Davutoğlu'nun ABD'de yaptığı açıklamaların ardından yurt dışındaki Türk okullarının kapatılmasına gerekçe olarak gösterilmeye çalışılan mektup, iktidara yakın yayın organlarında yayımlandı. ABD'deki Peace Islands Institute (Barış Adaları Enstitüsü)'nün yabancı elçiliklere gönderdiği ileri sürülen bilgilendirme mektubunun içeriğinde ise kamuoyuna pazarlandığı şekliyle 'ihanet' denilebilecek hiç bir ifade yer almıyor. Mektubu manşetlerine taşıyan ve 'utanç mektubu', ihanet mektubu' gibi başlıklar kullanarak insanları yönlendirmeye çalışan söz konusu gazetelerin, yaptıkları kendi çevirilerin de bile 'ihanet' yaftasının içini dolduracak tek bir kelime geçmiyor. Mektupta 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması sürecinde Türkiye'de yaşananlar özetleniyor ve Türk demokrasisinin yara aldığı belirtiliyor.
Yabancı elçilikleri Türkiye'deki gelişmelerden haberdar etmek amacıyla yazıldığı anlaşılan mektupta “Türkiye'de ne oldu?” ve “Hükümet yaşananlar karşısında ne yaptı?” şeklinde iki maddelik durum tespiti yapılıyor.
YAŞANANLARIN İYİ BİR ÖZETİ
Mektubu 'ihanet' 'utanç' diye sunanlar, “Türkiye'de ne oldu?” kısmını şu ifadelerle okuyucusuna duyuruyor:
“- 17 Aralık tarihinde İstanbul Başsavcısının talimatıyla Türk polisi İçişleri Bakanının, Ekonomi Bakanı'nın ve Çevre ve Şehircilik Bakanı'nın oğullarını, İran-Azeri asıllı işadamı Reza Zerrab'ı ve Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan'ı gözaltına aldı.
- Operasyon sırasında Süleyman Aslan'ın evinde polis bir ayakkabı kutusu içinde 4,5 milyon dolar ile bir kitap rafında 10 milyon TL (5 milyon dolar) nakit para buldu.
- İçişleri Bakanı'nın oğlunun evinde ise yedi adet elektronik kasada yüklü miktarda nakit bulundu.
- Polis soruşturma sırasında İçişleri Bakanı, Ekonomi Bakanı ve AB Bakanı'nın işadamı Reza Zerrab'tan rüşvet aldığına ilişkin fotoğraf kareleri, videolar, telefon konuşması tape’leri, ödeme kayıtları gibi deliller elde etmiştir.”
MEDYADA YAZILANLARDAN BAŞKA BİR İFADE YOK
Mektubun ikinci kısmındaki “Hükümet yaşananlar karşısında ne yaptı?” bölümünde ise şu ifadeler yer alıyor:
"- Sayın Erdoğan ve çoğu AK Partili siyasetçilerin ilk tepkisi “Operasyonun Türkiye'nin parlak geleceğini tehdit eden ve dış mihraklar tarafından organize edilen kirli bir operasyon” olduğu; “polis ve yargı içinde bulunan ‘paralel yapı' tarafından dizayn edilen hükümet karşı bir darbe olduğu”, “çete olarak nitelenen bu yapının bütün devlet kurumlarından kökünün kazınacağında kararlı olunduğu” şeklindeydi.
- Başbakan Erdoğan, savcı ve polis müdürlerinin İçişleri Bakanı'nı operasyon konusunda bilgilendirmesi gerektiğini de iddia etti.
- Hükümet herhangi geçerli bir gerekçe göstermeden operasyonda görev alan yüzlerce polis müdürü ve polis memurunu görevden aldı ve operasyonu yöneten savcılar dosyalardan el çektirildi.
- Her ne kadar yüksek mahkeme tarafından bozulsa da, hükümet polislerin herhangi bir operasyon yapacağında, operasyon yürütme mensuplarıyla ilgili bile olsa yürütmeyi bilgilendirmesine dair bir kararname çıkardı.
- Emniyete medyanın erişimi büyük ölçüde yasaklandı.
- Siyasi irade tarafından yapılan bu icraatlar halk nezdinde büyük tepkiye sebep oldu.
- Sizin de bildiğiniz gibi Türkiye'deki geniş çaplı yolsuzluk operasyonu dünya basınının manşetlerine yansıdı, New York Times, Wall Street Journal, Washington Post ve bir çok ABD gazetesinde de geniş ölçüde yer aldı.
- Şu ana kadar ortaya çıkan bu skandallar, kabinedeki üç bakanın ve parlamentodaki beş AKP milletvekilinin istifalarına sebep oldu.
- Bir çok bürokrat ve daha bir çok kişi AK Parti'nin soruşturmaya müdahale etme ve yargıyı, savcıları, polisi ve medyayı sindirme girişimlerini protesto etti.
- Türkiye her zaman için, Ortadoğu'da, anayasal demokrasi modeli olarak değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, 90 yaşındaki bu demokrasi, şimdi büyük bir krizle yüzleşiyor. Başbakan'ın kendisinin ve üç bakan oğlunun müdahil olduğu dört ayrı yolsuzluk soruşturması, Türkiye'nin demokratik kurumlarını önemli ölçüde zayıflatan, hukukun üstünlüğünün, insan haklarının, basın özgürlüğünün ve ifade özgürlüğünün çöküşüne neden olan, muazzam bir hükümet tepkisini harekete geçirdi.”
'İHANET' KILIFIYLA TÜRK OKULLARINA OPERASYON MU YAPILMAK İSTENDİ?
Hükümet medyasının başlık, ara başlık ve yorumlarla mektubun içeriğini çarpıtarak algı operasyonu yapması, 'ihanet bu mu?' sorusunu gündeme getirdi. Bu mektubun bahane edilerek Türk okullarından Türk bayrağının indirilmeye çalışılması ise bir başka garabet olarak ortaya çıktı.