Bu
ülkede yaklaşık 100 yıldır devlet mekanizması, kurumlar milletin rağmına, milleti dikkate almaksızın ve milleti şekillendirmek için çalışmaktadır.
Harici ellerce ülkemize kurulan bu derin yapı, sürekli milleti ezmiş, ama dinleme, dikkate alma ihtiyacı duymamıştır. 27
Mayıs’ın yıldönümünü yaşadığımız şu günlerde milleti dinleyen
Menderes’in başına gelenler gazetelerde tefrika edilmektedir. Bu gayrı milli derin yapı Menderesi astığı gibi sulbünü de iflah etmemiştir. Bütün oğulları şaibeli
kazalarla öldürülmüşlerdir. Son oğlu Aydın da siyasete bulaşıp, millete yönelince kaza(?) geçirmiş tekerlekli sandalyeye mahkûm hale getirilmiştir.
Türkiye’nin derin kodları yaklaşık 60 yıldır ABD kontrolündedir. Türkiye ne zaman biraz palazlansa, kendisine çizilen sınırları aşmaya, ABD direktiflerinden çıkmaya başlasa “BİG BOSS” hemen devreye girer ve dengeleri yeniden kurar. 1950’lerden bu tarafa hemen her 10 yılda bir ABD odaklı müdahalelere maruz kalmıştır ülkemiz. ABD, “içeride konuşlandırdığı adamları-kurumları” devreye sokarak Türkiye’yi hep yarı canlı ve kontrolünde tutmayı başarmıştır. 1980’de ABD Başkanının “bizim çocuklar başardı” dediği eli silahlı çocuklar pek çok defa devreye girmiş ve ülkeyi ABD-İsrail hedefleri doğrultusunda yeniden düzenlemiştir.
Söylemlerinin aksine, ABD, AB’nin güçlenmesine ve etkin hale gelmesine
taraftar değildir.
Türkiye’nin kendi inisiyatif alanından uzaklaşarak AB’ye yaklaşmasından rahatsızdır. Türkiye’nin gereğinden fazla(!) demokratikleşmesi, bağımsız politikalar izleyebilecek kadar güçlenmesi de ABD’yi rahatsız etmektedir.
ABD ile AB’yi kıyasladığımızda AB tercihi bizim için daha selametli görünmektedir.
ABD bize talimatlarından çıkmayan bölgesel bir jandarma rolü biçmiştir. Aktör olma eğilimi gösterdiğimizde “derin” ellerini sokarak müdahale etmektedir. AB yekvücut hareket edebilen siyasi bir iradeye sahip değildir. Türkiye’ye müdahale etmesi yönlendirmesi, bloke etmesi daha zordur. AB’nin üyelere ve adaylara yönelik deklere ettiği, bağlayıcı normları, demokratik kriterleri vardır. Ama ABD ile ilişkilerimizde ABD’yi bağlayıcı en
küçük bir kriter yoktur.
Son yıllarda yaşadığımız olaylara bir de AB-ABD mücadelesi açısından bakmak ta yarar var. Bu mücadelede AB, demokrasinin, özgürlüklerin,
ekonomik gelişmenin tarafı olurken; ABD bürokratik elitin, militer güçlerin, millet iradesine saygısız kesimin yanında yer almaktadır.
Ulusalcı kesimin şiddetli AB muhalefeti buradan kaynaklanmaktadır. Buna rağmen Neo-Con’ların Türkiye ayağı ulusalcı kesim utanmadan başkalarını Amerikancılıkla itham edebilmektedirler.
ABD’nin ve
Yahudi Lobisi’nin epey bir süredir AKP hükümetinden memnun olmadığı bilinmektedir.
Bu dostlarımız! kontrol ettiği derin odakları her fırsatta hükümete karşı harekete geçirmekte, ülkeyi karıştırmaya çalışmaktadır. Derin cenahlara “becerebilirseniz arkanızdayım” mesajı vermekte, operasyonlar başarısız olunca dil ucuyla demokratik(!) tavır takınmaktadır.
ABD, Yahudi lobisi, Neo-Conlar ve İsrail Türkiye’nin gidişinden rahatsızdırlar. Zira, Türkiye ABD-İsrail isteklerine kayıtsız tabi olma-maktadır.
ABD-İsrail ikilisini rahatsız edecek şekilde İran’la, Suriye’yle iyi ilişkiler geliştirmektedir. Filistin’e destek çıkmakta, İsrail’in sivilleri hedef alan saldırılarını stratejik müttefiklerimizi(!) rahatsız edecek sertlikte kınamaktadır. Türkiye gerek Irak’ta, gerekse bölgede ABD’den bağımsız inisiyatifler almaya çalışmaktadır. Afganistan’da ABD’nin asker talebine olumsuz yaklaşmaktadır.
ABD Türkiye’de siyasetten öte, Yerleşik bürokratik kurumlar üzerinde etkilidir. Bu kurumlarda ilişki içinde olduğu derin kanallar vardır.
Türkiye’de demokratikleşme karşısında en güçlü bürokratik direnç yargıdan ve ordudan kaynaklanmaktadır. Anti demokratik bütün çıkışlar, fikirler ordu-yargı mensupları tarafından desteklenmekte; hukukileştirilmeye, meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Türkiye’de ordu darbeler yapmış, yargı derin hukuk ayarlarıyla düzeni yeniden kurmuştur. 28 Şubat sürecinin aktörü ordu ise de, yardımcı oyuncu yargıdır. Askerlerin verdiği brifinglere yargının en kallavi üyeleri koşarak gitmişlerdir. Birde geri adam üniversiteler vardır. Güdümlü medya ise bütün derin operasyonların vazgeçilmezidir.
Aşağıdaki sorulara bulacağımız cevaplar şu günlerde içinde bulunduğumuz durumu aydınlatmaya yardımcı olacaktır.
ABD kontrol altında tutmakta zorlandığı hükümeti millet iradesine rağmen, etkili olduğu kurumlar eliyle devirmek mi istiyor?
E-muhtıra ile demokratik yürüyüşünden alıkonamayan Türkiye yargı müdahaleleri ile mi hizaya getirilmeye çalışılıyor?
Ülkenin demokrasisine, huzuruna, ekonomisine, toplumsal bütünlüğüne, gelişmesine kasteden bu operasyonlar Türkiye’yi bazı pazarlıklara zorlamak için mi?
Son yıllarda gereğinden fazla büyüyen, haddini aşan(!), inisiyatifler alan, ABD-İsrail ikilisini rahatsız edecek açılımlar yapan Türkiye yeniden yarı canlı, talimata açık bir pozisyona mı çekilmek isteniyor?
Yaşadığımız süreç içte ve dışta Türkiye’ye zarar vermektedir. Çevresinde bir sürü gelişme yaşanırken Türkiye enerjisini iç kavgalara, kısır çekişmelere vermekte, gelişmelerden kopmaktadır. Kutuplaşmalarla milli direnç ve birlik zedelenmekte, ülke müdahalelere açık hale gelmektedir. Türkiye dış politikada inisiyatif yitirmekte, güçsüz düşmekte, milli menfaatlerini koruyamaz hale getirilmektedir.
367 tartışmasıyla başlayan, e-muhtıra ile devam eden, kapatma davası ve Y-muhtıra ile iyice karmaşık hale getirilen sürecin ABD-İsrail odaklı bir dış operasyon olduğunu düşünüyorum.
ABD’nin Türkiye’de nefret edilen ülkeler arasında yer almasının temel nedeni
Ortadoğu’ya, Müslümanlara yönelik işgalci-parçalayıcı hedefleri yanında, yıllardır milleti by-pas ederek derin kesimlerle iş tutmasıdır.
Amerikalılar bilmeli ki, Türkiye dünkü Türkiye değil. ABD Türklerin dostluğunu kazanmak istiyorsa, millici-ulusalcı görünen milletten kopuk kişilerle ve kurumlarla iş tutmaktan vazgeçip, milletin hassasiyetlerini gözetmeli, milletin beklentilerini dikkate almalıdır. Türkiye artık derin araçlarla yönetilip yönlendirilebilecek bir ülke olmaktan çıkmıştır. Son derin operasyonların da nihai olarak başarılı olma şansı yoktur.
Bazıları son olaylarda AKP’yi AB-ABD’nin, derin-ulusalcı cenahı ise
Rusya-Çin gibi güçlerin desteklediğini iddia ediyorlar.
Bu iddiayı ortaya atanlar ya Türkiye’yi ve Türkiye’nin derin kodlarını bilmiyorlar veya yanıltıcı bilgi veriyorlar. Rusya ve Çin giderek güçlenmekte ise de, Türkiye’de operasyonel imkânları sınırlıdır. Hele kurumlar üzerinden operasyon yürütebilecek imkânları hiç yoktur. Provakatif operasyonlar yapmak kolaydır, biraz para bir miktar adamla yapılabilir. Ama bir ülkede kurumsal dengelerle oynayabilecek kadar etkin olmak uzun yıllar gerektirir.
Türkiye üzerinde kurumsal, derin, operasyonel potansiyele sahip birkaç ülke vardır. Onlarda ABD, İsrail, biraz da İngiltere’dir.
YUSUF GEZGİN/AKTİFHABER