Kendisine gelen iki mektubu da yazısında yayınlayan Talu önemli değerlendirmelerde bulundu.
İşte
Uzman Erbaşların sıkıntılı hali:
Kabul edin ki... İkiyüzlüsünüz!
Hayır, şahsen siz değil.
Tabii sizin, bizim, hepimizin öyle iki suratlı, iki suretli anları vardır. Bazen nasıl davranması gerektiğini bilememekten, bazen korkudan, bazen telaştan, tereddütten, bazen bir beklentiden ötürü.
Ama aşağıdaki konuda, tabii "genel bir kamuoyu havası" oluşturmak dışında, özellikle anılan siz değilsiniz.
Eğer siz, "onlar" değilseniz, "onlar kadar güçlü" değilseniz!
Sevmedikleriniz
Şunu anladık:
Aslında...
Mesela hak arayan tersane işçilerini sevmeyebiliyorsunuz.
Greve yeltenen, sokağa çıkan, buyruklarınıza
itiraz edenleri sevmiyorsunuz.
Karşınıza çıkıp eleştiride bulunan çiftçiyi, köylüyü de sevmiyorsunuz.
Nutuk atarken siz, farklı bir şey diyen vatandaşı sevmiyorsunuz.
Çanak soruları kırıp hakikat adına soru soran, sorgulayan bağımsız gazeteciyi de sevmiyorsunuz.
Size akredite, size yanaşık, size ilişik olmayanı pek sevmiyorsunuz.
Dik durmaya çalışan memuru sevmiyorsunuz.
Kamuda ya da özel sektörde, angaryanıza, haksızlığınıza, dayatmanıza dikleneni hiç sevmiyorsunuz.
Eğitim hakkını arayan kızı sevmiyor bir kısmınız; bir kısmınız da üniversitede farklı ses çıkaranı.
Öğretmenleri yüceltip duruyor ama onbinlerce öğretmen adayı genci içiniz acımadan çöpe atacak kadar seviyorsunuz.
Okulda hizaya gelmeyeni, karşınızda hazır ola geçmeyeni, karakolda
boyun eğmeyeni sevmiyorsunuz.
Kiminiz "laik" hocaya itaat etmeyeni, kiminiz cemaatte hocaya biat etmeyeni sevmiyorsunuz.
Dini, mezhepsel, etnik, askeri, maddi tahakküme karşı ses çıkaranı zaten sevmiyorsunuz.
Gençlik bayramınız vardı ama
tek tip düşüncelere
isyan eden gençleri hiç sevemediniz.
Çocuk bayramınız vardı ama
yoksul çocukları çok içten sevemediniz.
Milli egemenlik bayramınız vardı ama millete egemenlik fikrini asla sevmediniz.
Cumhuriyet bayramı var ama cumhuriyetin imtiyazsız, hakim zümresiz, eşitlikçi,
adalet yüklü, özgürlükçü, hakkaniyetli olanını asla sevmediniz.
Sırf büyük asker olarak değil, büyük siviller halinde de, köprüyü geçtikten sonra, milletin her türlüsünü, her türlü talebini, her haklı tepkisini sevemediniz.
Ama...
Ancak...
Fakat...
Lakin...
Siz, dediklerinize bakılırsa, büyük askerler ve büyük siviller olarak, askerleri hep çok sevdiniz!
Sevdikleriniz
Sizin aslında esastan cumhuriyetçi, esastan demokrat, esastan sevgi dolu olmadığınızın en büyük kanıtı da o yüzden orada.
Sevginizin biri samimi görünen, diğeri cılk sırıtan iki yüzü, dolayısıyla ikiyüzlülüğü de orada.
Sizi, bize de size de en iyi anlatacak zurna deliği tam orada.
Zaten birçoğumuzdan hoşlanmadığınızın, bir dolumuzu sevmediğinizin açık olduğu an ve mekanlar bir yana; en büyük huşu ile, en yüce laflar ile, en itiraz götürmez kutsallıklar ile donattığınız yerde ve insanlarda.
Geçenlerde, profesyonel askerler içinde en çok şehit verenler olan "uzmanlar"a "biraz hak" verecek bir önerge bir kez daha
Meclis gündemine geldiğinde...
"Alttaki askerler" yararına her önergede olduğu gibi, "
iktidar alkışları" ile (ve
Genelkurmay bilgisiyle) yine reddedildi.
"Karşı" konuşmayı, çok simgesel ve birleştirici biçimde, "Silahlı Kuvvetler Üstün Hizmet Ödüllü, Şerit Rozet Beratlı" eski
subay, AKP
Milletvekili Nurettin Akman yaptı. (27
Ekim 2008, Dipsiz Kuyu)
İşte sevginiz
Hesapta çok sevilip, iş insan haklarına ve insan olarak onurlarına gelince basıp geçilen onbinlerce
"asker"den ikisini dinleyin.
İsimleri tabii bende kalacak:
"Abi, tüm uzman erbaşlar adına teşekkür ediyorum. Burada bütün uzmanlar yazılarınızı okuyor ve bizi yazdığınız günler yazıları gazinomuzda panomuza asıyoruz. Ufak bir şeyde bütün medya ayaklanırken, bize bu kadar haksızlıkta kimsenin sesi çıkmıyor. Çocuğum hep orduevine girmek istiyor ama utandığım için söyleyemiyordum, bizi oraya almıyorlar diye. Geçen dayanamadım, söyledim. Neden baba, dedi. Ben Rus askeriyim de ondan, demişim. Abi ben savaşta, harekatta en önde koşa koşa gidiyorum ama beni orduevine almıyorlar. Sanki başka orduya hizmet ediyorum. Şaka gibi ya. Kamplar var ama ben ancak Maliye kampından denize girebiliyorum, çünkü askeri kampa alınmıyorum. 15 yıllık uzman erbaş var, gencecik üst rütbeli bile 'Seni ordudan atarız' diye tehdit edebiliyor. 100 kere operasyona gitmiş adama bunu diyor. Bu nasıl bir haksızlık abi. Beni orduevine, kampa almayanları ben de cenaze törenime almayacağım. Onların da benim törenimde işi yok. 45 yaşıma gelince zaten atacaklar. Ne iş yapacağım ki. Konuyu biraz daha gündemde tut abi. Belki kanun çıkar. Utanırlar belki. Kendine iyi bak abi."
"15 yıldır uzmanım. Google'da arama yapınca, bizler hakkında sadece tabut ve ağlayan yakınlarımızın resminden başka şey bulunmaz. O yüzden siz yazdıkça nasıl mutlu oluyoruz, anlatamam. 10 yıldan fazla kendi isteğimle terörle mücadelede yer aldım. Ödüllerim var: Muharebe Harekatı Şerit Rozeti, albay aylığının beş katı para ödülü, onlarca takdirname. Bunları aldım ama ailemin önündeki özlük hakları engelini aşamadım. Geleceğimi göremiyorum. Bu sıkıntılı, kaygılı durumda, bizler için yazdığınız her şeye ailem ve arkadaşlarım adına teşekkür ediyorum."
Hadi, deyin ki, "Biz ikiyüzlü değiliz. Bu insanları insan bildik, insan gibi sevdik". Hadi deyin! Söz, onu da yazacağım.
UMUR TALU- SABAH