Derin statüko, derin PKK
27
Nisan 2007'deki e-
muhtıra sonrasını hatırlayalım.
Anayasa Mahkemesi,
Meclis'in
cumhurbaşkanı seçebilmesi için bir 367
ucubesi ortaya çıkarmış, hükümet de buna karşı
erken seçim kararı almıştı. Bütün kamuoyu yoklamaları
Anayasa Mahkemesi'nin bu tavrına halkın tepkisinin büyük olacağını gösteriyor, AK Parti'nin seçimlerden büyük bir zaferle çıkacağını işaret ediyordu. 367'yi ortaya atıp bunu destekleyenler ise böyle bir zamanda seçime gitmenin büyük bir hata olacağını fark ediyor, o nedenle seçimleri erteleyecek bir formül bulmanın yollarını arıyorlardı.
İşte tam bu esnada PKK imdada yetişti. Örgütün eylemlerinde görülmemiş bir artış meydana gelmeye başladı. PKK saldırıyor,
şehit cenazeleri artıyor, malum medya da ısrarla bu örgütü ortadan kaldırmak için seçimleri bir kenara bırakıp bir an önce
Kuzey Irak'a girmek gerektiğini dillendiriyordu.
Medya, 'Kuzey Irak'a girelim' dedikçe PKK eylemlerini arttırıyor, PKK eylemlerini arttırdıkça malum medya 'Kuzey Irak'a girelim' diyordu. Şehit cenazelerinde hükümet ıslıklanıyor, hep birbirine benzer kişiler hükümet üyelerine ve Meclis Başkanı'na saldırıya varan tacizlerde bulunuyordu. PKK her gün 'daha ne duruyorsunuz?' der gibi eylemler yapıyor,
Türkiye her sabah bu eylemlerle ve ardından yapılan yorumlarla uyanıyordu. Ancak bütün bu çabalara rağmen PKK ve derin güçler, seçimleri iptal ettirmeyi beceremedi. Seçimlere gitmek derin statükonun işine hiç gelmiyordu; ancak bu işten PKK niye bu kadar rahatsız oluyordu, işte onu anlamak mümkün değildi.
Geçtiğimiz gün DTP Meclis Grup Başkanı Ahmet Türk'ün Kuzey Irak'ta söylediği, 'PKK'nın silahlı mücadelesi
Kürtlere zarar veriyor, statükonun elini güçlendiriyor' şeklindeki sözler, bu örgütün kimin yararına iş gördüğünü bir kez daha tartışılır hale getirdi. Hafızalarımızdaki olaylarla PKK eylemleri bir kez daha örtüştü. En son
27 Nisan'daki e-muhtıradan sonra yaptıklarını bir kere daha hatırlamamıza neden oldu.
PKK ve diğer
terör örgütleri, Türkiye'de bireysel özgürlüklerin arttırılmasının ve düşman odaklı
derin devlet yapılanmasının değiştirilmesinin önündeki en önemli engel olarak duruyor. Türkiye'de etkili çevreler konuşurken düşmanları iç ve dış düşman olarak telaffuz ediyor. Peki bugüne kadar PKK eylemleri kimin işine yaradı? Binlerce ailenin yüreğine ateş düştü de ne oldu? Bu ülkede yaşayan binlerce Kürt, Türk, Çerkez kökenli
genç öldü de ne değişti?
Güneydoğu yıllarca
olağanüstü hal ile yönetildi, Kürt halkı mutlu mu oldu? Pınarcık'ta, Başbağlar'da çocukların karınlarına kurşun dolduruldu da ne oldu?
Ne olduğunu söyleyeyim. Yıllarca iç ve dış düşman söylemiyle kişisel özgürlükleri kısıtlayanlar, kendilerine çok önemli bir gerekçe buldu. Çağdaş dünyadaki gibi insan merkezli devlet taleplerine karşı, 'Türkiye'nin şartları farklı. Bakın Güneydoğu'ya, PKK terörüne' diyenler, iddialarına dayanak elde etti. Terör, ülkedeki bütün demokratik hakların rafa kaldırılması ve hep orada tutulması için çok önemli bir gerekçe oldu. Bu kargaşa sadece uyuşturucu ticaretine yaradı.
Uyuşturucu ağaları türedi ve bunun bedelini Türk gençleriyle birlikte bütün Batılı gençler ödedi ve hâlâ ödüyor. Yassıada'daki askerî cezaevinden terör örgütünü yöneten Abdullah
Öcalan, kimin hanesine işler yaptığının, Kürt gençlerini hangi planın emrine verdiğinin, hangi oyunun bir parçası haline getirdiğinin herhalde farkındadır.
PKK 30 yıldır ölüyor, öldürüyor. Peki Güneydoğu daha mı müreffeh,
Kürtler daha mı mutlu, demokratik haklarına daha mı kavuşmuş durumda? Hepsinin cevabı koca bir hayır.
MEHMET KAMIŞ - ZAMAN