Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, dışa açık ve dünyayla bütünleşmiş Türk ekonomisinin, son küresel gelişmelerden belli ölçüde etkilenmesinin
doğal karşılanması gerektiğini belirterek, ''Dünya ekonomilerinin içinde bulunduğu
krizi,
ülkemiz için bir fırsata dönüştürmek suretiyle aşmamızın mümkün ve gerekli olduğuna inanıyorum.
Türkiye'yi yatırım yapılacak güvenli bir ada haline getirebiliriz. Yeter ki evimizin içini reformlarla düzene koymaya devam edelim'' dedi.
Gül,
TBMM'nin 23. Dönem 3. Yasama Yılının açılışı dolaysıyla, Genel Kurulda milletvekillerine hitap etti.
Konuşmasına, yeni
yasama yılının, geçen yıl olduğu gibi, yoğun ve verimli bir mesaiyle geçeceğine olan inancını dile getirerek başlayan Gül, başta milletvekilleri olmak üzere, vatandaşların bayramını kutladı.
Bayramların, kardeşliğin ve dayanışmanın, en üst düzeye çıktığı, kırgınlıkların onarıldığı, küskünlüklerin giderildiği günler olduğuna işaret eden Gül, ''Yüce Meclisin açılışının bir bayram gününe tesadüf etmesinin, ülkemizde hoşgörü,
işbirliği ve karşılıklı saygıya dayalı bir siyasi iklimin oluşmasına katkıda bulunmasını
ümit ediyorum'' dedi.
''GÜVENSİZLİK DUYGUSUNUN YAŞANDIĞI DÖNEM''
Gül, güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir dünyada yaşadıklarını belirterek, küresel işbirliği ve gelişme fırsatları ile gerginlikler ve krizlerin, aynı anda ortaya çıkabildiğini söyledi.
Uluslararası alanda, tanımlanmasında dahi güçlük çekilen belirsizliklerin ve buna bağlı bir güvensizlik duygusunun yaşandığı bir dönemden geçtiklerine dikkati çeken Gül, kronik
bölgesel sorunlara ek olarak, Kafkasya'da yaşanan son ihtilaf,
gıda ve enerji fiyatlarındaki ciddi dalgalanmalar ve uluslararası para piyasalarındaki son sarsıntıların, bu belirsizliğin yarattığı sonuçlardan sadece birkaçı olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Gül, yaşanan küresel
ekonomik ve siyasi sıkıntıların, sosyal, kültürel ve dini aşırılıkların, çatışmaların uluslararası gündemde yer almaya devam etmesine yol açtığını ifade etti.
''DÜNYADAKİ GELİŞMELERİN DIŞINDA KALMASI DÜŞÜNÜLEMEZ''
Geçen hafta katıldığı
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda bulunan dünya liderlerinin zihinlerini, bu ve benzeri konuların yoğun biçimde meşgul ettiğini yakından gördüğünü anlatan Gül, BM'ye üye yaklaşık 200 ülkenin ve uluslararası kuruluşun temsilcileriyle yaptıkları toplantılarda,
açlık,
yoksulluk,
salgın hastalık ve iklim değişikliği gibi sorunlara karşı acil kolektif önlemler alınması yönünde anlayış birliği içinde olduklarının ortaya çıktığını söyledi.
Gül, BM'nin daha demokratik bir yapıya kavuşmasından kriz yaşayan uluslararası mali piyasaların bir düzen ve disipline sokulmasına, nükleer silahların yayılması konusundan
terörizme kadar herkesi yakından ilgilendiren başlıca kritik konuları enine boyuna tartıştıklarını belirtti. Abdullah Gül, kronikleşmiş bölgesel ihtilaflara çözüm yolları bulma ve yeni ihtilafların ortaya çıkmasını önleme imkanlarını ele aldıklarını dile getirdi.
Türkiye'nin de uluslararası
toplumun önemli bir üyesi olarak dünyadaki gelişmelerin dışında kalmasının düşünülemeyeceğini vurgulayan Gül, ''Bunları yakından, dikkatle izlememiz,
tartışmalara ve çözümlere katkıda bulunmamız, hem kendi ulusal çıkarlarımızın hem de uluslararası sorumluluklarımızın gereğidir. Başta bölge ülkeleri olmak üzere, uluslararası toplumun ve BM'nin, Türkiye'nin bu tür katkılarından memnuniyet duyduğunu, hatta bizden giderek artan bir beklenti içerisinde olduklarını bizzat müşahede ettim'' diye konuştu.
''KRİZİ, TÜRKİYE İÇİN BİR FIRSATA DÖNÜŞTÜRMEK''
''Tasvir ettiğim uluslararası koşullarda ulusal
hedeflerimizi gerçekleştirmek ve uzun vadeli çıkarlarımızı korumak için milletçe her zamanki gibi müteyakkız olmamıza ihtiyaç vardır'' diyen Gül, bu çerçevede,
kalkınmayı; uzun vadeli bir perspektif içinde, istikrarlı ve hızlı bir şekilde sürdürmeye daha fazla özen göstermeleri gerektiğini kaydetti.
Gül, bugün dünya ekonomilerinin içinde bulunduğu krizi, Türkiye için bir fırsata dönüştürmek suretiyle aşmalarının mümkün ve gerekli olduğuna inandığını belirterek, ''Tabiatıyla, ekonomik ve sosyal
politikalarımızda bu yolda uyarlamalar yapma ihtiyacı ortadadır'' dedi.
Buna paralel olarak, yeni bir evreye gelmiş olan AB'ye tam üyelik sürecini, etkin bir dış politikayla ve geniş bir toplumsal ve siyasi mutabakatla hızlandırmak zorunda olduklarını ifade eden Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde ülkemizin 20. yüzyılın başlarında ortaya koyduğu büyük dönüşüm ve modernleşme hamlesi, bugün 21. yüzyıl şartlarında da hepimize ilham verecek güçlü bir vizyon ve cesaret örneği teşkil etmektedir. Bu anlayıştan hareketle, Cumhuriyetimizin 100. yılına doğru, 15 yıllık bir perspektif içinde, sahip olduğumuz potansiyeli sonuna kadar en iyi şekilde kullanarak, ülkemizi hak ettiği daha yüksek konuma taşımak, milletimize ve Cumhuriyetimize karşı hepimizin sorumluluğu olmalıdır.
Dünya ölçeğinde daha saygın bir devlet, daha müreffeh ve özgür bireylerden oluşan bir toplum olma yolunda, tüm bilgi birikimimizi ve emeğimizi seferber etmek mecburiyetindeyiz. Uzun vadeli kalkınma stratejimizde de ifade edildiği üzere, temel hedefimiz Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023 yılında, ülkemizi dünyanın en güçlü ekonomisine sahip 10 ülkesi arasına sokmak olmalıdır.''
''SAKİN LİMAN ARAYAN GİRİŞİMCİLER''
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin; 1990'lı yıllarda ve en son 2001 yılında yaşadığı ağır ekonomik krizlerin ardından, kararlı bir şekilde gerçekleştirilen reformlarla, ekonomik ve sosyal kalkınmasında çok önemli mesafeler aldığına işaret etti.
Bu başarıyı çok önemsediğini ve kazanımların titizlikle korunması gerektiğini dile getiren Gül, ''Ancak, uzun vadeli hedef ve stratejiler çerçevesinde, daha yapacak çok işimiz olduğunun da altını çizmek istiyorum. Özellikle bugün dünyanın içinde bulunduğu büyük ekonomik bunalım karşısında kazanımlarımızın korunması ve yitirilmemesi gereğine bir kez daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum'' diye konuştu.
Gül, küresel krizin, dünya ekonomilerini bir süre daha etkisi altında tutacağının açık olduğunu vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti:
''Dışa açık ve dünya ile bütünleşmiş ekonomimizin, son küresel gelişmelerden belli ölçüde etkilenmesi doğal karşılanmalıdır. Nitekim, Türkiye'de de
büyüme, enflasyon,
faiz oranları ve hisse senetleri fiyatları gibi temel büyüklükler, kendi iç sorunlarımızın da katkısıyla, küresel gelişmelerden etkilenmiştir. Bununla birlikte, krizin kapsamı ve derinliği dikkate alındığında, Türkiye ekonomisinin geçmiş dönemlerle kıyaslanmayacak ölçüde dayanıklılık kazandığının da altını çizmek gerekir.
Bu ortamda, bir yandan mevcut kazanımlar korunurken, diğer yandan ekonomimizi daha da dayanıklı kılacak ve ülkemizin potansiyelini tam olarak harekete geçirecek adımların zamanında atılması büyük önem taşımaktadır.
Ekonomi alanında gerekli tedbirlerin gecikmeksizin alınması ve koordinasyonun güçlendirilmesi, sonuç olarak öngörülebilirliği arttıracaktır. Öngörülebilirliğin olduğu bir ortam ise bugünün dünyasında sakin
liman arayan girişimciler ve
sermaye için
çekici bir ortam sunacaktır. Özellikle ülkemizin çevresindeki büyük sermaye birikimleri ve krizlere beraber baktığımızda, Türkiye'yi yatırım yapılacak güvenli bir ada haline getirebiliriz. Yeter ki evimizin içini reformlarla düzene koymaya devam edelim.''
''KRİZ DÖNEMLERİNDE DOĞRU POLİTİKA İZLEYEN ÜLKELER''
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu çerçevede, AB müktesabatına uyum sürecine ilişkin hazırlanan
Ulusal Programın hızla uygulanması öncelikli ve temel hedefler arasında yer alması gerektiğini belirtti. Gül, 2007-2013 dönemini kapsayan, stratejik planlama anlayışına dayalı olarak hazırlanan ve Meclisçe onaylanan 9. Yedi Yıllık Kalkınma Planındaki vizyon ve temel amaçların, yapılacak temel yapısal reformlar için güçlü bir çerçeve oluşturduğunu söyledi.
Kriz dönemlerinde doğru politikalar izleyen ülkelerin, dünya ortalamalarına göre daha yüksek performans göstermelerinin ve gelişmiş ülkelerle farklarını hızla azaltmalarının mümkün olduğunu vurgulayan Gül, normal şartlarda uzun süre gerektiren mesafelerin, bu şekilde çok daha kısa zamanda kapanabileceğini kaydetti.
''BELİRSİZLİKLERİN GİDERİLMESİ''
Türkiye'nin dünyada yaşanan krizi fırsata dönüştürebileceği önemli alanlardan birinin gıda güvenliği ve tarım sektörü olduğuna dikkati çeken Gül, gelecek dönemde, bu potansiyeli harekete geçirecek şekilde, uzun vadeli yapısal dönüşüm çalışmalarının yoğunlaştırılmasının temel bir öncelik olması gerektiğini söyledi.
Gül, bu bağlamda,
Güneydoğu Anadolu Projesi ile diğer bölgesel kalkınma programlarının kısa sürede tamamlanmasının önemli olduğunu dile getirdi.
Küresel gelişmelerin gündeme taşıdığı bir diğer temel sektörün, enerji olduğunu vurgulayan Gül, ''
Enerji, ekonomik büyümemizin sürdürülmesi,
rekabet gücümüzün arttırılması, çevrenin korunması, ulusal güvenliğin ve uluslararası ilişkilerin sağlıklı bir zemine oturtulması ve AB'ye üyelik sürecimiz açısından çok boyutlu olarak değerlendirilmesi gereken bir alandır'' dedi.
Gül, özel girişimin ve
yabancı sermayenin, enerji sektörüne yeterince yatırım yapmasının sağlanmasının öncelikli öneme sahip olduğunu, böyle bir yatırım ortamının sağlanması için belirsizliklerin giderilmesi ve uzun vadeli öngörülebilirliğin sağlanması gerektiğini bildirdi.
''KURUMLARIMIZLA HAZIRLANMALIYIZ''
Enerji ve su kaynaklarının yönetimi gibi stratejik konularla bağlantılı gördüğü küresel
ısınma sorununa da önem vermeleri gerektiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Gül, şöyle konuştu:
''Küresel ısınmanın ülkemizi ve insanlarımızı önümüzdeki dönemde ciddi şekilde etkilemesi beklenmektedir. İçinde bulunduğumuz coğrafya böyle bir riskle karşı karşıyadır. Bu durumla
yaşamayı öğrenmemiz ve ihtiyaç duyulan önlemleri uluslararası işbirliği çerçevesinde almamız lazımdır. Gelecek yıllarda, Kyoto sonrası süreçte, gelişmiş ülkeler ile
gelişmekte olan ülkeler arasında bu sorunun çözümü konusunda yaşanacak müzakerelere bütün ilgili kurumlarımızla hazırlanmalıyız.
Bu çerçevede,
yurt sathındaki
ağaçlandırma seferberliğine tüm kurumların daha fazla
destek vermesini sağlamalı ve arazilerimizin yüzde 10'unun milli park olması hedefi esas alınmalıdır. Başta
Çevre ve
Orman Bakanlığı ve TSK olmak üzere kamu kuruluşlarının, yerel yönetimlerin,
TEMA, ÇEKÜL, Doğal Hayatı Koruma Derneği gibi
sivil toplum örgütlerinin,
firma ve vatandaşların bu alandaki katkılarını takdirle not etmek isterim.''
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, AB ile devam etmekte olan tam üyelik müzakerelerinin sağlıklı biçimde ilerlemesini temin etmenin toplumun önceliği olması gerektiğini belirterek, ''Müzakerelerin başarıyla sonuçlanması, ülkemizin bu süreci partiler üstü bir anlayışla sahiplenmesine, çok sayıda
reformu kısa zaman dilimine sığdırmasına bağlıdır'' dedi.
Siyasi kriterler alanında atılacak adımların, sadece mevzuat değişikliği olarak algılanmaması gereğini bildiren Gül, bunların aynı zamanda bir zihniyet değişimini beraberinde getirmesi gereğini vurguladı.
TBMM'nin 23. Dönem 3. Yasama Yılı açış konuşmasını yapan Cumhurbaşkanı Gül, çeşitli konulara değindi.
Dünyada yaşanan ekonomik krize dikkati çeken Gül, bir yandan dünya ölçeğinde yaşanan ekonomik krize hızlı ve etkili bir
cevap verilirken, diğer yandan uzun dönemli kalkınmanın temelini oluşturan sosyal politikaların hayata geçirilmeye devam edilmesi gerektiğini söyledi. Gül, AB'nin
Lizbon Stratejisi kapsamında belirlediği ''dünyanın bilgiye dayalı en rekabetçi bölgesi olma, daha fazla ve daha nitelikli istihdam imkanları oluşturma vizyonu''nun, katılımcı bir ülke olarak Türkiye'nin de paylaştığı bir hedef olduğunu kaydetti.
Gül, Türk insanının eğitimi ve verimli alanlarda istihdamının, Türkiye'yi dünya rekabet yarışında üst sıralara taşıyacak kritik başarı faktörü olduğuna işaret ederek, ''Bunun için, özgür, sorgulayıcı yaklaşımı besleyen, tüketimden çok üretmeye, yenilikçiliğe, paylaşmaya ve ortak değerlerimize saygıya ağırlık veren bir eğitim sistemini geliştirmek zorundayız'' dedi.
Türkiye'nin, eğitim alanında reform niteliğinde adımlar attığını, son yıllarda
bütçe içinde bu alana ayrılan kaynaklarda ciddi artışlar sağlandığını ifade eden Gül, şöyle konuştu:
''Ancak, bugünün küresel rekabetçi ortamı, sürekli esnekliği, uyumu ve yaşam boyu öğrenimi zorunlu kılmaktadır. Nüfusumuzun beceri temelinin yenilenmesi ve arttırılması, bireylere olduğu kadar şirketlere ve topyekun ekonomimize de önemli kazançlar sağlayacaktır. Bu konuda geliştirilecek mekanizmalar, araçlar ve tahsis edeceğimiz kaynaklar ülkemizin geleceğine yatırımdır. Dolayısıyla, kamu ve özel kesime bu alanda hiçbir fedakarlıktan kaçınmamalarını
tavsiye ederim.
Şu hususu da hiçbir zaman unutmamalıyız ki, çeşitli alanlarda yapılacak reformların uygulamadaki başarısı, insan kaynaklarımıza yapacağımız yatırımın miktarı ve kalitesi ile yakından ilgilidir. Bu konuda,
Hükümetin aktif iş gücü programlarına önemli bir kaynak ayırarak, öncelikle kadınlara ve
gençlere yönelik hizmetlerin kapsam ve kalitesini arttırarak devam ettirmesini temenni ediyorum. Aslında hepimizin gözlemi olduğu bir konu olduğuna inanıyorum. Nüfusumuzun büyük bir kısmının, genç nüfusumuzun mesleksiz olduğunu düşünüyorum. Bir taraftan iş dünyamızın kalifiye
eleman bulamazken, bir taraftan nüfusumuzun bir kısmının hiçbir mesleğe gitmemezi gerçekten kaygı vericidir. İnanıyorum ki bu konu üzerinde de herkes ciddi bir biçimde duracaktır.''
YÜKSEK ÖĞRENİM SİSTEMİ
Gül, çağın gereği olan bilgi ekonomisine geçişin temelinin üniversiteler olması gerektiğini belirterek, üniversitelerin ayrıca, eğitim ve araştırma faaliyetlerine odaklanmalarına ve bunları dinamik bir şekilde gelişen toplumsal ve ekonomik hedefler doğrultusunda gerçekleştirmelerine ihtiyaç olduğunu vurguladı.
Bu hususun tüm üniversiteler için geçerli olduğu gibi, yeni kurulan üniversiteler için bir kat daha önem taşıdığını bildiren Gül, ''Özellikle yeni kurulan üniversiteler doğru başlangıç yapmalıdır. Ayrıca, kalkınmakta olan bölgelerde kurulan üniversitelerin bölgelerine yatırım çekme anlamında da önemli katkılarda bulunmalarını bekliyorum'' diye konuştu.
''Öteden beri kamuoyunda haklı bir şekilde tartışılan ve
rektör atamaları münasebetiyle tekrar gündeme gelen'' Yüksek Öğrenim Sisteminin iyileştirilmesi konusunda bütün ilgili kurumları öneriler geliştirmeye davet eden Gül, ''
Teknoloji geliştirip üretmeden, günümüz dünyasında ekonomik üstünlük kazanamayız. Bölgemizde ve dünyada siyasi bir değeri olan ülkemizin, bu boyuta da önem vermesi gerektiğine inanıyorum. Bu konuda
TÜBİTAK başta olmak üzere, üniversitelerimize, firmalara ve kamuya önemli görevler düşmektedir. Bu açıdan tüm alanlarda
Ar-Ge kültürüne, teknolojik araştırmaya ve inovasyona verdiğimiz önemi daha da artırmalıyız'' dedi.
Türkiye'nin bu alanda son yıllarda kayda değer gelişmeler sağladığını ifade eden Gül, kamunun Ar-Ge çalışmalarına ayırdığı kaynağın 2000 yılındaki 180 milyon YTL düzeylerinden, bugün yaklaşık 1.3 milyar YTL mertebelerine ulaşmış olmasının ümit verici olduğunu söyledi.
Bu konuda başarılı olan ülkelerin tecrübelerine bakıldığında araştırma-geliştirme ve teknoloji üretimine yapılan yatırımların, ancak beş sene sonra etkisini güçlü biçimde gösterdiğinin görüleceğine işaret eden Gül, ''Kendimizi bizim boyutumuzdaki ülkelerle mukayese ettiğimizde, bu konuda ne kadar geç kaldığımızı ve var olan potansiyelimizi harekete geçiremediğimizi göreceğiz. Bu alandaki gecikmemizi telafi etmemiz ve kısa sürede dünyada teknoloji üreten ülkeler arasında sayılabilmemiz için iç kaynaklarımızı arttırırken, AB 7. Çerçeve Programı ve diğer uluslararası fon ve imkanları da üniversiteler, gruplar, firmalar ve bilim adamlarımız en iyi şekilde kullanabilmelidirler'' ifadesini kullandı.
''KALKINMA ÇABALARIMIZA SAĞLAM ZEMİN OLUŞTURACAK''
Cumhurbaşkanı Gül, 23. Yasama Dönemi açış konuşmasında, Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin tarihsel arka planı ve felsefesi üzerinde geniş biçimde durduğunu söyledi. Gül, bugün ise bu stratejik hedefi gerçekleştirmeye yönelik politikaların güncel veçheleri üzerine odaklanmak isteğini belirtti.
Öncelikle Türkiye'nin AB'ye artık sadece bir
aday ülke değil, katılımcı ülke konumunda olduğuna dikkati çekmek isteğini vurgulayan Gül, şöyle devam etti:
''AB ile devam etmekte olan tam üyelik müzakerelerimizin sağlıklı biçimde ilerlemesini temin etmek, toplum olarak bir önceliğimiz olmalıdır. Müzakerelerin başarıyla sonuçlanması ise ülkemizin bu süreci partiler üstü bir anlayışla sahiplenmesine, çok sayıda reformu kısa bir zaman dilimine sığdırmasına bağlıdır.
Siyasi kriterler alanında atılacak adımlar sadece bir mevzuat değişikliği olarak algılanmamalıdır. Bunlar aynı zamanda bir zihniyet değişimini beraberinde getirmelidir. Bu çerçevede, özellikle bireysel hak ve özgürlükler en geniş manada güvence altında olmalı, yasal düzenlemelerin uygulanmasında demokratik anlayış belirgin bir şekilde gözetilmelidir.
Yasal düzenlemeler kadar, yargı ve temel haklar alanında yapılması gereken reformlar da
Avrupa Birliği sürecini yakından ilgilendirmektedir. Bu alanda da, ilgili tüm tarafların aktif katılımı şarttır.
Öngörülen
yargı reformu, sadece demokratik standartlarımızı yükseltmekle kalmayacaktır. Ülkemizde öngörülebilirliği ve istikrarı pekiştirecek, şeffaflığı arttıracaktır. Böylece, kalkınma çabalarımıza da sağlam bir zemin oluşturacaktır.
AB'ye tam üyelik yolunda hazırlanmakta olan Ulusal Program, herkesin katkısıyla şekillenmeli ve hızla hayata geçirilmelidir. Bu kapsamda, insanımızın
refahını ve yaşam standardını arttıracak konulara öncelik verilerek, gerekli reformlar kararlılıkla gerçekleştirilmelidir.''
Gül, çevre ve sağlıktan iş güvenliğine,
tüketici haklarından sosyal politikalara, ulaştırmadan enerjiye, yargı bağımsızlığı, kadın-erkek eşitliği ve
çocuk hakları başta olmak üzere, temel haklardan fikri mülkiyet hukukuna, bilgi toplumu ve medyadan tarım ve kırsal kalkınmaya, tüm önemli alanlarda Türk insanının hak ettiği düzenlemelere ve uygulamalara kavuşturulması gerektiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Gül, ''Yanlış algılamaları düzeltmek için ülkemizin köklü tarihi ile çağdaş gelişmelerini Avrupa ve dünya kamuoyuyla güçlü bir
iletişim stratejisi kapsamında paylaşmalıyız. Yanlış algılamaların panzehiri, gerçek bilgilerin ve tecrübelerin etkili bir şekilde yaygınlaştırılmasıdır. Bu sürece kamu, özel kesim, sivil toplum, medya,
spor, bilim, kültür ve sanat alanları başta olmak üzere her alanda önem vermeliyiz'' dedi.
''YAPILMASI GEREKENLER BELLİDİR''
Gül, bu süreçte AB'nin de üzerine düşen bazı görevleri yerine getirmesi gerektiği görüşünü ifade ederek, öncelikle, 15 ülkeden 27 ülkeye ulaşmış olan Birliğin geleceğini masaya yatırırken, günlük ve kısa vadeli bir bakış açısından uzaklaşarak, kurucu liderlerin yıllar evvel ortaya koymuş oldukları temel kuruluş felsefesine, barış ve istikrara endekslenmesi ve hedefe yönelik bir vizyonla geleceğini değerlendirmesi gerektiğine inandığını belirtti.
Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Biz Türkiye olarak, kendi sorunlarını aşabilmiş, uyum ve güven anlayışını muhafaza eden, bölgesinde gerçek liderlik yapabilen, hatta dünyadaki gelişmeler karşısında dengeleyici bir güç konumuna gelebilmiş bir
Avrupa Birliği hayal ediyoruz. Kendi bünyesindeki farklılıkları kucaklayabilen, çok kültürlü büyüyen güçlü ve sağlam bir Avrupa Birliği'nin bir üyesi olmak istiyoruz. Böyle bir AB'yi yaratmayı birlikte başarabileceğimizi biliyorum. Ama tabii böylesine büyük bir başarı için de tek taraflı
inanç ve çaba yerine, karşılıklı ve sürdürülebilir bir gayret içerisinde olunmasının önemini vurgulamak istiyorum.
Bir kez daha altını çizmem gerekirse; tarama sürecini bitirdiğimiz ve fasılları fiilen açmaya başladığımız bu dönemde elimizde hazır bir
yol haritası vardır. Yapılması gerekenler bellidir. Kendi haline bırakarak sürecin arzu edilen hızda ilerlemesini sağlamak ve Türkiye'yi AB'nin 2014 mali perspektifine hazırlamak mümkün değildir. Atılması gereken adımlar sürekli ve süratli biçimde atılmalıdır. TBMM'nin bu süreçle ilgili yasaları öncelikli olarak ve özel gündemle ele alması önemlidir. Hatta bu vesileyle AB Uyum Komisyonu'nun güçlendirilmesinin çok yararlı olacağı kanaatindeyim. Yüce Meclisi ve siz değerli milletvekillerini bu sürece titizlikle sahip çıkmaya davet ediyorum.''
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ''Yeni anayasal düzenlemelerin, milli birlik ve toplumsal dayanışmamızı güçlendirecek biçimde, dışlayıcı olmayan, kapsayıcı bir yaklaşıma sahip olması elzemdir.
Temel hak ve hürriyetleri güvence altına alan, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti anlayışını kuvvetle teyit eden nitelikte olması, yeni anayasal düzenlemelerin gücünü ve sürdürülebilirliğini arttıracaktır'' dedi.
Cumhurbaşkanı Gül, 23. Dönem 3. Yasama Yılının başlaması nedeniyle TBMM' Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, toplumda 1982 tarihli
Anayasanın tadilatı veya yeni bir Anayasa hazırlanması konusunda canlı ve kapsamlı tartışmanın yıllardır sürdüğünü hatırlatarak, şunları söyledi:
''Yüce Meclis'in, başta
siyasi partiler olmak üzere, toplumun bütün kesimlerinin katkılarından yararlanarak en mükemmel anayasal düzenlemelere ulaşacağından şüphem yoktur. Milletimiz, Anayasa tartışmalarının sağlıklı bir sonuca ulaşmasını sağlayacak tarihsel birikim, tecrübe ve olgunluğa sahip bulunmaktadır. Neredeyse 20 yıldır gündemde olan bu tartışmalar çerçevesinde, toplumun hemen her kesiminin kamuoyuna sunmuş olduğu çeşitli taslaklar, öneriler ve fikirler, yapmış olduğu uyarı ve talepler esasen mevcuttur. İnanıyorum ki TBMM'nin yüksek temsil kabiliyeti, ülkemizde mevcut olan demokratik tartışma ortamı ve siyasi partilerimiz arasındaki
diyalog ve istişare geleneği de sonuç almak bakımından gerekli ortamı sağlamaktadır.
Yeni Anayasal düzenlemelerin geçmişteki tecrübelerden
ders alınarak yapılması doğaldır. Ancak, yeni düzenlemelerin öncekilerden çok daha ileride olması da beklenecektir. Bu düzenlemelerin dünyanın 21. yüzyılda geldiği koşulları esas almak suretiyle, çağımızın sosyal ve politik gerçeklerine uygun bir anlayışla tasarlanması önemlidir. Ayrıca, bu çalışmaların hızlı teknolojik-bilimsel gelişmeleri de hesaba katan uzak görüşlülükle yürütülmesinin büyük önem taşıdığı görüşündeyim.
Yeni anayasal düzenlemelerin, milli birlik ve toplumsal dayanışmamızı güçlendirecek biçimde, dışlayıcı olmayan, kapsayıcı bir yaklaşıma sahip olması elzemdir. Temel hak ve hürriyetleri güvence altına alan, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti anlayışını kuvvetle teyit eden bir nitelikte olması, yeni anayasal düzenlemelerin gücünü ve sürdürülebilirliğini arttıracaktır.''
SAYDAMLIK
Konuşmasında, Türkiye'nin saydamlık konusundaki performansına da değinen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ''Biliyorsunuz, Türkiye, başta BM Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi olmak üzere, yolsuzlukla mücadele konusundaki başlıca uluslararası sözleşmelere TBMM'nin kabul ettiği yasalarla taraf olmuş, bu çerçevede uluslararası yükümlülüklere girmiş bulunmaktadır'' dedi.
Türkiye'de, saydamlık düzeyinin yükselmesine olan ihtiyacın devam etmekle birlikte, toplumdaki
demokratikleşme ve modernleşmeye paralel olarak, mevzuatta yapılan yenilikler sonucunda, bu alanda tedrici ve göreceli de olsa, bazı iyileşmeler olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül, şöyle devam etti:
''
Bağımsız bir kurum olan ve dünyada referans olarak gösterilen Uluslararası Saydamlık Kurumu'nun her yıl yayınladığı veriler incelendiğinde, Türkiye'nin bu endeksteki notunun ve sıralamadaki yerinin, mütevazı ölçülerde de olsa, giderek yükselmekte olduğu görülmektedir. Bu mütevazı iyileşmede, mevzuatımızdaki uyarlamaların yanısıra, başta TBMM, Hükümet ve Muhalefet,
Yargı ve basın-yayın organları olmak üzere bütün kurumlarımızın ve vatandaşlarımızın duyarlılığı etkili olmuştur. Türk özel sektörünün kendisini bu alandaki çağdaş ölçütlere uyarlamasındaki başarısı da bunda rol oynamıştır. Gelinen nokta bir iyileşmeye işaret etse de bunun yeterli olduğunu söylemek tabiatıyla mümkün değildir. Bu eğilimin geriye doğru gitmesi ise, hiçbir şekilde kabul edilemez bir gelişme olacaktır.
Tarihimizdeki Ahilik kurumundan başlayarak, iş ahlakı konusunda derin geleneği bulunan Türk toplumunun bu alanda çevresine de örnek olacak bir düzeye yükseleceğine içtenlikle inanıyorum, bunu temenni ediyorum.
Türkiye, geleneksel olarak kendi bölgesinde ve uluslararası planda barış, istikrar ve refahın kalıcı bir biçimde kök salabilmesi için yoğun gayret gösteren bir ülke olmuştur. Bizi çevreleyen tüm komşularımızla dostluk, karşılıklı saygı ve işbirliği esasları üzerinden ilişkilerimizi ve işbirliğimizi geliştirme yaklaşımı, bu geleneğin devamıdır.
Milli davamız olan
Kıbrıs meselesinde ilkelerimiz çerçevesinde kapsamlı çözüme verdiğimiz kuvvetli destek, Irak'ın
toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini muhafaza etme gayretlerine yaptığımız katkı, bu yaklaşımımızın önemli göstergeleridir.''
ÖZEL SİYASİ GÖREVLER
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin amacının, çevresinde geniş bir barış, güvenlik ve istikrar kuşağı oluşturarak, kendisinin ve bölgesinin daha müreffeh hale gelmesini kolaylaştırmak olduğunu vurgulayarak, ''Yakın çevremize yönelik bu sahiplenici yaklaşım kuşkusuz, Türkiye'ye bölgesinde özel siyasi görevler yüklemektedir. Türkiye'nin yeni krizlerin önlenmesi ve süregiden sorunların çözümünde ön alıcı bir tutum içinde olmasını zorunlu kılmaktadır. Bu çabalar devam etmelidir'' diye konuştu.
Hükümetin, Güney Kafkasya'da,
Orta Doğu coğrafyasında, Balkanlarda, Güney
Asya'da ve uluslararası toplumu meşgul eden birçok önemli konuda karşılıklı güveni pekiştirmeyi ve diyalog yoluyla sorunlara çözüm bulmayı hedefleyen ikili ve çok taraflı girişimlerine Cumhurbaşkanı olarak katkıda bulunmaya devam edeceğini kaydeden Gül, ''Gerek insani, gerek kalkınma yardımları bağlamındaki donör ülke konumumuzu pekiştirmemiz, ayrıca
Afrika, Latin
Amerika, Asya ve Karayip coğrafyalarındaki ülkelerle ilişkilerimizi sürekli geliştirmemiz bölgesel ve küresel ağırlığımıza mütenasip yaklaşımlar olacaktır'' dedi.
Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Emniyet Teşkilatına bağlı birliklerin uluslararası barışı koruma operasyonlarında aldıkları görevlerin, dünyada övgüyle karşılandığını ve uluslararası barışa seçkin bir katkı sağladığını belirten Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
TERÖRLE MÜCADELE
''BM
Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilmesi halinde Türkiye, bütün bu olumlu katkılarını daha etkin biçimde sürdürebilecektir.
Çağımızın illetlerinin başında gelen terörle kararlılıkla mücadele önceliklerimizden biri olmaya devam etmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçlerimizin bu uğurda kahramanca verdikleri mücadele her türlü takdirin üzerindedir. Bu vesileyle,
terörle mücadele sırasında hayatını kaybetmiş olan tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyor, gazilerimizi şükranla anıyorum.
Terörle mücadele konusunda kararlılık esastır. Ancak, demokrasiye inanç ve bağlılık, topyekun bir sosyo-ekonomik kalkınma anlayışı terörü besleyen kaynakları ve terörün zeminini büyük ölçüde zayıflatacaktır. Bu suretle sağlanacak başarı, herkese şiddetle ve terörle bir yere varılamayacağını en iyi şekilde anlatacaktır. Bizim için esas olan toplumsal barışın sürekli kılınması ve bütün vatandaşlarımızın devletine aidiyet duygusunun pekiştirilmesidir.
Terörle mücadelede uluslararası işbirliği ahlaki ve hukuki bir yükümlülük haline gelmiştir. Bu çerçevede
Amerika Birleşik Devletleri ile birbirimize sağladığımız yararlar, bazı Avrupa ülkelerinin terör örgütüne karşı almaya başladığı tedbirler bu alandaki olumlu gelişmelerdir.''
YILDIZI PARLAYAN BİR TÜRKİYE...
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin, büyük ve güçlü bir ülke olduğuna işaret ederek, tarihi ve kültürel geçmişinin, jeo-stratejik ve jeo-politik konumunun, demografik ve sosyal özellikleriyle, ekonomik dinamizminin öneminin, bütün saygın gözlemciler tarafından teslim edildiğini söyledi.
''Tüm bu artılarımızın bizi arzu ettiğimiz daha üst noktalara taşıması için almamız gereken çok mesafe, çabalarımızı yoğunlaştırmamız gereken çok alan bulunmaktadır'' diyen Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasını şöyle tamamladı:
''Cumhuriyetimizin kuruluşunun yüzüncü yılına doğru ilerlerken, yeniden şekillenen bir dünyada, barış, istikrar ve refah unsuru ülkeler arasında yıldızı parlayan bir Türkiye, ortak hedefimiz olmalıdır.
Tali tartışmaları ve konuları aşarak, yüksek hedefler şemsiyesi altında birleşmek mecburiyetindeyiz. Geçmişin kısır çekişme ve tartışmalarının ülkemize maliyeti ağır olmuştur.
Özgüven, karşılıklı güven ve demokratik tolerans içinde, 21. yüzyılın meydan okumalarına hep birlikte güçlü bir karşılık vermeliyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle, milli irademizin tecelligahı ve demokratik düzenimizin kalbi konumunda olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Yeni Yasama Yılının en üst düzeyde başarıyla geçmesini temenni eder, hepinizi saygıyla selamlarım.''
Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşmasının ardından
TBMM Başkanı Köksal Toptan, birleşimi, 7
Ekim salı günü toplanmak üzere kapattı.
AA