Bravo doğrusu
Pazar gazetelerde izin kullanma günüdür,
pazartesi günü çıkan gazetelerin sayfalarını genellikle yardımcı konumdaki
personel hazırlar. Hürriyet'teki 'mahalle baskısı'na aldırmadan Reha Erus'un Roma'dan gönderdiği '
türban yasağı' konulu haberi değerlendiren 'Dünya Sayfası' pazar editörünü
tebrik ediyorum.
Umarım, mahallelinin hışmına uğramaz...
İtalya'da 'sol' hükümetin
içişleri bakanı Giulio Amato
göçmenler konulu bir panelde konuşurken şunları söylemiş: "Son zamanlarda türban
Avrupa'da gereğinden fazla tartışılıyor. Türbanın yasaklanması Batı emperyalizminin farklı düşünce sahiplerine kendi ideolojisini dayatmasından başka bir şey değildir. Esas türbanı siyasi bir simge olarak kullananlar,
yasakçılar..."
Amato'nun 'emperyalizm' sözcüğüyle ifade ettiğini, ben, 'inisiyasyonla girilen
örgütler' tanımlamasıyla karşılıyorum.
Türkiye'de iki haftadır süregiden anayasa değişikliğiyle ilgili tartışmayı yakından izleyenlerin bir dostuma ait tezi akıllarında tutarak konuya yaklaşmalarını isterim.
1961 ve 1982 anayasalarını hazırlayan çekirdek kadro ile Ak Parti'nin görevlendirdiği kadro arasında en belirgin fark galiba bu yönde. 1961'in Sıddık Sami Onar ve
Yavuz Abadan'ları, 1982'nin Orhan Aldıkaçtı ve Şener Akyol'ları ile şimdiki kadro hayli farklı.
Ortada henüz müsvette durumunda olan bir metin varken, toplumdan gelecek teklifler ve Meclis'teki tartışmalarla son biçimini alacağı bilinirken, taslağın medyada belli kalemlerin yaylım ateşine tutulması da bu gerçekle ilgili olabilir: 1961 ve 1982'de anayasayı hazırlayan kadroyu tanıyor ve güveniyorlardı, şimdikileri o anlamda tanımıyorlar...
Ülkemizde 'inisiyasyonla girilen örgüt' durumunda
masonlar var. 'Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası' (HKEML) adlı örgüte üye olduğu aleniyet kazanmış meslektaşlarımızın yazılarına baktığınızda taarruzda başı onların çektiğini görebiliyoruz. Nail Güreli sözgelimi, masonluğunu hiç saklamadı.
Güneri Civaoğlu da öyle.
Tufan Türenç adı mason olarak geçtiğinde
itiraz etmedi. Üyelerinin adlarını 'sır' olarak saklıyor örgüt; ancak şu sıralarda medyayı bu gözle inceleyenler kimlerin oradan esinlendiğini kestirmekte herhalde zorlanmayacaktır.
Haziran ayında yapılan son konvanında HKEML'ye 'Büyük Üstad' olabilmek için dört 'birader' yarıştı: Asım Ak'in,
Salih Evcilerli,
Önder Öztürel ve
Yaşar Aysev... Bunlardan Yaşar Aysev'in kartvizitinde 'gazeteci' yazıyor. Yıllar önce
Ankara Büyük Locası görsünler diye kapılarını mason olmayan gazetecilere açtığında, bizlere mihmandarlık yapan Yaşar Bey'di. Yaşar Aysev 'Büyük Üstad' olamadı, ama bundan gücenmedi de; localarda sürdürdükleri 'türban' ve 'anayasa' eksenli felsefi tartışmaları bir üniversiteyle ilişkisi bilinen 'ulusalcı' bir kanalda yaptığı programa taşıyor şimdi.
Anayasa tartışmasının 'türban' üzerine kaydırılması da mânidar.
Başörtüsü yasağının Türkiye'den başlayarak Avrupa'nın bazı ülkelerine yayılmasını 'esrarlı ilişkilere' borçlu olduğumuzu iddia edenler var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin aldığı 'yasakçı karara' yalnızca tek bayan üyenin ayrıntılı bir şerhle karşı çıkması bile ilişkiyi deşifre ediyormuş; bakmayın kadın haklarına sahip çıkıyor görünmelerine, İskoç Riti'ne bağlı localar (HKEML de), 2007 yılında bile, yalnızca erkekleri üye kaydediyorlar.
Ülkemizdeki sayıları taş çatlasa 15 bini bulmayan özel bir gruptan söz ediyoruz. Az kişiyle muazzam bir güç kullanan örgüte hayranlıkla karışık bir ilgi duyan ilk gazeteci ben değilim; yıllar önce İlhami Soysal da ilgilenmiş ve bayağı yararlı bir kitap bile yayımlamıştı.
Masonluğa yakın duran bir dostum, "Biat gibi, cemaat gibi kavramları bilmeyeceklerini sandığım kalemlerin tespitlerine ne diyorsun?" soruma derhal şu cevabı verdi: "Masonluk Tapınak Şövalyeleri'ne dayanıyor; kavramlarını oradan ödünç aldı masonlar... Şövalyeler bir cemaattiler ve adeta bir tarikat bağıyla birbirlerine bağlıydılar. Masonlar o kavramları iyi bilirler..."
Bilmiyorum, bu tespit, sizler için de açıklayıcı oldu mu?
Son tartışmalar, güçlü örgüte üyelik sayesinde daha da güç kazanmış medya mensuplarının kimler olduğunu, el yordamıyla da olsa, anlamamıza yarıyor. Yaşar Aysev'in programını bu anlamda yararlı buluyor ve kimlerin katılacağını görmek üzere merakla bekliyorum. Konuyu ele alış tarzı localardaki tartışmaların düzeyi hakkında bilgi sahibi olmama yarıyor; kendilerine şükran borçluyum.
Sosyolojik bir
deney kabına döndü Türkiye. Sayıları 15 bini geçmeyen bir grup, halkın yarısından oy almayı başarmış bir siyasî iktidarı sarsabiliyor; ben buna "Bravo" demez miyim hiç?
TAHA KIVANÇ/YENİ ŞAFAK