SÜREYLE YAPILAN ŞURA BİR KAÇ SAAT SÜRDÜ"
Daha önceki yıllarda 2-3 gün süren Şura toplantıları bu yıl sadece bir kaç saat kadar sürmüştür. Bir kaç saat içinde ekibin müdürün terfi değerlendirmesinin yapılması da mümkün değildir. Anlaşılan o ki daha önceden hazırlanmış olan hukuk dışı fişlemeler doğrultusunda bir oldu bittiye gidilmiştir. Haklarında hiçbir somut bilgi-belge ve mahkumiyet olmamasına rağmen binlerce dürüst polis amir ve müdürü terfi ettirilmemiştir. Öte yadan haklarında rüşvet, yolsuzluk ve yüz kızartıcı suçlardan verilmiş idari ve adli cezalar olan bazı polisler de terfi ettirilmiştir. Ben şahsen dürüstlüğün cezalandırıldığı ve yolsuzluğun bu kadar pervasızca korunduğu bir dönem hatırlamıyorum.
"POLİS DARBELERİ ÖNLEDİ, BUNU İNKAR HAKKA KARŞI NANKÖRLÜK OLUR"
Dünyada olup bitenlerden bir parça haberi olanlar bilirler ki içinde yaşadığımız coğrafyada iktidara gelmek için halkın oyunu almak gerekli olsa da yeterli değildir. Yakın bir geçmişte Cezayir'de halkın %82 oyunu alan bir parti iktidara bile gelememiştir. Yine Mısır'da daha bundan birkaç yıl önce halkın %52 oyunu alan bir Cumhurbaşkanı ancak çok kısa bir süre iktidarda kalabilmiştir. Özellikle Mısır'da polis teşkilatı görevini yapmayarak ülkede huzur ve güvenliği sağlamamış ve sivil idarecilerin ülkeyi yönetmesine imkan vermeyerek askeri darbeye zemin hazırlamıştır. Türk halkının 2002 yılında iktidara getirdiği bir siyasi parti bu gün hala ülkeyi yötenebiliyorsa bunda onlarca darbe ve suikast teşebbüsünü önleyerek, sokaklarda huzur ve güvenliği sağlayarak siyasilerin ülkeyi yönetebilmelerine imkan sağlayan polis teşkilatının katkısı inkar edilemez. Bu gerçeği inkar edenler sadece Türk polis teşkilatına karşı bir vefasızlık değil, hakka karşı saygısızlık ve hatta nankörlük etmiş olurlar.
Terfi verilmemesiyle ne amaçlanıyor?
Bunun temelde iki genel amacının olduğunu düşünüyorum. İlk olarak, bunu rüşvet ve yolsuzlukla mücadele edebilecek kadar donanımlı ve dürüst polisleri pasifize etme çabası olarak görüyorum. Milletin çıkarlarını korumak konusunda hukukun üstünlüğü ilkesini benimsemiş ve ucu kime uzanırsa uzansın rüşvet ve yolsuzlukla mücadele etmeye kararlı, dürüst ve cesur polislerin önünü kesme teşebbüsü olarak görüyorum.
Durum onu gösteriyor ki, birileri büyük rüşvet ve yolsuzuluk suçlarıyla mücadele edebilecek kapasitede güçlü ve dürüst bir polis teşkilatı istemiyor. Rüşvetle satın alınamayacak ve yapılan yolsuzlukları görmezden gelmeyecek kadar dürüst polislerden korkuluyor. Son aylarda tayin ve tasfiye furyasına tabi olanlar gibi bu gün terfi edemeyen polisler de rüşvetçi oldukları ve yolsuzluk yaptıkları için değil namuslu ve dürüst oldukları için mağdur edildiler.
"PKK İLE GİZLİ HESAPLARI OLAN İNSANLAR RAHATSIZ OLABİLİR"
İkinci olarak, PKK ile milletten gizli olarak yürütülen ve millete açıklayamayacakları bazı hesapları olan insanların rahatsızlığı olabilir. Türk polis teşkilatı Türk ve Kürt toplumunu bölünmeden beraberce ve kardeşçe yaşamalarına hizmet edecek bir hizmet felsefesini benimsemiştir. Elbette ki planlarını bölgeyi bölmek üzerine kuran dış güçler ve onların uzantıları bundan rahatsızlık duyacaklardır.
"MAHKEMEYE KADIYA MÜLK OLMAZ, HUKUKSUZLUK YAPAN HESABINI VERİR"
Teşkilat, kurumun işleyişi bakımından terfilerin olmamasından nasıl etkilenir?
Elbette ki terfi bekleyen her emniyet mensubu bu meşruiyetten uzak hukuksuz uygulamadan mağdur olacak ve olumsuz etkilenecektir. Ancak, emniyet mensupları bu mesleğin kendilerine öğrettiği bir hayat tecrübesi olarak "mahkemenin kadıya mülk omadığını" ve bunu yapanların da bir gün o görevlerden alınarak yaptıkları hukuksuzlukların hesabını vereceklerini de bilirler. Dolayısıyla ben şahsen emniyet mensuplarının kendilerine yapılan bu hukuksuz ve keyfi uygulamaya karşı ciddi bir hayal kırıklığına düşmeden kanun önünde haklarını aramalarını öneririm. Ve inanıyorum ki birçok olağanüstü ve hukuksuz uygulamaların yaşandığı bu süreç çok fazla sürmeyecek ve her şey normale dönecektir.
"PKK İLE GÖRÜŞMEK, ACZİYET VE ÇARESİZLİĞİN SONUCU"
Türkler ve Kürtler bölünmeden ve parçalanmadan beraberce huzur içinde yaşayabilirler. Türkiye'yi bölme teşebbüsleri ne Kürtlerin ne de Türklerin yararına ve çıkarlarına uymaz. Güneydoğuyu'yu, PKK'nın istediği bir şekilde kurgulama bu bölgede çıkarları olan bazı dış güçler ile yine bazı komşu ülkelerin planıdır. Türklerin ve Kürtlerin geleceğini ilgilendiren konuların görüşmelerini Türk toplumu ile değil de onbinlerce insanın katili olan bir terör örgütü ile yürütmek ihanet değilse de olsa olsa bir cehalet veya acziyet ve çaresizliğin sonucudur. Güçlü ve meşru iktidarlar kendi halklarını ilgilendiren konuları kapalı kapılar ardından ve gizli örgüt üyelerine verdikleri sözler ile yürütmezler.
"TÜRK POLİSİ PASİFİZE EDİLİYOR"
Polis teşkilatında son aylarda yaşanan sürgün ve tasfiyenin PKK'ya karşı etkin bir şekilde mücadele eden Türk polis teşkilatının pasifize edilme teşebbüsü olarak algılıyorum. Türk polisi son yıllarda sadece silahlı PKK unsurlarına karşı etkin mücadele vermemiş aynı zamanda bölge halkının gönlünü de kazanmayı başarmıştır. Bölge halkının polis aracılığıyla devleti ile barışmasını istemeyenler halkın gönlünü kazanan polis teşkilatını tasfiye etmeye çalışmaktadırlar. Rüşvet ve yolsuzluk opearasyonu yapan polisler hiçbir zaman darbeci olmamışlardır. 17 ve 25 Aralık 2013 operasyonları dürüst ve milletin hukukunu savunmak konusunda cesur polisler tarafından yürütülmüş bir rüşvet ve yolsuzuluk operasyonudur. Bu operasyonları siyasete yapılmış darbe olarak görenler siyaseti keyiflerine göre yolsuzluk yapmak olarak mı tanımlamaktadırlar? Hiçbir dinde ve hiçbir meşru yönetimde siyasiler hukukun üstünde değildir ve keyfine göre rüşvet alma ve yolsuzluk yapma hakkına da sahip değildirler.