Askeri
Ceza Kanunu'nda TCK'nın 314'üncü maddesindeki
silahlı
örgüt kurmak, yönetmek, üye olmak suçlarının yer almadığına dikkat çekilen iddianamede, bu suçu işleyenin kim olduğuna bakılmadan adli yargıda yargılanacağı belirtildi. İddianamede
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı
Cihaner'in görev suçu sayılıp
Yargıtay tarafından
yargılanması gerektiği görüşüne de karşı çıkılarak, `
İlhan Cihaner'in işlemiş olduğu silahlı
terör örgütüne üye olma suçu, tamamen kişisel bir suçtur. Yetkilerin örgütün amaçları doğrultusunda kullanılmış olması, silahlı
terör örgütüne üye olma suçunu görev suçu haline dönüştürmeyecektir" denildi.
Erzurum Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcı Vekili
Taner Aksakal tarafından hazırlanan 61 sayfalık iddianamede, ifadesi henüz alınmayan Üçüncü
Ordu Komutanı
Orgeneral Saldıray Berk'in, `Erzincan
Ergenekon Silahlı Terör Örgütü'nün lideri olarak gösterildi. Örgütün üyeleri arasında bulunduğu ileri sürülen Başsavcı
İlhan Cihaner,
Eskişehir İl Jandarma Komutanı
Albay Recep
Gençoğlu, Jandarma
Binbaşı Nedim
Ersan, Jandarma Üsteğmen Ersin
Ergut, MİT Bölge Müdürü Şinasi Demir, Atsubaylar Şenol
Bozkurt,
Murat Yıldız, Orhan Esirger, MİT görevlileri Kıvılcım Üstel, Sadri Barkın İnce olmak üzere 10 kişi
tutuklu bulunuyor.
Orgeneral Saldıray Berk ile birlikte Erzincan İl Jandarma Komutanı Albay Ali
Tapan, Astsubay Ahmet Saraçlar, av bayisi
Yaşar Baş ise tutuksuz olarak Özel Yetkili Erzurum İkinci
Ağır Ceza Mahkemesinde
yargıç karşısına çıkacak.
ORGENERAL BERK NİÇİN ASKERİ MAHKEMEDE YARGILANMAYACAK?
İddianamede, silahlı törer örgütünün lideri olarak gösterilen 3'üncü Ordu Komutanı Orgenaral Saldıray Berk'in hazırlanan iddianamede hakkında silahlı terör örgütü kurmak (TCK'nın 314/2), 3713 sayılı terörle Mücadele Yasası'nın 5, TCK'nın 53 ve 58-9 maddeleri uyarınca 15 yıla kadar
hapis cezası ve kamu haklarından yoksun bırakılması istenmesi dikkat çekti. İddianamede, TCK'nın 314'üncü maddesinde yer alan silahlı örgüt kurmak, üye olmak, yönetmek suçlarının Askeri Ceza Kanunu'nda askeri suç olarak düzenlenmediği ve hiçbir şekilde askeri suça dönüştürülmediğine vurgu yapıldı. Bu konuda iddianamade şu ifadeler yer aldı:
"Bir suçun askeri
mahkemenin görev alanına girebilmesi için asker kişilerin askeri olan suçlarıyla, bunların asker kişiler aleyhine veya askeri mahallerde yahut askerlik
hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlardan olması gerekmektedir. Yine 353 sayılı kanunun (Askeri mahkemelerin kuruluşu ve yargılama usulü kanunu) 12'nci maddesindeki `askeri mahkemelere ve
adliye mahkemelerine tabi bir suçun müştereken işlenmesi halinde eğer suç askeri ceza kanununda yazılı bir suç ise sanıkların yargılanmaları askeri mahkemelere, eğer suç askeri ceza kanununda yazılı olmayan bir suç ise adliye mahkemelerine aittir' hükmünde de açıkca anlaşılacağı üzerine bu suç Askeri Ceza Kanunu'nda yazılı değildir ve yargılanma yeri adli yargıdır. Sonuç olarak, askeri suç olmayan, asker kişilere karşı işlenmeyen ve askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olması düşünülemeyen
davaya konu Türk Ceza Kanunun 314'üncü maddesi kapsamında silahlı terör kurmak veya yönetmek veya bu şekilde kurulmuş bir örgüte üye olma suçlarının kim tarafından işlenirse işlensin açıkça adli yargının görev alanındaki suçlardan olduğu anlaşılmaktadır."
"YETKİSİNİ KULLANMASI GÖREV SUÇUNU SAĞLAMAZ"
Erzurum H Tipi
Cezaevi'nde 17 Şubat'tan beri tutuklu bulunan ve hakkında `silahlı terör örgütüne üye olmak, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, birden fazla kişiyle tehdit' suçlarından dava açılan Erzincan
Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner'in de özel
yetkili mahkeme yerine birinci
sınıf yargıç olduğu için Yargıtay'da yargılanması gerektiği dile getirilmişti.
Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu (
HSYK) da, Başsavcı Cihaner'in tutuklanma sürecinde yetki aşımı yaptıkları gerekçesiyle soruşturmayı yürüten 4 savcının özel yetkilerini kaldırmıştı.
İddianade bu konuya ilişkin olarak da, İlhan Cihaner'e yöneltilen silahlı terör örgütüne üye olma suçu TCK'nın 314/2 maddesinde düzenlendiği ve cezasının 5 yıldan 10 yıla kadar olan bir terör suçu olduğu bildirildi. Silahlı terör örgütüne üye olma suçunun, görevle hiçbir şekilde bağdaşmadığı, ilişkili olmadığına işaret edilerek şu değerlendirme yapıldı:
"Bu suçun niteliği ve temadi (sürüp giden) yapısı nedeniyle, temadinin bir kısmının
mesai saatlerine yani görevli olunan zamana tesadüf etmesi de bu suçu görev suçu haline getirmeyecektir. Bunun yanında silahlı terör örgütüne üye olan hakim veya cumhuriyet savcısının, örgüte üye olma suçu dışında, örgütün faaliyetleri kapsamında ve amaçları doğrultusunda görevinin kendisine verdiği yetkileri, avantajları kullanarak işlediği bir
takım suçların görev suçu olması mümkündür. Ancak sahip olunan resmi sıfattan ve görevden kaynaklanan yetkilerin örgütün amaçları doğrultusunda kullanılmış olması, silahlı terör örgütüne üye olma suçunu görev suçu haline dönüştürmeyecektir. Bu nedenle birinci sınıfa ayrılmış Cumhuriyet Başsavcısı olan
şüpheli İlhan Cihaner'in işlemiş olduğu silahlı törör örgütüne üye olma suçu, tamamen kişisel bir suçtur. Ayrıca 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunun 4/a maddesinde sayılan suçlar arasında yer alması nedeniyle şüphelinin işlediği evrakta sahtecilik ve tehdit suçu da bu kanunun 9'uncu maddesi gereğince CMK'nın 250'nci maddesi kapsamındadır. Eğer şüpheli CMK'nın 250'nci maddesi kapsamında bir görev suçu işlemiş olsaydı (örneğin CMK'nun 250/1-b maddesi kapsamında haksız
ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulan örgüte üye olan bir savcının yer aldığı
ihale komisyonunda tehdit ile ihaleye katılan kişilerin ihaleden çekilmesini sağlaması) o taktirde birinci sınıfa ayrılmış cumhuriyet savcısı olması nedeniyle `Yargıtay'ın yargılayacağı' kişilerden olacaktı."
İDDİANAMEDE 11 GİZLİ TANIĞIN İFADESİ VAR
Ergenekon silahlı terör örgütünün iddianamesinde gizli
tanıkların ifadeleri önemli bir yer tutuyor. İddianamade Can,
Hazar, Taha, Kalem, X, Göyne, 1, Ethem, Çatalarmut,
Munzur, Efe olmak üzere toplam 11 gizli tanığın şüpheliler hakkında ifadelerine geniş yer veriliyor.
Erzincan'da bir
cafe işlettiğini belirten
gizli tanık Munzur, Jandarma Astsubay Şenol Bozkurt ile olan ilişkilerini anlattığı ifadesinde şöyle diyor:
"Şenol
komutan bana bir tarihi eserde verdi.
Tarihi eseri verirken yanında H. başçavuş vardı. Bu tarihi eserin bir tarafında Meryem ana figürü, diğer tarafında ise İsa'nın çarmıha gerilmiş figürü vardı. Büyüklüğü de yaklaşık olarak 10 X 7 santim büyüklüğündeydi. Şenol komutan bana `Bu tarihi eseri İliç savcısına (
Bayram Bozkurt) ver, satabiliyorsan sat, olmazsa da ona bırak, biz hemen ona
operasyon düzenleyip tarihi eser kaçakçılığından işlem yapalım. Sen operasyon sırasında bu tarihi eseri savcının getirdiğini söylersin. Zaten senin ifadeni de biz alacağız, herşeyi ayarlarız. Yeter ki sen bu tarihi eseri savcıya ver."
TECAVÜZE UĞRAYAN KADINLA EVİNDE YAPILAN GÖRÜŞME
Yine gizli tanık Munzur'un iddianamenin 26'ncı sayfasındaki ifadesi şöyle:
"Hatırlayabildiğim kadarıyla 2009 yılının
Mayıs ya da Haziran aylarında Erzincan'da ailece görüştüğümüz T. isimli bir kadın
tecavüze uğramıştı. Bundan dolayı
jandarmada ek ifadesi alınacaktı. Şenol komutanla beraber kadının evine gittik. Şenol Komutan kadına `Sana yedi tane isim söyleyeceğim. Bu isimlerin tamamını ek ifadende sana zorla tecavüz etmişler gibi söyleyeceksin. Sen yeter ki bu şekilde ifade ver gerisine karışma. Bu şekilde kalabalık bir grubu suçlarsan hem çeteye sokarız, hem de bunlardan yüklü miktarda tazminat alabilirsin. Her şey çok kolay olacak, sadece senin ağzına bağlı. Şu anda hatırlayabildiğim F.A.,
iş yerimin karşısındaki otelde çalışan K. isimli arkadaşımın ismini ve B.B. ismini söyleyeceksin' dedi.
Kadın da o konuşmada Şenol komutanın bu isteğini kabul etmişti. Ancak daha sonra ifade verdi mi vermedi mi bilmiyorum."
KIZ ÖĞRENCİLERLE BİRLİKTE OLDU İDDİASI
Gizli tanık Munzur, ıslak imzanın sahibi olan Albay
Dursun Çiçek'i fotoğrafından teşhis ederek, havalimanından karşılayıp Erzincan'a getirdiğini ve cafesinde sohbet ettiğini de ileri sürdü. Munzur, şöyle devam etti:
"Şenol komutan bana `elinden geldiği kadar iş yerine gelip giden öğrencilerle irtibata gir, samimiyeti ilerlet, bu çocuklara ev bulalım. kirasını, eşyalarını da ben vereceğim. Eve aldığımız çocukları ikna edelim, cemaate gidip gelsinler: irtibatları sıkı olsun. Ben sana silah, uyuşturucu vs. vereceğim. Sen bunları kiralayacağımız evde oturan çocuklara verirsin. Onların da gidip geldikleri cemaat evlerine bu silahlar vs. koymalarını sağlarsın. Çocukların bütün ihtiyaçları için ben sana para vereceğim' dedi. İşyerime gelip giden öğrencilerle irtibata geçtim. Şenol komutanın tayinin çıkmasına yakın verdiğim 4 bin TL'yi alamadım.
Öğrencilere Şenol komutanın istediği nitelikte 3 ev tuttum ve evlere 4'er öğrenci yerleştirdim. Bu evlerin bir tanesinde iki kız, iki erkek öğrenci yerleştirmiştim. Bu kız öğrencilerin masraflarını Şenol komutan karşılıyordu. Karşılığında da onlarla birlikte oluyordu. Bize illegal planlar yaptıran, uygulatan kişi Şenol komutandır. Şenol komutan da emirleri Ersin Üsteğmen ve Recep Albaydan almaktaydı. Ancak ben direkt Ersin Üsteğmen ve Recep Albayla karsı karsıya gelip muhatap olmadım."
GİZLİ TANIK: CİHANER'İ, DURSUN ÇİÇEK'LE GÖRDÜM
Erzincan'da üst düzey bir bürokrat olduğu belirtilen gizli tanık Efe ise ifadesinde samimi olduğu Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'le neredeyse her hafta görüştüklerini belirtti.
Sosyal demokrat olmasının onun da hoşuna gittiğini belirten gizli tanık Efe, "Bazı şeyleri benimle paylaşmaktan çekinmiyordu. Erzincan'daki bütün cemaat ve tarikatların kökünü kazıyacağını söylüyordu. Benim de bu konuda sorumluluk almamı istemişti. Kendi ideolojisine yakın hakim ve savcıları etrafında tutuyordu. Fakat Başsavcının bu tür planları insan haklarına ve hukuka uygun düşmediği için bana ters geliyordu. Başsavcıyı 2009 yerel seçimlerinden 15-20 gün önce (veya seçimlerden 15 gün sonra) orduevinde sabah kahvaltısında
Albay Dursun Çiçek ve rütbeli birkaç subayla gördüm" iddiasında bulundu.
FİŞLEMEYE ADLİYEDE BAŞLADI
Gizli tanık Efe, Erzincan ve çevresinde Ergenekon faaliyetini anlatırken, Başsavcı Cihaner'in ilk önce adliye içerisinde
fişleme yaptığını ileri sürdü.
Bir gün Cihaner'i ziyarete gittiğinde Ağır Ceza Reisi'nin lise yıllarında tarikat evlerinde kaldığını ifade ederek, ondan uzak durmasını istediğini ileri süren Efe, K. adlı savcıyı Erzincan adliyesindeki icra dairesine göndererek orada çalışan peruklu ve başı kapalı kadın görevliler hakkında
tutanak tutturduğunu öne sürdü. Tutanak sırasında memurların dışarı çıkmamaları için üstlerinden kapının kilitlendiğini iddia eden Efe, memurların savcı K. ve ve Başsavcı Cihaner'i hürriyeti tahdit suçundan Adalet Bakanlığı'na şikayet ettiklerini öne sürdü.
BAKAN VE MİLLETVEKİLLERİNİN SES KAYDI
Erzincan Kapalı Cezaevi Müdürü H.O.'nun İzmir'de okuyan kızının cemaat evinde kaldığını belirten tanık Efe, sicilinin bozulması ile hakkında araştırma yapılarak dava açılması için Cihaner'in savcı M.'ye görev verdiğini öne sürdü. Cezaevi Müdürü H.Ö.'ye Başsavcı tarafından
disiplin cezası verilip başka yere sürüldüğünü, ayrıca cezaevi müdürü hakkında görevi
ihmal suçlamasıyla Erzincan Sulh Ceza Mahkemesine dava açıldığını anlatan Efe, şöyle devam etti:
"Başsavcının makamındayken Erzincan
asayiş istihbarat kısım komutanı Şenol Bozkurt yanımıza geldi. Başsavcıya bir kalınca
dosya ve CD'ler vererek bunların Nedim yüzbaşı tarafından gönderildiğini söyledi. Makamından çıktıktan sonra kendisini önceden tanıdığım Şenol, bana bu dosyaların cemaat ve tarikatlarla ilgili bilgilerden oluştuğunu, CD'lerde
bakan ve milletvekilleri ile birçok kişinin ses kaydı olduğunu söyledi.
Şenol komutanın, Başsavcının talimatıyla Fetullah
Gülen cemaatinin Erzincan'da öne çıkan isimlerini gayri resmi dinleme yaptıklarını, bu cemaatin Erzincan'daki yapılanmasını çıkardıklarını, yakın bir zamanda en az 22 kişiyi içeri alacaklarını, Başsavcının her şeyi ayarladığını, tutuklayacak Hakimin dahi belli olduğunu söylemişti. Nitekim, Gülen cemaatinden önce yapılan İsmailağa cemaatine yönelik operasyonda
sorgu için görevli olan esas
nöbetçi Hakim B. iken. Başsavcı bu hakimin tutuklama yapmayacağını anlayınca, Hakim H.'ya sorgu yaptırtmıştır.
Fetullah Gülen cemaatiyle ilgili Erzincan'daki yapıyı, bu cemaatle
diyalog içinde olan Sakaltutan TRT vericilerinde memur olarak çalışan İ.K.'den para karşılığı satın almışlardır. Yaptığı bu hizmetin karşılığında Ergenekon bağlantılı üst düzey subaylar kanalıyla TRT Genel Müdürlüğü'ne tayini yapılmıştır. İ.K. Ankara'da hala Özel Kuvvetler'de görevli bir yüzbaşı ile görüştüğünü telefonda A.H. lakaplı şahsa benim yanımda söylemişti. Erzincan'da jandarmanın haber elemanı olan A.H. lakaplı çay ocağı işletmecisi kişi bu olaya şahittir.
Şenol Komutan Başsavcıya belgeleri verirken Başsavcı kendisine `öğrencileri ne yaptınız?' şeklinde benim yanımda üstü kapalı Şenol komutandan bilgi almaya çalıştı. Şenol komutan da ona `hallediyoruz, merak etmeyin' dedi. Ben daha sonraki bir zamanda sohbet esnasında, Şenol komutana öğrencilerin ne anlam ifade ettiğini sordum. O da bana `İsmailağa cemaati çantada
keklik, asıl korkulacak Fetullahçılardır, Fetullahçılarla ilgili eğer
delil elde edemezsek
Işık Evleri'nde kalan birkaç öğrenciyi para karşılığı ayarladık, evlere bu öğrenciler vasıtasıyla silah ve uyuşturucu koyabileceğiz' dedi. Ben kendisine `senin ruhsatsız silahın var mı' diye sorduğumda, bu olayla Ersin
üsteğmenin ilgilendiğini, silahları onun ayarlayacağını söylemişti. Ben bu faaliyetlerin hukuk dışı olduğunu ve kendi başlarını belaya sokabileceklerini söyleyerek uyarmıştım. Ancak benim ikazlarıma karşılık `Başsavcı yanımızdayken kimse bize bir şey yapamaz, ayrıca Recep Albay da konunun takipçisi' diye
cevap vermişti."
DHA