İşte Güngören'deki sorular...

İstanbul Güngören'de 17 kişinin hayatını kaybettiği 154 kişinin de yaralandığı bombalı saldırının ardındaki sis perdesi hala kalkmadı.

İşte Güngören'deki sorular...

Yaşanan olayları değerlendiren Taraf Gazetesi Genel Yayın yönetmeni Ahmet Altan bugünkü yazısında akıllarda kalan soru işaretlerini ve medyanın olaya yaklaşım tarzını yazdı. İŞTE OLAYIN GELİŞMİ VE AHMET ALTAN'IN DEĞERLENDİRMESİ İstanbul Güngören'de 17 kişinin hayatını kaybettiği 154 kişinin de yaralandığı bombalı saldırının ardından polis ekipleri mobese ve güvenlik kamerası kayıtları ile görgü şahitlerinin ifadeleri çerçevisinde operasyonlar düzenledi. Operasyonlar neticesinde 10 kişi terörle mücadele ekipleri tarafından gözaltına alınarak, şahıslar adliyeye sevk edildi. İçişleri bakanı Beşir Atalay da aynı bir basın toplantısı düzenleyerek elde edilen deliller ışığında bombalı saldırının bütün detaylarıyla aydınlandığını söyledi ve kanlı eylemi bölücü terör örgütünün gerçekleştirdiğini belirtti. Bombacı olduğu iddia edilen Hüseyin Türeli'nin Mobese kayıtlarındaki görüntülerde yeraldığı, görgü şahitlerinin ifadelerindeki bombacı tarifleri ile uyuştuğu belirtiliyordu. Yakalanan diğer zanlıların da bombacı olarak Hüseyin Türeli'yi gösterdikleri iddia ediliyordu. Ancak Adliyeye sevk edilen 10 kişiden Hüseyin Türeli'nin aralarında bulunduğu 8 kişi sadece örgüt üyeliğinden tutuklanarak cezaevine konuldu. Türeli'nin bombalı saldırı suçlamasıyla tutuklanmaması kafalarda soru işaretleri bıraktı. Akıllarda kalan bu soru işaretlerini ABD'de 1927 yılında suçsuz yere idam edilen iki İtalyan'ı örnek vererek hatırlatan Ahmet Altan bu olaya bazı gazete ve köşe yazarlarının yaklaşımını da eleşriyor. İşte Altan'ın yazısı Türkiye’de hapiste sekiz kişi var. Kürtler. Bu insanlar, Güngören’deki bombalı saldırının “suçluları” olarak toplumun önüne atıldılar. Aralarından birinin bombayı “bizzat” attığı söylendi. Hürriyet gazetesi manşetinden, Hüseyin Türeli isimli bu sanığın, “bombayı patlatıp seyrettim” dediğini iddia etti. Sabah gazetesinde Umur Talu, Türeli’nin bir başka bombacıyla birlikte Silopi’den Türkiye’ye giriş yaptığını yazdı. İçişleri Bakanı ve İstanbul Valisi, “bombalı saldırının faillerinin ele geçirildiğini” açıkladı. Hürriyet gazetesi manşetine taşıdığı “ifadeyi” gösteremedi, bir insanı çok ağır biçimde suçladıktan sonra sanki böyle bir haber yapmamış gibi davrandı. Umur Talu, yazdığı iddianın kanıtlarını ortaya koymadı. Bakan ve Vali, bu sanıkları neye dayanarak “bombacılıkla” suçladıklarını ayrıntılı bir şekilde belirtmediler. Hükümet bu konuda, “ikna edici” bir açıklama yapmadı. Hep birlikte bu insanları “bomba atmakla” suçladıktan sonra hep birlikte çekildiler. O sekiz kişi hapiste kaldı. O sanıklara ne poliste, ne mahkemede bombayla ilgili bir soru sorulmadığı anlaşıldı. Zaten “bomba atmak” suçundan değil “yardım yataklıktan” tutuklandılar. Dün Taha Akyol, Milliyet gazetesinde, sanık Türeli’nin “bombayı patlattım, seyrettim” dediğinin yalanlanmasının “önemsiz bir ayrıntı” olduğunu yazdı sütununda. Bilmiyorum hapiste olan kendisi ya da bir yakını olsaydı, böyle ağır bir iftirayla damgalanmak gene “önemsiz bir ayrıntı” gibi mi görünürdü kendisine? Cevap veremeyecek bir durumdayken Hürriyet’in manşetinde “Taha Akyol ‘bombayı patlattım, seyrettim’ dedi” diye bir haber okusaydı, bu durumu gene bu kadar hafifseyerek kabul edebilir miydi? “Önemsiz bir ayrıntı” der geçer miydi? Sanki kendisi için böyle bir iddia ileri sürülseydi, kendisine böyle bir iftira atılsaydı biraz daha ciddiye alırdı gibi geliyor bana. Ama başkası için olunca “önemsiz bir ayrıntı” gibi gözüküyor demek insana. Bazıları için “vicdan” da bazen “önemsiz bir ayrıntı” olabiliyor. Şimdi asıl soru şu: Niye bunca insan hapisteki bu sanıkları böyle suçlamak için ortaklaşa hareket ediyor? Niye böyle bir suçlama orkestrası ile karşı karşıyayız? Polis sorgusundaki suallerden, mahkemenin sorduğu sorulardan, tutuklama gerekçesinden artık hepimiz biliyoruz ki bu sanıklar “gerçek bombacı” değil. Gerçek bombacı dışarıda dolaşıyor. Belki bu olayın içinde bir rolleri vardır, belki aralarından bazılarının “gerçek bombacıyla” bir ilişkisi hatta işbirliği bulunuyordur, bilmiyorum. Ama mahkemenin “bomba atmaktan” tutuklamadığı bu insanların “bombayı attığına” bizi inandırmak için bu çaba nereden kaynaklanıyor? Bu çaba, sadece bu insanları suçlamıyor aynı zamanda “esas bombacıyı” da gözlerden saklıyor. Hükümetin de içinde rol aldığı “gerçeği saklama” konusundaki bu ortak eylem kuşku verici işte. Bu kuşkuyu Taha Akyol’un yazarı olduğu Milliyet gazetesi’yle Vatan gazetesi de paylaşıyor. Daha önce Akşam gazetesi de bu konudaki kuşkularını birinci sayfasına taşımıştı. Bu, dalgalar halinde yayılan ciddi bir kuşku. Asıl suçlular dışarıdayken “çeşitli nedenlerle” başka insanların suçlanmasına daha önce de rastladı insanlık. Sacco ile Vanzetti bunların en unutulmazlarıdır. Onlar kurtarılabilirdi, başkalarının hayatlarını “önemsiz ayrıntılar” olarak görenlerin kurbanı oldular. Biz de yeni kurbanlar mı vermeliyiz? AHMET ALTAN- TARAF
<< Önceki Haber İşte Güngören'deki sorular... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER