Halk
ayaklanmasının sürdüğü
Libya'dan
Türkiye'ye gelen 150 kişilik ilk kafiledeki
işçi Mesut
Kahraman (48), ayaklanma çıkaran grupların Türklere karşı herhangi bir düşmanlığı bulunmadığını belirterek, oradaki Türklerin yeme, içme ve yatma yerlerinde problem olduğu için eziyet çektiklerini söyledi.
Kahraman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Kütahya'da bir kamu kuruluşundan 4 yıl önce
emekli olduğunu ve yaklaşık 45 gün önce Libya'da Türk inşaat şirketinin bünyesinde çalışmaya başladığını bildirdi.
Bingazi'ye 80 kilometre uzaklıkta, yaklaşık 250 bin kişinin yaşadığı Al Marj
kentinde, devletin yaptırdığı üniversite ve
yurt inşaatında
iş makinesi operatörü olarak çalışırken, bir ay önce
halkın
yönetime karşı birtakım eylemlerde bulunduğunu belirten Kahraman, yönetimin sahip olduğu evlerden bir bölümünü gençlere bedavaya dağıtarak eylemlerin büyümesini engellediğini anlattı.
Kahraman, geçen cuma günü başlayan halk ayaklanmasının ülkedeki yabancılara karşı değil, yönetim aleyhine çıktığını ifade ederek, şöyle devam etti:
''Olayları, halkın hükümet v
e devlet dairelerine karşı saldırısı diye niteleyebiliriz. İktidarın yıkılması amacıyla halkın ortaya çıkardığı bir
kaos ortamı var ülkede. İnsanlar devlet ait bütün yapıları yakıp yıkıyor, yağmalıyor, ancak yabancılara zarar vermiyor. Al Marj'daki inşaatta 750'si Türk, kalanı
Mısır,
Gana,
Bangladeş ve Filipinler'den olmak üzere 3 bin kişi çalışıyordu. Burası da devlete ait bir yapı olduğu için depolarımızı, kaldığımız yerleri yıkıp ateşe verdiler. Ancak ne biz Türklere ne de diğer yabancılara karşı hiçbir eylemde bulunmadılar.''
-''17 ŞUBAT TARİHİ HEP KONUŞULUYORDU''-
Son günlerde Libyalılar arasında hep 17
Şubat tarihinde büyük çaplı bir eylemin yapılacağının konuşulduğunu dile getiren Kahraman, ayaklanmayı beklediklerini ancak bu kadar büyük çaplı olacağını tahmin edemediklerini belirtti.
Libya'da halk arasında büyük kavgalar yaşanmadığını, halkın tepkisini genellikle insanlara değil mallara zarar vererek gösterdiğini bildiren Kahraman, şunları kaydetti:
''Geçen cumartesi günü bizden Türkiye'ye dönüş için hazırlıklı olmamız istendi. Eşyalarımızı toplayıp valizlerimizi hazırladık ve beklemeye başladık. İnşaat sahası Al Marj kent merkezine 10 kilometre uzaklıktaydı. Buraya kadar geleceklerini tahmin etmiyorduk.
Cumartesi gecesi kalabalık bir grup geldi ve bizim şantiyeden çıkmamıza izin verdiler. Daha sonra kaldığımız koğuşları yıkıp ateşe verdiler. Biz de şirkete ait ciplere valizlerimizi yükleyerek Bingazi'ye doğru yola çıktık. Bingazi'de şirketin bir
kimya tesisi vardı. Orada Türkiye'den gelen uçağın inmesini beklemeye başladık. Arap bekçiler bizi koruma altına aldı, bulunduğumuz yeri kimseye belli etmediler. Daha sonra uçağa binip İstanbul'a ulaştık.''
Kahraman, ayaklanmanın başlamasının ardından Libya yönetiminin vatandaşlarının dış dünyayla bağlantısını kestiğini, internet ve
telefon hatlarında erişime izin vermediğini dile getirerek, Libya'nın dünyaya açılan bir turizm ülkesi olmadığını ve havaalanlarında askeri disiplinin hakim olduğunu söyledi.
Ayaklanma çıkaranların, Türklere karşı bir husumetinin olmadığına işaret eden Kahraman, ''Türkler orada toplu olarak bulunuyor. Türk halkını seviyorlar ve kendileriyle özdeşleştirmek istiyorlar. Oradaki Türklere ve Türkiye'deki yakınlarına
Allah sabır versin. Türklere karşı düşmanlıkları yok ama orada bulunan insanlarımızın yeme, içme ve yatma yerlerinde problem var. Bu yüzden eziyet çekiyorlar. İnşallah en kısa zamanda sevdiklerine kavuşurlar'' dedi.
-''ÇOK ZOR ÜÇ GÜN GEÇİRDİK''-
Mesut Kahraman'ın eşi Aynur Kahraman ise oğlu
Onur ve kızı
Gizem ile çok zor üç gün geçirdiklerini anlattı.
Türkiye'de eşini beklemelerinin ve ondan haber alamamalarının çok zor olduğunu ifade eden Kahraman, ''Bu olayı çocuklarıma anlatabilmek de çok zordu. Olaylardan sonra bir kez telefonla görüşebildik ve iyi olduğunu söyledi. İnşaat şirketinin Türkiye'deki merkezini aradım ama bir yetkiliye ulaşamadım. Eşim evimize geldiğindeki sevincimizi ise anlatamam. Anlatılamayacak derecede değişik bir duygu'' diye konuştu.
Kahraman, eşinin Libya'ya gitmesine razı olmadığını, ancak kararına saygı duyduğunu bildirerek, yeniden gitmesini istemediğini sözlerine ekledi.
İşçinin kızı Gizem de babasından haber alamadıkları üç gün süresince oradaki olaylarda öldüğünü düşündüğünü ve çok korktuğunu söyleyerek, eve döndüğünde sevinçten ağladığını ifade etti.