Yaz
sıcağının iyice hissedilmeye başladığı bir haziran günüdür. Eylül ayında
başlayacak yeni sezon için tüm planlarını belirleyen firma, kampanyayı
desteklemek için televizyonlarda reklam yapmaya karar verir. Hareketsiz geçen
yaz aylarını reklam ve kampanya hazırlıkları ile değerlendirmek için
‘seçkin’ reklam ajansları ile görüşmeye başlar. İlk görüşme için
marka sorumlusunu yanına alan firma yöneticisi, heyecanla İstanbul’un gökdelenler
semti Maslak’ta alır soluğu. ‘Hoşgeldiniz’ faslından sonra, reklam örneklerini
izlemeye gelir sıra. Laf arasında ne kadar iyi bir reklamcı olduğunu sık sık
hatırlatan ajans patronu, oldukça etkilediğini düşündüğü müşteri adayını
kumandasına bastığı plazma televizyon ile baş başa bırakır.
“Harika”, “mükemmel”, “muhteşem” veya “işte reklam budur”
gibi müşteri tepkilerine alışkın olan ajans patronu, müşteri adayının
marka sorumlusundan gelen ilginç bir tepkiyle sarsılır: ‘Bu reklamı sanki
bir yerlerde görmüş gibiyim.’ Hadise basittir. Ajansın yönetmeni, reklam
filminin taşıyıcı unsurunu uluslar arası bir bankanın reklamından uyarlamış,
sonra da ‘bu işten anlamadığına’ emin olduğu firma yetkililerine
‘orijinal bir reklam fikri’ olarak sunmaya çalışmıştır. İlk duyulduğunda
iş ahlakının çeperlerini zorladığı düşünülebilecek bu tavır o kadar
çok yaşanıyor ki reklam sektörünün ahlak anlayışını gözden geçirmeyi
zorunlu hale getiriyor. Klonlanmış reklamlar ne kadar ahlaki? Ne kadar işe
yarıyorlar? Tek sorun orijinal bir fikir bulamamak mı, yoksa klon reklamlar
birbirlerine destek mi oluyor? Aksiyon bu soruların cevabını araştırdı ve
klonlama ile esinlenme arasındaki farkı ortaya koymaya çalıştı.
5 BİN YILDIR REKLAM YAPILIYOR
Günümüzde, ‘özgünlük’ tartışmalarının odağında kalan reklamların
geçmişi günlük hayatımızdaki bir çok şey gibi binlerce yıl öncesine
dayanıyor. Uzmanlarına göre Milattan önce 3 bin yıllarına uzanıyor
reklamcılığın geçmişi. Tüccarların, çığırtkanlar aracılığıyla
satış yapma çabası ya da dükkân veya seyyar tezgâhların önüne konulan
tabelaların da ilk reklam örnekleri olduğu varsayılıyor. Hattâ, simgeleri
yüzyıllardır korunan Mısır’ın reklamcılıkta da önemli bir iz bıraktığı
geçmiş kayıtlara. Eski Mısır’da cadde üzerinde aynı tabelanın birden
fazla yer alması, ‘tekrarlı reklam’ örneği olarak değerlendiriliyor
mesela.
Kökeni ‘clamare’ sözcüğüne dayanan, Latince’de ‘bağırmak, çağırmak’
anlamını taşıyan ‘reklam’, dilimize Fransızca’dan geçmiş. Belki;
‘réclame’ sözcüğünü aldığımız Fransızlara bakış açısından
belki de reklamı daha değerli kılma arzusundan olsa gerek, bir sektör haline
gelen reklamcılığın önde gelen yönetmenleri yapılan işin ‘sanat’
olduğunu vurgulamayı ihmal etmiyor. Sektörün ‘iş adamları’ ise vurguyu
daha çok ‘reklamın iyisi kötüsü olmaz’ anlayışına yapıyorlar.
Reklama sanat değeri yükleyen yönetmenler açısından bakılınca ‘reklamın
iyisi kötüsü var’. İşe sadece ekonomik bir araç olarak bakanlara göre
ise ‘reklamın iyisi kötüsü olmaz, sonuç getiriyorsa reklam reklamdır.’
TAKLİT Mİ ESİNLENME Mİ?
Reklam dünyasında tartışılan tek şey reklamın sanat değeri değil
elbette. Çünkü her gün yeni bir reklam filminin ya da reklam tasarımının
taklit olduğu tartışması geliyor gündeme. Ürün çeşitliliği arttıkça,
aynı ürünü üreten firmalar arttıkça rekabet gelişecek, reklamlardaki özgünlük
tartışması da giderek yoğunlaşacak şüphesiz. Hattâ reklam eleştirisine
yer veren gazete sütunları çoğalacak, reklam fikirlerini değerlendiren
dergilerin sayısı da artacak.
Gerek televizyonlarda gerekse gazetelerde yayınlanan reklamların azaldığı
yaz aylarında ‘taklit mi, esinlenme mi?’ diye en çok tartışılan reklam
Akbank’ın Dünya Kupası sırasında yayınlattığı reklamlar oldu. Onlarca
insanın hareketleriyle ortaya çıkan çeşitli figürleri yukarıdan yapılan
çekimlerle renklendiren reklam filmlerini Akbank için yöneten Yorum Publicis
adlı ajansın taklitçiliği tartışıldı. Dört yılda bir düzenlenen Dünya
Kupası’nda reklamlarıyla şov yapan Coca Cola’yı bile geride bırakan
Akbank reklamlarının İngiltere’deki bir telefon şirketinin reklamının
taklidi olduğu maç arasında dondurma yalayan çocukların bile müzakere ettiği
memleket meselesi haline geldi.
AKBANK REKLAMI ESİNLENME ÜRÜNÜ
İnsanların hareket ederek oluşturduğu figürlerin başka birçok reklam
filminin konsepti olduğu ortaya çıkınca, kareografiyi kusursuz şekilde
ortaya koyan Penny Jones ekibinin ne kadar yetenekli olduğuna dair beğeniler
dile getirildi. Talk Talk adlı şirketin reklam filmiyle birlikte Akbank, Aygaz
ve Belçikalı Het Nieuwsblad gazetesinin reklamlarını aynı sayfadan yayınlayan
web siteleri fısıltılara son noktayı koydu. Bigumigu.com sitesine girenler,
tüm reklamları seyredip Akbank reklamındaki uygulamanın sadece bir
‘esinlenme’ olduğuna karar verip bir oh çekince ‘önemli’ bir memleket
sorunu bertaraf edilmiş oldu.
Atlas Jet’in 2005 sonunda yayınlattığı tam sayfalık reklamlar da bir türlü
gündemden düşmedi. Pabuç boyundaki ‘Biz ikinciyiz, neden bizimle uçasınız
ki?’ sloganıyla başlayan reklam, Atlas Jet’in sektördeki ikincilik
konumunun sadece filo büyüklüğünden kaynaklandığını ima ediyordu. Aynı
reklamda sıralanan ayrıntılar, şirketin aslında birinci olmayı hak ettiğini,
rakiplerine göre erişilmez üstünlüklere sahip olduğunu yolcu adaylarının
zihnine işlemeye çalışıyordu. Kullanılan reklamlar etkili de oldu. Bir çok
yolcu için Türk Hava Yolları’ndan sonra en bilinen havayolu şirketi Atlas
Jet oldu. Dünyada ünlü araç kiralama şirketi Avis’in yıllar önce
kullandığı ‘Avis sadece ikinci, neden bizimle gidesiniz ki?’ anlamına
gelen reklamları ortaya çıkınca, Atlas Jet için tasarımı yapan reklam
ajansının piyasaya sunduğu tüm reklam film ve tasarımları tartışma odağı
haline geldi. Bahsi geçen reklamı 1962’de kullanan Avis, o tarihte yüzde 11
olan Pazar payını dört yılda yüzde 35’e çıkararak sektörün lideri
olan Hertz firması karşısında atılım yapmıştı. Bill Bernbach’ın 44 yıl
önceki söyleminin sayfadaki kullanım şekline kadar aynı olduğunu yakalayan
reklam duayenleri, Atlas Jet reklamı için danışmanlık yapan ajansın yöneticilerini
tarihe geçirdi. Yayınlattığı reklamla sükse yapan havayolu şirketinin bu
reklam kampanyası sayesinde elde ettiği pazar payı ise özgünlük tartışmaları
yüzünden gölgede kaldı.
REKLAM
FİKRİ PATENT ALAMIYOR
Reklam fikirleri nasıl oluyor da bu rahatlıkla yeniden kullanılabiliyor
diyorsanız, işte açıklaması: Reklam fikir veya esprileri patentlenemiyor.
Taklit reklam yapanların, reklam fikrini ilk üretenden daha fazla kazanması
da işin en acı yanı. Türk Patent Enstitüsü de şimdilik reklam fikirlerini
‘faydalı model’ sınıfına dahil etmiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na
bağlı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü ise, reklam fikirlerinin
korunması için tescil hizmeti sunuyor. Ürün telif hakkı isteyenlerin tescil
ettirmek istediği fikri kuruma teslim edip araştırma yapılmasını beklemesi
gerekiyor. Özgün olup olmadığı araştırılan fikirler için ilk defa yapılıyor
oluşu ve sıradışılık gibi kıstaslar mevcut. Ayrıca ürün sahibinin
hususiyetini taşıması, şekillenmiş ve fikri bir çabanın ürünü olması
isteniyor. Kayıt Tescil Kurumu araştırmasını tamamladıktan sonra telif
hakkı verilip verilemeyeceği bildiriliyor. Ölçütlere uyuyorsa telif hakkı
veriliyor ve başka bir kurumun izin almadan kullanması durumunda, telif hakkı
alan kurum her türlü yasal hakka sahip oluyor.
Avukat Ahmet Aksu’ya göre ise bir reklam fikrinin tescil edilmesi Fikir ve
Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) gereğince mümkün değil. FSEK, ‘eser’ olarak
sadece sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel
sanatlar veya sinema eserlerini, her nevi fikir ve sanat mahsullerini tanımlıyor.
Bir reklam fikri, sahibinin hususiyetini taşımayacağı için eser olarak sayılamıyor.
Yine Aksu’ya göre Patent, Endüstriyel Tasarım veya Marka Kanunu kapsamında
da bir reklam fikrinin tescillenmesi mümkün değil.
Reklam dünyasındaki özgünlük sorunlarını denetlemek için kurulan Reklam
Özdenetim Kurulu (RÖK) Başkanı Çetin Ziylan, taklit reklamların bir
‘etik’ sorunu olduğu görüşünde. RÖK’ün uyguladığı Uluslararası
Reklam Uygulama Esasları’na göre reklamda taklit yasak. Bu tür reklamlarda
taklidin tüketiciyi yanılttığı sonucuna varılırsa ilgili reklam düzelttiriliyor
ya da yayından kaldırtılıyor. Ziylan’a göre tüketiciyi yanıltmasalar
dahi taklit reklamların meslek örgütlerince yaptırıma tabi tutulması
gerekiyor.
TAKLİT ETMEK ÇALMAK DEMEKTİR
Taklit ile esinlenme arasında her zaman yoruma açık ince bir çizgi bulunduğuna
dikkat çeken Çetin Ziylan, esinlenmenin yaratıcılığı geliştiren bir
unsur olduğunu düşünüyor. Esinlenmenin teşvik edilebileceğini savunan
Ziylan’a göre taklit, hiçbir yaratıcı çalışma göstermeden başkalarının
yaratıcılığının çalınması anlamına geliyor. Eseri taklit edilen kişinin
bu yaratıcılığını haksız olarak kullanan her kademedeki kişiyi dava
edebileceğini ifade eden Ziylan, taklit eden taraftan tazminat istenebileceğini
söylüyor. Taklitle ilgili sorumluluğun sadece reklamı hazırlayanla sınırlı
olmadığını belirten RÖK Başkanı Ziylan, taklit edilmiş reklamı
kullanarak maddi yarar sağlayanların da hukuken sorumlu olacağını ifade
ediyor. Ayrıca, başkasının eserini taklit ettiği sabit olan bir meslek
mensubunun, üye olduğu kuruluştan çıkarılması gerektiğine inanıyor.
Taklit reklam filmini alan firmanın bu filmi kesinlikle kullanmaması gerektiğini
düşünen Avukat Ahmet Aksu, aksi halde hak sahiplerinin şikayeti üzerine şirket
yetkililerinin ağır bir maddi cezaya çarptırılabileceği uyarısını yapıyor.
Açılacak bir tazminat davası ile asıl eser sahibinin uğradığı zararın 3
katının ödenmesi gerekeceğini ifade ediyor.
Reklamverenler Derneği (RVD) ise, bu tür bir reklam için ajans ve müşteri
arasında değerlendirme yapılması gerektiğini belirtiyor. Kullanılacak bir
taklit reklam çalışması, reklamvereni etkileyeceği için bu konudaki
hakemliği reklamveren tarafın yapması gerektiğini açıklayan RVD, reklamları
kreatif bazda değerlendirmeye tabi tutmuyor.
Taklidi bizzat yapmayan reklamveren ve yayıncının sorumluluğunun, taklidin
varlığını bilmek durumunda olup olmamasıyla sınırlı olduğunu söyleyen
Ziylan, reklamı hazırlayanların birinci derecede sorumlu sayılacağına
dikkat çekiyor. Avukat Aksu ise, taklit reklam filmini yayınlayan kuruluşun
da tıpkı taklit reklamı hazırlayan ajans gibi sorumlu olduğunu düşünüyor.
Taklit reklam yayınlayan kuruluşlar hakkında da dava açılabileceğini söylüyor.
Geçmişi 5 bin yıl öncesine dayanan reklamcılık, serbest piyasa ekonomisi
geliştikçe ve kapitalizmin getirdiği ağır rekabet arttıkça yeni fikirler,
yeni araçlar ve yeni mecralar oluşturmaya devam edecek. Kontrol altına alınamayan
taklitçilik de hızla artacak. Gelecekte neler olacağını kestiremeyiz fakat
bugün için önemli olan, piyasa oyuncuları kadar tüketicilerin de taklit ürünlere,
taklit fikirlere ve taklitçilere değer verip vermemesi. Tabi cüzdanla vicdan
arasında tercih yapmak başarılabilirse…
REKLAMCI HALUK MESCİ:
REKLAMIN KÖTÜSÜ TÜKETİCİYİ APTAL YERİNE KOYAR
Taklit bire bir çoğaltır, özgünün ucuz kopyasını çıkartır.
Sahteciliktir, hırsızlıktır çünkü bu yoldan kolayına kaçar, fikrin ya
da eserin sahibi olan bir başkasının sırtından haksız kazanç sağlar.
Esinlenme, yola çıktığı fikirden, eserden -adı üzerinde- esin yani ilham
almıştır, ama üzerine bir şeyler koyar, geliştirir, farklılaştırır.
Atlas Jet’in ilk ilanları, Avis’in tarihi -We Try Harder- ilanlarının
metninde geçen bir cümle yapısını aynen almış ve Türkçeye çevirmişti.
Taklitti. Benzerlik veya ortak nokta ‘Biz daha fazlasını yapmaya çalışırız,
daha gayretliyiz’ düzeyinde kalsaydı, esinlenme sayılabilirdi belki. Ama
bir cümle, bir deyiş aynen alınıp kullanılınca, uygulama düzeyinde kolaycılık,
ilkesiz çoğaltma söz konusu oluyor.
Reklamın kötüsü, harcanan paranın karşılığını vermeyen reklamdır. Tüketiciyi
aptal yerine koyan reklamdır. Tersini düşünenin kendisi aptaldır.
Taklit reklamı bilmeden satın alan firma, ajansını derhal mahkemeye vermeli.
Ardından kovmalı. Reklamı bilerek taklit ettiren firma, özgün işin sahibi
firma ve ajansınca ayrı ayrı mahkemeye verilmeli.
Taklit reklamı yayınlayan kuruluş tabii ki sorumlu. Çünkü haksız rekabet
başta olmak üzere bir sürü eyleme yardımcılık-yataklık söz konusu. Türk
reklamcılarının yaratıcılıktaki derdi, yeterince para ve cesaret olanakları
tanımayan, vizyonsuz-yetersiz reklamveren yöneticileriyle. Yaratıcılığın
gelişmesi, büyük ölçüde fikir araştırmaya-geliştirmeye bağlı. O da
paraya ve cesarete…
Aksiyon