"Mahalle
baskısı dünyanın her yerinde ve her zaman vardı.
Başörtüsünden önce de olmuştu, başörtüsünden sonra da olacak." Diyen Akgün'e göre
mahalle baskısı antropolojik anlamıyla kültürdür.
Sosyologların yıllardır bu terim üzerine araştırmalar yaptığını teoriler ürettiğini anlatan Akgün mahalle metaforu ile özetlenen yakın çevrenin birey davranışı üstündeki etkisi “
modernleşme” ile birlikte azalmaktadır." diyorç Ve daha önemli bir tehlikeye dikkat çekiyor:
"Toplumlar “modernleştikçe” -yani en azından işbölümü arttıkça, rasyonelleştikçe,
toplum olmanın boyutu büyüdükçe- mahalleliye
rakip anlatım araçları artmakta, insanlar mahalleden çok kitle
iletişim araçlarından etkilenmektedir.
Başka bir değişle, modernleşme mahallelinin etkin olduğu alanı her geçen gün daraltmakta, sosyalizasyon süreci giderek daha fazla küreselleşmenin etkisi altında kalmaktadır. Bugün “doğrunun” ne olduğunu bize aktaran kendi
arkadaş çevremizden çok değerleri sürekli yeniden üreten, sistemin bekasını sağlayan kitle iletişim araçlarıdır.
Günümüzde çocuklar neyin yanlış, neyin doğru, neyin toplumsal olarak kabul edilebilir, neyin edilmez olduğunu ailelerinden ya da yakınlarından ziyade seyrettikleri komedi dizilerinden öğrenmektedir. Yapılan her “hatadan” sonra verilen gülme efekti, sadece gençlere değil hepimize toplumsal sınırları çizer.
Haberlerin sunuluş biçimi içinde yaşadığımız ülkede ya da
yabancı dil biliyorsanız dünyada, ne gibi olayların önemli olduğunu bizlere aktarır, neyin önemsemesi gerektiğini öğretir. Yine aynı araçlar taşıdığı
mesajlarla bizi birbirimizden ayrıştırmaya, farklılaştırmaya, bazılarımızın da içinde yaşadığımız düzenden yabancılaşmasına yol açar.
Reyting uğruna aynı şeyleri söylemediği zaman ise kitle iletişim araçları mahalleyle anlatısı açısından
rekabet eder, onu değiştirir ve şekillendirir. 2000 küsurlar
Türkiye’sinde bizim çekinmemiz gereken mahalle baskısı değil kitle iletişim araçlarının taşıdığı mesajın içeriğidir. Taşınan mesaj özgürleştirici olursa, başörtülü kızlar kendilerine tanınan özgürlüğü başı örtüsüzlere de tanır. Mesaj baskı, hegemonya ve sindirme olursa,
yerli dizilerimiz erkek
egemen dünyanın değerlerini hiçbir değişikliğe uğratmadan seyircisine aktarmaya devam ederse, mahalle metaforunda özetlenen “baskı” kapanmaya da, başka sonuçlara da yol açar.
Anayasa değişikliği yüzünden üniversitelerde başı örtüsüz kız kalmayacağından korkanların asıl korkması gerek şey, mahalle baskısı değil modern iletişimin hegemonik baskısı olmalıdır. Türkiye geleneğin yeniden üretilmesinden, mahallenin ekrana yansımasından korkmalıdır. Ayrıca Türkiye daha fazla kapanacaksa, daha fazla dindarlaşacaksa, bu özgürleşme yüzünden olmaz. Türkiye, içeride ve dışarıda olanlara duyulan tepki yüzünden kapanacak, dindarlaşacaktır.
Unutmayalım ki din sosyal bir olgudur ve
siyaseti içerir. Dindarlaşma da siyasi bir tepkidir. Siyasi tepkilerin içeriği ve şekli mahallede değil siyasetin yapıldığı alanda belirlenir. Günümüz dünyasında siyaset ülkesel, bölgesel ve küresel ölçekte yapılmaktadır. Verilen tepkiler de güçsüzleşmeye, kimliksizleşmeye, yoksullaşmaya verilmektedir. Etkilenilen ve etkilenmeye çalışılan bireysel, hatta ülkesel gibi duran küresel sorunlardır. Türkiye, laikliği korumak istiyorsa sorunlarını çözmek, çözemediklerine de çözüm önerileri üretmek zorundadır. Bu sorunlardan biri de başörtüsü sorunudur...
MENSUR AKGÜN- REFERANS