DEDİKODU GAZETECİLİĞİ
Oray Eğin, 1979
İstanbul doğumlu. Yani 29 yaşında.
Gazeteciliğe Radikal'le adım attı. 'Kent fısıltıları' adı altında düz dedikodu yazıyordu. Aynı
gazetenin Cumartesi ekinde röportajlar yapmaya başladı. Futbola da el attı... Bir süre sonra
Ece Temelkuran hakkında yazdığı yazı nedeniyle
Mehmet Yılmaz tarafından işten atıldı.
Serdar Turgut'un Akşam'ın Genel Yayın Yönetmeni olmasıyla
Milliyet Pazar ekinde başarılı söyleşiler yapan Ahmet Tulgar ile birlikte Akşam'a geçti. Gazete yeni transferlerle çıkış yaptı.
Ahmet Tulgar bir süre sonra yazıları sansür edildiği için istifayı basınca, önü iyice açıldı. Gazetecilik yapıyordu ama ortada 'gazeteci' yoktu.
CİHANGİR'E İHANET
Bir süre sonra '
ihanet edeceği'
Cihangir kafelerinin geyiklerini, allayıp pullayıp yazmayı sürdürdü. Yazılarının büyük bölümü medya dünyasıyla, o dünyanın karakterleriyle ilgiliydi. Yazılarında bilgi ya da haber olmasa da istikrar vardı; mesela hemen her yazısında dedikoduyu
hakaretle pekiştiriyor, çekememezliği ana fikir olarak dolaştırıyor, okuyucular fark etmese de birilerine saldırırken, başka birilerine yaranmayı da
ihmal etmiyordu. Şarkıcıları, oyuncuları hesaba katmazsak ilk büyük
gürültü koparan kavgası Zeynep Oral ile oldu. Eğin, Oral'ın 33 yıl Milliyet'te çalıştıktan sonra işine son verilmesiyle ilgili kaleme aldığı
Meslek Yarası adlı kitabından yola çıkarak yazdığı "Zeynep hanım bizi hep kandırdınız," başlıklı yazısıyla olay çıkarttı. Zeynep Oral'ın cevabı ise gazeteciliğin ne olduğunu hatırlattı; "Eleştiri düşünce yazısıdır: Bir sisteme oturmalı, dayanağı olmalı, bilgiye, araştırmaya dayanmalı, referansları ortaya koymalı."
MAĞDEN'E İFTİRA
Oray Eğin neredeyse yazılarına gelen cevapları hiç dikkate almadı. Hassas dengeleri gözeterek saldırmayı sürdürdü. Küçük taşların üzerinden çağlarken, büyük taşların önünde saygıyla kıvrılıp usulca akmayı sürdürdü. O güne kadar sadece medyanın tanıdığı Oray Eğin, aynı medya grubunun televizyonunda yayınlanan Şarkı Söylemek Lazım yarışmasıyla tanındı.
Reklamcıların "İyi reklam kötü malı hızla batırır," kuralı bu yarışmada bir kez daha işledi. Yazılarındaki dedikodu, hakaret kültürünü ekrana taşıdı. Bir tür 'Light Armağan' modeli yaratarak, sürekli birilerine sataşarak yarışmayı götürdü. Aslında yarattığı rezilliklerin reytingi hem yapımcıyı hem de televizyonu mutlu ediyordu. Eğin, "Artık popülerim ve daha da olmalıyım," düşüncesiyle köşesinde kendi meslektaşlarına daha çok saldırmaya devam etti. En büyük bıçağı Perihan Mağden'in sırtına sapladı... Eğin, Radikal'den atıldığında Perihan Mağden onun yanında yer almış, hatta bu Perihan Mağden ile Ece Temelkuran arasında geçen meşhur Asmalımescit kavgasının nedeni olmuştu. Mağden'in istemeyerek de olsa Eğin'in yazar olarak kabul edilmesinde büyük katkısı var. Eğin, Mağden aleyhine yazdıkça pirim yaptığının farkındaydı. Eğin, diğer taraftan dengeleri kollamayı da seviyordu. Perihan Mağden'in
Cumhurbaşkanlığı resepsiyonunda içkiyi çok kaçırıp kustuğunu yazdı. Yazdıkları içinde sadece Perihan Mağden'in resepsiyonda bulunduğu doğruydu, gerisinin açık bir
iftira olduğu
mahkeme kararıyla yayımlanan tekziple anlaşıldı. Gazetecilik kariyerini Perihan Mağden'e saldırmak üzerine kuran Eğin'in, kariyerinin diğer ayağında
Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'e yaranmak var. Eğin'in Özkök'lü yazıları daha çok insan kaynakları bölümüne yollanmış iş başvuruları gibi... Belki de istediği Ertuğrul Özkök'ün kendisini kabul etmesi, övmesi hatta bir kez de olsa yazısında değinmesi. Sadece Özkök mü? Hayır. Aslında Eğin, medyanın 'birinci ligi' olarak nitelendirdiği yazarlara bırakın hakaret etmeyi, haklarında basit bir eleştiri yazısı bile yazmaz. Hıncal Uluç, Güneri Cıvaoğlu, Oktay Ekşi... Aksine, bu isimleri eleştiren yazılar çıktığında da durumdan vazife çıkarıp, onlar adına cevaplar yazıyor.
POLİTİK TAVIR
Eğin, hiç olmayacak işlere de kalkışıp, entelektüel camia tarafından kabul edilmek isteniyor. Bir de kendini Beyaz Türk olarak nitelendiriyor. Yanlış yazdığında ve zorda kaldığında akıllara durgunluk veren, diğer taraftan da insanı güldüren bir
savunma yapıyor; "
İngilizce düşünmenin yan etkileri,"nden söz ediyor. 'Köylü kurnazı' kavramının bu topraklarda var olduğunu unutuyor. Ama kabul etmek lazım ki son dönemdeki yazılarında 'politik tavır' var. Malum dengeler gereği,
Ergenekon operasyonundan bu yana
hedef seçtiği,
küfür ettiği ve hakaret yağdırdığı isimler nedense soruşturmanın derinleştirilmesinden yana olan isimler. Hem "
Ordu İstanbul'a el koysun," diye yazılar döşendi ve gerçek bir 'şahin' olarak bu isimleri "
Asker düşmanlığı," yapmakla suçladı. Yine Ergenekon'un üzerine gidilmesi gerektiğini savunan bütün isimleri Fethullahçı olmakla suçlarken, sonra bir anda "Aslında ben de cemaate yakın olmak istiyorum," edasıyla bu isimleri Gülen'e şikâyet etti. Bu çerçevede palavranın da ölçüsü yok; mesela hayatında bir kez bile ABD'ye gitmemiş Leyla İpekçi için, "
Cemaat bursuyla ABD'de okudu," diye yazabiliyor.
TAARRUZA GEÇEN SIRA NEFERİ
Kendisini işe almayan büyük bir gazetenin genel yayın yönetmenine AKP ve medya ilişkisini bahane ederek 'omurgasız' diye hakaret etmeyi de 'hayli etik' buluyor olmalı...
İlginç olan Eğin'in son dönemdeki 'politik tavır' içeren yazılarındaki Soner Yalçın izi. Yalçın'ın düşmanlarını, düşmanı olarak belleyen Eğin, bu mevzide en önde yer alan, 'saldır' komutuyla birlikte taarruza geçen bir sıra neferi gibi. Herkesin devirdiği çamları yazmakta tereddüt etmeyen Eğin, daha birkaç hafta önce Türkiye'de tutuklanan ilk paşanın Ergenekon Operasyonu'nda gözaltına alınan emekli orgeneraller değil 'Celil Gürkan' diye düzelterek, Kazım Karabekir'i atlayan Soner Yalçın'ı görmezlikten geliyor. Eğin'in Ergenekon operasyonunda tutuklanan İşçi Partili Adnan Akfırat hakkında yazdığı yazı tam bir Soner Yalçın 'Franchising'i sayılır. Başka bir deyimle o yazı tam bir Soner Yalçın kalemi...
BELAYMIŞ GİBİ GELİYOR
Ya iyi tarafları... Açıkçası 'duran bir saat' kadar. Bazen zekâ kokan analizleri de yok değil. Daha da iyimser düşünülürse, devirdiği çamlar ve ölçüsüzlüğü sayesinde günümüz 'medya otoriteleri' sayesinde gazetecilik okullarında 'örnek' olarak okutulabilir, hatta masraftan kaçılmazsa heykeli bile dikilebilir. Peki, Oray Eğin'in bu medyadaki yeri ne? Bu soruya "Bu hafta kimi yazıyorsun?" sorusuna "Oray Eğin," dediğimde verilen cevapları hatırlatarak
yanıt vereyim;
"Dikkat et, küfür eder, iftira atar, uğraşılmaz..." Bu, Oray Eğin'in yerini gayet iyi özetliyor. Köşesinde küfür ettiği, hakaret ettiği isimlerin bir kısmı akıllıca davranıp onu muhatap almak istemiyor, diğer kısmı ise gerçekten korkuyor... Yazılarının zemini sadece medya üzerine.
Emin olun, sokaktaki insanlar böyle bir yazar olduğundan bile haberdar değil. Yazılarının etkisi de sadece medyayla sınırlı. O nedenle, yazılarını okuduğunuzda
burun direğinizi kıran o pis
koku dışında, hepsi sanalmış, bir projeymiş, medya tanrısının sabrımızı denemek için yolladığı bir belaymış gibi geliyor. Ve bu yüzden Türkiye'deki basının bir dönemini çok ama çok iyi simgeliyor...
ECEVİT KILIÇ/SABAH