EKREM DUMANLI KENDİ KÖŞESİNDE BÖYLE TAKDİM ETTİ;
Hoş geldiniz Fehmi Bey
Birkaç gündür yaptığımız anonsları okuyorsunuz. "Türk basınının öncü kalemlerinden
Fehmi Koru yuvaya dönüyor!" diyoruz. Gerçekten de o, öncü bir yazar. "Bu kitlelerde gazetecilik yapılamaz..." denilirken o, çatır çatır gazetecilik yaptı, herkese gazetecilik zekâ ve tecessüsünün ne işe yaradığını gösterdi. Kimse teknolojik gelişmelerin mesleğimizde hangi pencereleri açabileceğini bilmezken o,
modern teknolojinin gazeteciliğe getirdiği yeni boyutları gösterdi. Hadiseleri sadece olduğu gibi -ya da empoze edildiği gibi- nakledenlerin yanında o, derinlikli
analiz ve
sorgulama nasıl yapılır, herkese öğretti. Meselelerin perde arkasını
kulis bilgileriyle süsleyerek gazetecilik mesleğine yeni ufuklar açtı.
Malum olduğu üzere iki aydan beri Fehmi Bey, yazılarına ara vermişti. Yıllardır o yazıların tadına aşina olanlar için buruk bir boşluktu bu süre. Milyonlarca insan bir an önce Fehmi Bey'in yazmasını istiyordu. Haklıydılar da! Çünkü
Türkiye, zor bir dönemden geçiyordu ve o dönemin daha net analiz edilebilmesi için Fehmi Koru'ya ihtiyaç vardı.
Yazmadığı dönemde bayram yapanlar da oldu. Çünkü Koru, bazı odakların oyununu bozan usta bir kalemdi. İstiyorlardı ki Fehmi Bey hiç yazmasın, köşesine çekilsin, emekliliğin tadını çıkarsın. Hakkında yalan haber üretenler, kamuoyunu yanıltacak laf edenler aslında Fehmi Koru'nun analizlerinden hep korkmuştu.
Her neyse... O, şimdi yeniden Zaman'da. 13 sene aradan sonra "yuva"ya döndü. Özlemişiz! Zaman mutfağında çalışan bizler çok mutluyuz. Siz değerli okurlarımızın da onu ne kadar özlediğini çok iyi biliyoruz; tıpkı bazı çevrelerin uykusuz kalacağını bildiğimiz gibi. Asıl en önemli olan da şu: Türkiye, bu kadar önemli bir süreçten geçerken Fehmi Koru'nun yazmıyor olması sadece Türk basını için değil; Türkiye için büyük bir kayıptı. Büyük bir boşluğu doldurduğu düşüncesi ve heyecanıyla Fehmi Koru'ya "Hoş geldiniz!" diyoruz.
Allah yolumuzu açık eylesin...
VE 13 YIL ARADAN SONRA FEHMİ KORU'NUN ZAMAN'DAKİ İLK YAZISI
Yeni Türkiye'ye doğru...
En zor yazılanlar ilk yazılardır; yazar ne kadar kıdemli olursa olsun, yeni bir gazetede, kendisini, son sınıfta okulu değişmiş bir ilkokul çocuğu gibi hisseder.
Zaman'da böyle bir hisse sahip olmam için bir sebep yok; her şeyimi bilen ve her şeyiyle bildiğim bir ortama yeniden dönmüş gibiyim.
Her bakımdan zor bir dönemden geçiyoruz. Dönemin zorluğu, hayatlarımız üzerinde derin etkileri olabilecek çok yönlü belirsizlikler içermesinden kaynaklanıyor. Yürekleri hoplatan neredeyse tek bir ortak değer var: Değişim... Mısır'da
Tahrir Meydanı'nı, Bahreyn'de İnci Meydanı'nı dolduran kitlelerin oralara geliş sebebi de 'değişim' talebi... Yemen'de, Cezayir'de, Libya'da üzerlerine sıkılan kurşunlara göğüslerini
siper ediyorsa insanlar, beklentileri, kendilerinden sonra
ülkelerinin eylemleriyle 'değişecek' olması...
'Değişim' sihirli sözcük olmasına sihirli sözcük de, değişimin doğru yöne doğru olacağına dair garanti kimden alınacak?
Türkiye'nin kendisi de bir süredir köklü bir değişim sürecinden geçiyor ve yakın coğrafyadaki 'değişim' talepleri için, ülkemiz örnek teşkil ediyor. 'Türkiye gibi olmak', daha fazla
özgürlük ve sisteme daha fazla
katılım arzu eden milyonlar için başlı başına bir
hedef...
Bazen öyle olur; yaşadıklarının ne denli önemli olduğunu yaşayanlar tam anlamıyla fark edemez. Türkiye, bugün on yıl öncesinden hemen her yönden farklı bir ülke: Cılız ve kırılgan bir
ekonomik yapıdan sürekli büyüyen bir ekonomi çıktı. Sağa bakılıp hizaya girilen vesayetçi bir siyasi sistemimiz vardı, şimdilerde millet sözünü herkese dinletiyor. Uzun yıllar "
Washington ne der?
Moskova kızar mı?
Avrupa'dan azar gelir mi?" endişesi yaşatırdı dış politikamız, son yıllarda Washington, Moskova ve
Avrupa Birliği "Ankara'ya danışalım, Ankara'nın görüşünü alalım, Ankara'yı kızdırmayalım" derdine düştü.
O durumdan bu duruma on yıldan kısa bir sürede gelinirse, bunun etkileri kolay hazmedilemez. Türkiye'nin de şu sıralarda yaşadığı böylesine bir 'hazım' sorunu işte. Yenilenen ekonomik ve siyasal yapılar, farklı diplomatik yaklaşımlar eskiye alışmış zihinleri zorluyor.
Zorluyor da ne oluyor? Eskinin çıkarlar ağı bozulduğu, yeni dengeler farklı yerlerde oluşmaya başladığı, paradigmalarla birlikte söylemler de gelişmelerden etkilendiği için, zeminin altlarından kaydığını düşünenler yaygarayı basıyor.
Mevcut medya düzeni değişime ayak uydurmaya direndiği ve hâlâ eskiye göre oluşmuş çıkar ilişkileri varlığını sürdürdüğü için, yaygaracı sesler samimi feryatlarmış gibi göklere yükseliyor.
Bütün dünyayı hareketlendiren 'değişim' arzusu, eskinin arkasına saklanarak, köhnemiş ilkelere sahip çıkarak engellenemez; 'değişim' ancak başka tür bir 'değişim' anlayışı ile karşılanabilir. Ülkemizde muhalefet yapanların anlayamadığı da bu 'gerçek' işte. Değişimi savunan ve politikalarına yansıtan bir partiye muhalefet, ancak onun değişim
modelini yeterli bulmayan başka bir 'değişimci model' ile yapılabilir...
'Yeni' bir Türkiye inşa ediliyor elbirliğiyle; bizim burada yaptığımız, ona
harç sağlamak...